Spotify’da dinlemek için buraya tıklayabilirsiniz…
Uzak diyarlarda kendi aralarında bir türlü anlaşamayan bir belde halkı yaşarmış… Aralarındaki husumet ve bencillikler o kadar ayyuka çıkmış ki civar yerlere kadar haberleri ulaşırmış… Herkes birbirinin ardından konuşur, sorun çıkarır ama çözüme odaklanan olmazmış…. Gittikçe daha da kötüye gidiyormuş her şey… Zira hepsi de sadece kendi pencerelerinden bakmak konusunda ısrar ederek, sadece kendi bakış açılarının doğruluğuna inanıyorlarmış! Bunun farkında olan bir avuç insan için de bu hayat cehennem hayatına dönüşmüş; sürekli tartışma, kavga, küslük, bencillik ve gıybet çekilmez hale gelmiş….
Kendi beldelerinden bir şey çıkmayacağından emin olan o bir avuç insan civar köylerdeki Bilge’den çözüm için akıl almaya karar vererek yola koyulmuşlar… Bilge’ye ulaşana kadar da geçtikleri yollardaki halkın yaşamlarına hayret etmiş ve gıpta ile iç geçirerek ve biraz da hüzün içinde ilerlemisler ta ki Bilge’nin köyüne gelene kadar…
İnsanlar merakla koşmuş, gelmiş ve yardımcı olmak istemişler o bir avuç yabancıya… Misafir etmişler onları ve dertlerini dinlemişler onlar soluklanıp dinlenirken… Yabancıların anlattıklarına çok şaşırmışlar köy halkı zira onlarda her şey imece usulüyle, hayır ve güzellikler içinde hallolurmuş… Çok vakit geçirmeden almışlar o yabancıları Bilge Dede’lerine götürmüşler…
Bilge Dede’nin olan bitenden zaten haberi varmış, haberler geliyormuş da o da gerçekten de samimiyetle çözüm arayışında olan bilinçli birilerini bekliyormuş meğerse… Gelmiş işte sonunda o beklenenler! Epi topu beş kişi de olsa gelmişler ya! İçeri buyur ederek onları dinlemiş uzun uzun Bilge Dede ve sonra yol göstermiş düşünceli bir şekilde…
Yabancı gönüllüleri misafir edip dinlendirdikten sonra yurtlarına uğurlamış o Bilge insan…
…
Gel zaman git zaman beldelerine varmışlar, yakınları merak içinde kalmış nereye kayboldukları konusunda hiçbir bilgileri yokmuş… Neyseki sağ salim onları görünce rahatlamışlar…
Bunun hayrına ve şerefine akşama ziyafet vererek insanları köy meydanına davet etmişler… Bu, o beş gönüllü güzel insanın isteği imiş.
Akşama bedava ziyafet olduğunu ve bir de kayıp yakınlarının döndüğünü duyan ve merak içinde olanlar koşturmuş gelmişler… Herkes oturmuş, yemek servis edilmiş ama yiyecek kaşık yokmuş…. Beklemişler el mahkûm hepsi de, birbirlerinin gözlerine mutsuz ve sevgisizce baka baka… Bir süre bekletmişler onları bu halde, gözlemlemişler ve sonra da upuzun saplı kocaman kaşıklar getirmişler her birine… Herkes şaşkın! Zira bu kaşıklarla da yemek yemek ne mümkün?!…
Biraz gerilip sinirlenmeye başladıkları sırada, Bilge Dede’den akıl alan o yabancı güzel gönüllüler başlamış o upuzun kaşıklarla karşılarında oturan arkadaşını beslemeye ve yemeği kendi elleri ve kaşığıyla ona yedirmeye… Kaşığın ağzına tutulduğunu gören köylü iyice şaşırmış bir vaziyetteyken açmış ağzını ve yemeye başlamış; bir kaşık, iki kaşık, üç kaşık… Derken sürekli onun yedirmesinden utanmaya başlamış ve o da kaşığını alarak arkadaşına yemek uzatarak ona yedirmiş… Onları izleyenler de ne yaparlarsa aç kalmayacaklarını anlamış ve başlamışlar onlar gibi yapmaya ve karşılıklı yemek yedirmeye….
Tam da yemekler bitmek ve karınları doymak üzere iken o gönüllüler kalkmış ve halkına …: “Bir topluluk olarak birbirlerini gördüklerinde, değer verdiklerinde, birbirlerini destekleyerek ve yardımlaşarak paylaştıklarında hayatın ne kadar anlamlı, kolay, güzel ve hayırla… ilerledigini, bir ve bütün olmanın nasıl da yararlı, güzel ve bereketli bir davranış olduğunu, bir olduklarında var, ayrıştıklarında, bencillik ve açgözlülük yaptıklarında ise yok olduklarını!…” yolculukları esnasında gördükleri o bereketli köylerdeki halkları da örnek göstererek anlatmışlar ve herkesi çok daha derin, hayırlı ve hikmetlice düşünüp davranmaya çağırmışlar…
Bir saat önceki o aciz, bencil ve sefil hallerini de onlara hatırlatarak, birbirlerini görüp de düşünmeye, birbirleri için bir şeyler yapmaya başladıkları zaman neler olabileceğini de çok yapıcı bir yolla göstermiş olmuşlar…
İnsanlar kendileriyle yüzleşmek zorunda kalmış ve hatalarını fark etmişler; yaptıklarından pişmanlık duymaya başlamışlar ancak bundan sonra nasıl hareket edeceklerini bilmiyorlarmış…
Elbette ki onların pişmanlık yaşadıktan sonra da ne yapmaları konusunda yabancıları bilgilendiren Bilge Dede’nin yüce bilgeliği sayesinde, halk yavaş yavaş iyileşmiş, normale ve doğal hayatlarına dönmüş ve o eski olumsuz hallerden sıyrılarak, tıpkı civar köylerde olduğu gibi çok daha uyumlu ve yararlı bir yaşam sürmeyi öğrenmişler…
O cehennem gibi olan huzursuz, uyumsuz ve olumsuz belde o zamandan sonra içlerindeki o bir avuç gönüllü iyimser güzel yürekli ve yararlı hizmet insanı sayesinde değişmiş, dönüşmüş ve gelişerek tüm çevreye örnek olmuşlar. Aslında bir nevî geçmişte yaptıklarından tevbe ederek yeni halleriyle de bedelini ödemiş ve dahi zekâtını vermiş olmuşlar…
Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine…
Buna benzer durumlar gerek aile gerekse çevre ortamlarında her zaman olabilir …
Bir benden ne olacak?
Ben ne yapabilirim ki?
Bir kişi koca topluluğa ne yapabilir?
Benim gücüm, anlayışım bunlara yetmez!
Amaannn bana ne, onlar kötülükte ısrar ediyorsa ben ne yapabilirim?
Ben asla kötü biri değilim, olmam da, bu da onların kendi seçimi!…
Ben bu yaşam şeklini onaylamıyorum ama onlar bunu uygun buluyorlarsa da ben ne yapabilirim?…
Ben zayıfım, yalnızım, güçsüzüm… onlarsa çoğunluk, kalabalık ve güçlüler, nasıl olabilir?
Benim dediğimi kim duyar, kim tavsiyelerime kulak kabartır ki?!…
…
Demeden, bu şekilde olumsuz mazeretler ve telkinler üretmeden, gözümüzün korkutulmasına müsade etmeden… yılmadan ve sorumluluğundan vazgeçmeden uğraşıp, didinen ve sadece kendi iyiliği değil tüm insanların hayrı için gayret sarf ederek mücadeleden vazgeçmeyen insanlardır; sağlam, sağlıklı, sorumluluk sahibi hakiki kullar…
Biz, bize düşeni yapalım, çabalayalım,elimizden gelenin en iyisi için ugraşalım ve izleyelim bakalım neler oluyor?…
Her zaman hatırlayalım ki ateş düştüğü yeri değil civarındaki her şeyi de yakar!… Onu söndürmek için “su” olalım….
Herkesin, problemlerle mücadele etme yöntemi aynı değildir… Yeter ki çaba olsun…
“Bir çınlamadan başka nedir ki insan?
Bir tutkudan
Bir gün batımı şarkısından başka nedir?” (Şükrü Erbaş)
Kalalım sağlıcakla ve afiyette…
Y’ol’umuz sevgide buluşsun…
Peri’han Taşdemir Taylı…
* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.