Kölelik Nedir Ki?
Kölelik Nedir ki…?!
“Hiç kimse, özgür olmadığı halde kendini özgür sanan kimseden daha fazla köle değildir.”
(Goethe, Özdeyişler ve Düşünceler)
Ne zaman konuşmaya başlasak her birimiz net olarak “köleliğe” karşı olduğumuzu, asla onaylamadığımızı, bunun insan hakk, hukuk ve onuruna aykırılığından dem vururuz öyle değil mi…?
Oysa hem bilinçli ve sistematik hem de bilinçsizce ve doğal bir şekilde tam da “kölelik sisteminin” içinde yaşarız, yönetir, yönetiliriz, yönlendiriliriz, kölelik yapar ve dahi yaptırırız da, çoğu zaman bunlar hiç yokmuş gibi davranır ve öyle inanmak ister, tabiri caiz ise dört maymunu oynar “görmek, duymak, bilmek, konuşmak” istemeyiz zira bu bizi cidden rahatsız eder ve içine doğduğumuz, orada büyüdüğümüz, sonu kölelik dahi olsa kendimizce oluşturduğumuz konfor alanlarının/yerleşik kabul hâllarimizin sarsılmasını , bozulmasını ve değişiklik yaşanmasını istemeyiz!!!… Esasında bu kolay bir şey de değildir zaten… Zira insan özünde nefsinin kölesidir…
Bu vb durumların çok sebebi var elbette ancak ilk nedeni sanıyorum “insanın kendini bil/e/memesi, tanı/ya/maması, akıl etmemesi, eğitilmemesi ve dahi akılının önündeki engelleri fark etmediği için kaldır/a/mamasıdır!!!… Kısaca “ikra” yapamamasıdır…”
Durumumuz bundan ibaret olunca , elbette muhteşem bir donanım ve alt yapı ile yaratılmış olan insanın çoğunluğu kölelik yaparken , bazısı da kölelik yaptıracak kadar amacından uzak yoldan çıkmış bir şekilde yaşamaktadır… Yani ya zalimlerden olur ya da mazlumlardan!
Kur’an’ı okurken de, yorumlarken de , yaşarken de aynı bakış açısı ile birlikte devam edince, aynı algıyı ve hükümleri dolayısıyla da yaşam şeklini Kur’an’a da eklemlendirmiş oluyoruz… Biz toplum olarak ancak “dedi-kodu kültüründe” yaşıyoruz… Bildiğimizi zann ederek oluşturduğumuz kanı/tanı/yargı/sanrı ve hatta tabuların çoğunluğu sahih/şahit olunan/tasdikli/delilli bilgiye değil “duyulan/anlatılan/rivayet edilen/sanrılar/dediler ki…” şeklindeki aktarımlardan oluşmaktadır.; rivayet kültürü hakimdir. Her zaman birileri düşünüp aktarmış, diğerleri de düşünmeyerek hazıra konmuş… Ama hiç merak etmek, sorgulamak, düşünmek, akıl etmek, tekrar (aynı sonuca ulaşmak olsa dahi ) keşif etmek, kendince üretmek ve bu vesile ile öğrenmeyi öğrenmek… kaygısı ile dertlenmemişiz… Eskilerin aktarımları gerçekten de masal mı , gazel mi, gerçek mi , doğru mu bilememiş , bilmek de istememişiz ne yazık ki… Taklitten öteye geçememişiz…
Halbuki ilk idrak etmemiz gereken gerçek şu ki asıl olarak ilk ve en önemli “kitap”, insanın tam da kendisi olduğudur!
Yürüyen kitaplar biziz, kendimiz, insanlar!!!
Takdir edersiniz ki okunması gereken bir şey ve/ya kitap varsa bu, ilk olarak insanın kendini okuması/ bilmesi/ akletmesi olmalı idi ki beraberinde ve sonrasında kendimizin dışındaki yaratılmış ve yazılmış kitapları da okuyabilelim… Tam da bu noktada “ikra” kavramının salt bir kitap okumak değil, Yaratıcı’nın yarattıkları üzerinden, öğrenmeyi öğrenecek şekilde bir eğitim sistemine tabi olmak olarak algılamamızda fayda vardır…
Ama şu “dedi-kodu kültüründe” biz ne yazık ki kendimizi okuma işini de mahalle baskısı altında her zaman başkalarına bıraktık ve başkalarından bekledik( hala da bekliyoruz…). Böylesi işimize geldiği için ve çok zahmetsiz ve bedelsiz olduğundan, başlangıç, süreç ve sonuç sorumluluğu da azaldığı için başkalarının bizi yönetip yönlendirmesinden aslında ” köleleştirmelerinden ” içten içe gizli bir haz alıyoruz…
Oysa ki insana verildiği için onu insan kılan, sağlıklı , perdesiz, aracısız ve dengeli kullanılması ile insanı özgün ve özel yapan , olmaması halinde insanı deli/saf/engelli/sorumsuz/ahmak… kılan şeydir; akıl!!! En kıymetli, değerli ve özel hazinemiz yani… Yaratılmış, yaşanmış ve an’da olanlar arasında bağ kurarak geleceği inşa edebilmektir; akıl… Ancak akılımızın önündeki engelleri görmezden geldikçe de onu etkin ve yetkin kullanmaktan bahis edemeyiz… Tüm şartlanmalarımızı, kalıplarımızı, sınırlarımızı, tabularımızı ve engellerimizi idrak etmeye çalışalım…
İnsanın özgürlüğü, bahşedilmiş hazinesini yani aklını doğru, dengeli ve aktif kullanması ile oluşabilir… Eskilerin dediği gibi “hazreti insan” olabilmek aklederek özgürleşmek ve yücelmektir…
“…Yoksa siz hiç akletmez misiniz?!…”
Sevgiyle efendim…🌹🌹🌹
Peri’han Taşdemir Taylı…🌾🌾🌾
* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.