Kur’an’da ‘Göğüsleri Tomurcuklanmış’ İbaresi Var Mıdır?
Kuran’da ”göğüsleri tomurcuklanmış” kelimesi uzaktan yakından hiç bir ayetin orjinalinde geçmez. Ama ne hikmetse Türkçe meallerin çoğunda bu ibareyi görüyoruz. İlk kimin aklına geldi bu meallendirme nereden çıktı?
***
32. Bahçeler ve üzüm bağları vardır.
33. Göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar, [doğru meallendirme olabilir mi?]
34. Ve içki dolu kâse(ler) . (Nebe Suresi)
***
Şimdi ilgili ayette geçen kevâib kelimesini inceleyelim;
Nebe Suresi 32’de bahçeler, üzüm asmaları geçiyor. 33’teki kevâib ise, o asmalarla ilgili bir kelimedir. Zira 34. ayette o üzümden yapılmış bir içecekten söz etmektedir. (Buradan cennette şarap mı içeceğiz bahsine hiç girmek istemiyorum, bunu müteşabih ayetler bağlamınca ayrıca ele almak gerekmektedir. Allah bilmediğimiz bir ortamı yani cenneti, bildiğimiz ve tattığımız şeyler üzerinden benzeterek anlatmaktadır.). Yani ayetler arasında bir bağlantı mevcuttur. Ayeti cımbız ile çekip kelimeye onlarca mana arasından sözlükteki ilk anlamıyla meallendirmek ne derece doğru olabilir?
Kevâib kelimesi, ka’be kelimesinin çoğuludur.
Ka’be, “dane” demektir. Kevaib, daneler demektir. Kaliteli manası da vardır aynı zamanda.
“Ka’be”nin üzüm danesi anlamına geldiğini anadili Arapça olan herkes bilir. Ka’be kelimesinin başka bir çoğulu olan “unkûd” kelimesidir. O da salkım demektir.
Ayette geçen diğer kelime ise “etrâben” kelimesidir. Bunun manası da “denk”tir.
Ayette ne “dilber”, ne “göğüs”, ne de “tomurcuklanma” vardır!
Etraben sıfattır. Ayette geçmeyen “kız”ı değil, ayette geçen kevaib’i yani “daneler”i tanımlar.
Arapça’da “kevaıbe” ve “etrab” kelimeleri dişilik ifade etmez!
Manası da “birbirine denk kaliteli daneler” demektir.
İlk başta eklediğim geleneksel meali tekrar okuyalım şimdi lütfen.
Bağdaki üzümden bahsederken birden göğsü tomurcuklanmış kızlardan bahsediyor.
Ardından içi dolu kadehlerden söz ediyor. Hiç bir mantık örgüsü var mı?
Bu ayet, erkek despotluğunun egemen olduğu yozlaşma döneminde ayetlerin, erkekler yönünde nasıl çarpıtıldığının en sade ve açık delilidir. İtiraz götürmez bir gerçektir. Ayetin bütünlük arz eden doğru çevirisi şöyledir:
31- Bahçeler ve üzüm bağları vardır.
32- Asmalardan devşirilen daneler ki her biri ötekine denktir
33- Ve üzümlerden yapılıp dolu dolu kadehlerde sunulan içecekler
Bu üç ayetin üçü de bahçeleri, meyveleri ve içecekleri anlatıyor. Son derece uyumlu bir bütünlük içinde. Araya sokuşturulan yaşıt (kızlar) ise bahçelerin, asmaların ve içki kadehlerinin uyumunu ve bütünlüğünü bozan zorlama bir açıklamadır.
—
* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.
Sadece Meal okumanın ‘fayda’ları!
Beliğ Arapça diline sahip değilseniz, meal’den başka seçeceğiniz yoktur. Ha! İlla tefsir okuyun diyorsanız, zaten meal hazırlayanlar en azından bir kaç tefsirden de yararlanarak meal hazırlıyorlar. Arapça tefsirlerden hareketle yapılan çeviriler meallerde ortaya çıkan yanlışların da başlıca sebebidir kanaatindeyim.
Merhaba,
Kur’an’da ‘Göğüsleri Tomurcuklanmış’ İbaresi Var Mıdır? Başlıklı yazınız bir yaraya parmak basmış güzel bir yazı. Yazarını merak ettim.
Saygılar
Derleme bir yazı olduğu için tek bir yazarı yok. Büyük bir çoğunluğu Prof. Dr. Mehmet Okuyan hocanın çalışmalarından derlendi. Farklı hocaların farklı kaynakları da vardı ama hepsini hatırlayamıyorum.
Allahım sonsuz razı olsun yanlış meal insanın aklını kurcalıyor ne kadarda net bir ifadeyle doğrusunu açıklamışsınız Çok güzel teşekkür ederiz .
Açıklamanız çok güzel olmuş Allah razı olsun 🙂 ama anlamadığım bir şey var, bir çok mealde ,hatta belki hepsindedir, bu ayet denk üzüm taneleri olarak geçmiyor, hiç geçenine rastlamadım, ve hocaların çoğu da böyle açıklamıyor neden?
İBNİ HALDUN MUKADDİME CİLT 2. SAHİFE 170
a) Rivayet tefsirleri: Bunlardan biri nakli (bi ‘r-rivaye, bi ‘!-me sur) tefsir olup,
seleften naklolunan eser (haber ve rivayet)lere istinad etmektedir. Bu da nasihi –
mensubu, nüzul sebepleri (nüzulün esbab-ı ınucibesini) ve ayetlerin maksatlarını bilmekten
ibaretti. Bütün bunlar, sahabe ve tabiundan gelen bir nakil ve rivayet olmadan
bilineınez. Mütekaddiınin (denilen ilk evvelki aliınler) bu konuya dair olan rivayetleri
topladılar ve kitaplara koyup muhafaza ettiler. Ancak onların kitapları ve nakilleri,
rivayetlerin çürük ve ınerdud olanlarını da sağlam ve makbul olanlarını da ihtiva
ediyordu.
Bunun sebebi de şu idi: Araplar kitaptan ve ilimden anlamazdı. Bedevi’lik (iptidallik)
ve üınmi’lik onların galip hali idi. Mükevvenatın (ve oluşuınların) sebepleri,
hilkatin başlangıcı ve varlığın esrarı gibi beşeri nefslerin öğrenmeye merak sardıkları
hususlardan bir şey öğrenme hevesine düştükleri vakit, bunları sadece kendilerinden
önceki Ehl-i kitaptan sorar ve bu konularda onlardan faydalanırlardı. Ehl-i kitap
ise, ellerinde Tevrat bulunan Yahudilerle (uınumiyetle sözü edilen konularda) onların
dinlerine tabi olan Hıristiyanlardı. Fakat o zaman, Araplar arasında yaşayan Yahudiler
de, onlar gibi bedevi (ve iptidai) idi. Bu hususlarda, Ehl-i kitabın avaını olanların
bildiklerinden başka bir şey bilınezlerdi. Bunların ekserisi de Yahudi dinine
(sonradan) girmiş olan Himyer’den idi. Bunlar Müslüman oldukları vakit, ihtiyat
gösterilmesi gereken şer’! hükümlerle alakası bulunmayan hususlarda, eskiden ne
halde idiyseler yine o halde kaldılar. Bu hususlar, alemin ve yaratılışın başlangıcına
dair haberlerle, hadasdn, me/ahim (ilerde olacak harp ve cenkler, .forecasts, prediction)
ve benzeri şeylerden ibaretti. Bunlar, Ka’bu’ l-Ahbar, Vehb b. Münebbih ve Abdullah
b. Selam gibi (Yahudi asıllı) şahıslardı.
İşte bu yüzden, sözü edilen (ınelahiın, hadasan ve benzeri) ınevzu ve ınaksatlarda,
onlardaki menkuliit (ve Yahudi asıllı olan zevattan gelen ve İsrailiyat denilen rivayetler)
ile tefsir kitapları dolup taştı. Lakin bu nakiller ancak onlara dayanan ve daha
yukarı gitmeyen ınevkuf haberler olarak naklediliyor, (Yahudi asıllı şahıslara isnad
ediliyor ve Hz. Peygamber’e dayanan merfı1 hadisler şeklinde rivayet edilmiyor)
du. Ayrıca ınucibince amel edilmesi sebebiyle sıhhat ve ınevsukiyeti araştırılan
788 ILIMLER, öORETİM VE USÜLLERİ
şer’i hükümler cinsinden de olmadığı için müfessirler bu hususa (ve İsraliyat konusuna)
göz yumuyor ve tefsir kitaplarını bu çeşit nakiller, (kıssalar ve masallar) ile
dolduruyordu. Söylediğimiz gibi bu gibi şeylerin kökü, çölde ikamet edip bu konuda
yaptıkları nakillerin mahiyet ve hakikatını bilmeyen Tevrat ehlinde ve Yahudilerdedir.
Durum bu olmakla beraber yine de onların (yahudi asıllı Müslümanların) şöhretleri
yaygın, kadr ve kıymetleri büyüktü. Bu da din ve şeriat itibariyle haiz oldukları
mevkilerinden ileri geliyordu. Bunun için, o günlerde (n itibaren) yaptıkları nakiller
(ve tefsirler hiç araştırılmadan, doğruluğu tartışılmadan) hemen kabul edilivermişti.
İsHim alimleri, (rivayet, nakil ve haberleri) tahkik, tetkik ve tenkit esasına baş
vurunca, Mağrip’te, muteahhirinden olan Ebu Muhammed b. Atiyye (Abdulhak b.
Galip, öl. 48 1 / 1088) zuhur etti. Sözü edilen tefsirlerin tümünü telhis etti, (doğru rivayetleri,
düzme olanlarından ayırarak tefsir kitabını kısalttı). Bunlardan en sahih ve
en mevsuk olanlarını araştırdı. Bunları güzel bir tertip dahilinde bir kitap şeklinde
ortaya koydu. (Şimdi) Mağrip ve Endülüs halkı arasında bu kitap elden ele dolaşmaktadır.
Diğer bir kitapta, aynı usulü tatbik ve takip eden Kurtubi (Muhammed b.
Ahmed b. Farh, öl. 67 1 / 1 273) bu yolda İbn Atiyye’ye uydu ve şark’ta meşhur oldu.
BAZILARI HALA BU TEFSİRLERLE DEVAM EDİYOR GALİBA.
Mehmet Beye ve katkısı olanlara selamlar.
30.Haydi tadın! Bundan böyle size azaptan başka bir şey artırmayacağız.–
31-37.Kesinlikle Allah’ın koruması altına girmiş kişiler için, Rabbinden; göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbinden; Rahmân’dan [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah’tan] bir karşılık ve yeterli bir bağış olarak korunaklar/ kurtuluş mekânları; sulak bağlar-bahçeler, üzümler, hepsi bir seviyede tomurcuklar; çiçek bahçeleri, dolu dolu su kapları vardır. Onlar, orada boş bir söz ve yalan duymazlar. –Onlar, O’nun huzurunda söz söylemeye güç yetiremezler.–
O zaman kur’anda yazan değiştirilemez ibaresi hükümsüz ve bu kitap değiştirilmiş allah verdiği sözü yerine getiremiyor mu ve bütün meallerde aynı şey yazıyor koruma içgüdüsü ile çevirmek de mantıklı olmaz
Kuran arapçadır, ve evet hiç birşey değiştirilmedi. Bu konu cümle/kelimenin anlamı, çevirisi ile alakalıdır ki, bu da arap lisanın zenginliğinden kaynaklıdır. En doğrusu Allah azze ve celle bilir.
*En doğrusunu Allah azze ve celle bilir.
üzümü hemen herkes sever. Üzümün belli başlı özelliği şunlardır: salkımın dip kısmındaki daneler tatlı, uç kısmındakiler daha sonradan oluştuğu için ekşidir. Bu durum, üzüm yiyenlerin hoşuna gitmez Ayrıca dane büyüklükleri de farklıdır ve bu da hoşuna gitmez. Ayette daneleri aynı büyüklükte ve aynı tatta olann üzümlerden bahsedilidiğini düşünüyorum.