“Sizden, iyiye çağıran, doğruluğu emreden ve fenalıktan meneden bir topluluk olsun. İşte başarıya erişenler yalnız onlardır.” (Al-i İmran 104)
Siz bir ümmet oluşturun. Sizden bir ümmet çıksın, bir toplu¬luk bulunsun. Dünya üzerinde sizin ümmetiniz şu özellikleri taşısın. Sizin ümmetiniz, topluluğunuz şöyle olsun, şu özellikleri taşısın: Tüm dünyaya, tüm dünya insanlığına şahitler olsun bu toplumunuz. İnsanları hayra çağırsın, hayra davet etsin, iyiliği emretsin, kötülükten menetsin. İşte hem dünyada hem de Ukba’da felaha erenler, kurtuluşa erenler, başarıya ulaşanlar onlardır. Mutlaka sizden bir grup insanları hayra çağırsın, hayra davet etsin, hayra çağrıda bulunsun, hayra davetiye çıkartsın, hayrı çağırsın, hayrı çağrıştırsın. Kendilerini görenler hayrı, hakkı hatırlasınlar. Sizden bir grup marufu emretsin, tevhidden yana olsun, tevhidin amiri bulunsun, münkeri de nehy etsin, İslâm’ın iste¬mediği küfrü ve şirki nehy etsin, küfrü ve şirki ortadan kaldırmaya çalışsın.
Müslümanlar olarak bizim böyle olmamızı istiyor Rabbimiz. Arkadaşlar, gerçekten şu anda kötülüklerin, kötülerin, kötülük taraftarlarının, kötülüğe çağıranların çoğaldığı, iyilerin, iyilik taraftarlarının, iyiliğe çağıranların çok az olduğu, pislerin, kötülerin tüm dünyayı egemenlikleri altına aldıkları bir dünyada, hayrın, iyiliklerin unutulup şerrin hayır diye kabul gördüğü bir dünyada insanlık buna ne kadar muhtaç değil mi? Öyleyse gelin böyle bir dünyada bir topluluk olalım, bir topluluk oluşturalım. Allah’ın istediği gibi insanları hayra, hakka davet eden, hayrı gündeme getiren, hayrı yaşayan, hayrı pratikte gösteren bir topluluk olalım. Allah ve Resulünün maruf dediği, iyilik dediği bir hayatın kavgasına soyunalım. İnsanların cennet yollarını açıp cehennem yollarına barikatlar koyalım. İnsanların farkında olmadan süratle ateşe doğru sürüklendikleri bir dünyada kollarımızı makas gibi açarak durun kalabalıklar, bu yol çıkmaz sokak, nereye gidiyorsunuz? Bu gidişiniz sizi ateşe götürüyor. Gelin işte Allah yolu buradadır. Gelin cennet buradadır, cennet yolu buradadır, felaha erenler buradadır, dünyada da ahirette de başarıya ulaşanlar buradadır diyelim.
Demek ki marufu emredecek ve münkeri nehy edeceğiz. Ama her şeyden önce biz ma-rufu ve münkeri bilmek zorundayız. Neyin maruf, neyin münker olduğunu bilmeliyiz ki birini emredip, ötekisini menetme imkânımız olsun. Müslümanın evvela maruf ve münker bilgisine sahip olması gerekir. Bilmezsek Allah korusun maruf diye münkeri emretmeye kalkarız, münker diye marufu nehy etmeye kalkarız. O halde bizler, önce münkerin ve marufun ne olduğunu bilmeliyiz. Bil-meliyiz ki, maruf ve münkeri bir tavır ortaya koyabilelim. Peki o zaman nedir münker? Nedir ma-ruf? Arkadaşlar, münker; dinin hoş görmediği doğru bulmadığı, Allah ve Resulünün haram kabul ettiği, kerih gördüğü her şeydir. Haramlardan mekruhlara kadar dinin tasvip etmediği menhiyatın her çeşidine İslâm literatüründe münker denmiştir. Bunun zıddı olan yani dinin meşru ve doğru kabul ettiği, güzeldir dediği her şeye de maruf denir.
Öyleyse münkerin ve marufun tesbitinde kıstas vahiydir. Hakkı da batılı da, iyiyi de kötüyü de, kârı da, zararı da, marufu da münkeri de, hidâyeti de dalâleti de, hidayette olanı da, dalâlette olanı da en iyi bilen Allah olduğuna göre bu konuda kıstas vahiydir. Bize düşen de öyleyse her şeyi bilen alim ve her şeyden haberdar olan Habir olan, Hakim olan Allah’ın yargısını ve Allah adına konuşan Resulullah efendimizin değerlendirmesini temel kabul edip onun dediği gibi yaşamak zorundayız. Allah ve Resulünün maruf dediklerini maruf, münker dediklerini de münker bilmek zo-rundayız. Çünkü daha önce de söylemiştim, insanlar ister çoğunluk olsunlar, ister azınlık olsunlar, onların hiç birisinin bu konularda hüküm verme ve değerlendirme hakları da güçleri de yoktur. Tüm yeryüzü insanlığı toplansalar, hattâ cinleri de yardıma çağırsalar şu iyidir, şu kötüdür, şu hakdır şu batıldır, şu kârdır, şu zarardır, şu münkerdir bu maruftur demeye hakları yoktur. İyiliklerin ve kötülüklerin tesbitinde, hakkın ve batılın tespitinde, münkerin ve marufun tesbitinde kıstas insanlar değil, toplum değil vahiydir. Vahyin maruf dediği maruftur, münker dedikleri de münkerdir. Bu konuda söz söyleme hakkı sadece Allah ve Resulüne aittir.
Madem ki münkerin ve marufun tespitinde temel kriter vahiydir. O halde münkeri ve marufu tanıyabilmek için vahyi bilmek zorundayız. Sürekli Kur’an ve Sünnetle beraber olmak zorundayız. Münkeri ve marufu tanımanın yolu kitap ve sünneti tanımaktan geçer. Bunları tanıdığımız nisbette biz münkeri ve marufu tanıma imkânı bulabileceğiz demektir. Allah yardımcımız olsun.
* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.