YAZILAR

Yaprak Dökümü

Oysa hepimiz o güzelim yapraklarıyla severiz tüm ağaçları, çiçekleri değil mi?…

Dökse de tüm yapraklarını, kaybetse de tüm ihtişamını, cazibesini, hoşluğunu, güzelliğini, rengini… solsa gitse de, kalanın yine de “o” olduğunu ve yeniden doğacağını hiç düşünmeden, kayb’ettik sanarız…
Ve unutarak ” çıkmayan candan ümit kesilmez ” hakikatini …

Güllük gülistanlık olmasa da her hayat, yine de akıp gidiyordu işte derdiyle, tasasıyla, umuduyla, bereketiyle… Ta ki varlığını hiç farkedemeyeceğimiz ama iliklerimize kadar bize bunu hissettiren mini minnacık bir virüs yayılana kadar… Korona adı verilen bu minnaklar sebebi ile çok ocaklara “kor” düştü gerçekten de… 😔 Kalanlarımız da o “kor”un sıçrama korkusundan evlerde, zindanlarda …

Korkuyla…

Zaten başka hiçbir şekilde insanlara bu kadar ayar verilemez, tek düze hale getirilemezdi de korkutmanın dışında… Sadece aşkın ve içkin sevgi ile bu yapılabilir, onun da taliplisi ve uygulayıcısı pek azdır ne yazık ki!!!

Maddi alemde korona kasıp kavururken bizleri tüm dünya insanları olarak, manevi alemde çok uzuuuunnnnn zamandır yanan “korlar” yüzünden “cehennemi” yaşıyoruz dünyamızda hiç umurumuzda bile değil!!! Bu ne yaman bir çelişki, tutarsızlık ve ikilemdir böyle???

Her yerde kötülük, zulüm, haksızlık, yalan, dolan, iftira, dedikodu, itibarsızlaştırma, hırsızlık, adaletsizlik, açlık, sefillik, savaşlar, yetim kalan çocuklar, kimsesiz kalan insanlar, evsiz barksız yurtsuz yuvasız…

Bu cehennemin ta kendisi değil midir ki hala, güya, ateşin azabından korunmak için dualar ederiz, hem de cayır cayır yanarken?!…

Kimler oluşturdu bu cehennemi? Allah mı yarattı da bizi içine attı? Ateşleri harladı, bombaları patlattı? Ortalığı yaktı, yıktı, kasıp da kavurdu… İnsanların ve taşların cayır cayır yandığı bir dünyayı, kimler inşaa etti…!?

Oysa hepimiz de cennetler arzusundayız değil mi? Hem de en güzelinden, yücesinden, mükemmelinden, naim’inden … : Yem yeşil, şarıl şarıl tertemiz suların aktığı, missss gibi bir havayla içimizi nefesle doldurup huzur, mutluluk ve sağlık bahşeden… İnsanların sevgi, saygı, hoşgörü, yardımlaşma içinde kardeşçe, sadece insan kardeşler olarak, yaşadığı… Güvenlik, açlık, barınak kaygısı, korkusu ve krizinin olmadığı… Merakın, sorgulamanın, düşünmenin, akletmenin, hissetmenin, sezerek yaşamanın özgür ve huzur verici olduğu bir adalet ve barış yurdu…

İnsanın cenneti de cehennemi de kendi içindedir, kendisiyledir her daim …

Oysa ki ilkin böyle değil miydi zaten?!
İnsan, güya, gelişmeden!!! önce…
Hayata iktidarını kurmadan önce…

Çok şeyden önce işte…

Kayıp… Deyince sadece ölümün aklımıza geldiği, yok oluş olarak algıladığımız çok derin bir sığlık içinde boğuluyoruz…
Neler kaybettiğimizi düşünmeden, bilmeden…

Maddi olana ö/y/lesine tapınıyoruz, kutsuyoruz ki gerçek putun içimizdeki “biz” olduğu hakikatini bile kaybetmiş birer avareler olarak geziniyoruz, yaşadığımızı zannederek… Zombiler gibi … Çok karanlık ve derin uykulardayız, uyuduğumuzu bilmeden… Öyle bir uyku ki aslında o uykuda kayb’olmuşuz, her hakikat ile bağımızı koparmışız ve köksüz kalmışız… Oysa ki kök/süz olmak canlılığın emmaresidir…

Yaşıyor musun? Var mısın? Neredesin?….
Nasıl olsun istersin?…

Solsa da tüm renklerimiz, yitirmiş olsak da cazibemizi… Hayat varsa diplerde, derinlerde, içerilerde, bir yerlerde…. Yani hala “kök”ümüz varsa, hayat devam ediyor demektir, öyle değil mi?

İşte o kök : Umuttur, hayaldir, hayattır, imandır …

Cennette yaratılmışsak ve sunulmuşsa bir zamanlar bize, ellerimizle yapıp ettiklerimiz yüzünden içine düştüğümüz şu cehennemi de tekrar çevirmeliyiz cennetlere o halde …

Vazgeçmeden, geri adım atmadan, kararlılık ve samimiyetle, ciddiyet ve ustalıkla ve emekle… Tüm bedelleri göze alarak (zira cehenneme çevirirken bu dünyada bedel ödeyen çoookk mazlum oldu…)…

… Vaktiyle bir ağacım vardı ve ısrarla en gözde ağacımın çürüdüğünü, kuruduğunu, onu kaldırıp yenisini dikmem gerektiğini söyleyen arkadaşlarıma rağmen, ağacımdan aldığım enerji ve ufacık da olsa gördüğüm canlılıkla uzun çabalar, bakım, ilgi ve sevgim sonucunda “Kıymetlim”, beni ödüllendirdi ve yeniden doğan bir Simurg gibi içimi şenlendirdi… Şimdi çoook daha kıymetli… Aynı şeyi ihtiyacı olan insanlara, hayvanlara ve bitkilere de uygulamaya çalışıyorum… Vaz geçmeden… Ve sonrasında içim cennetlere dönüyor o hissettiğim huzurla, elhamdulillah…

Sen, ben, o, biz değişirsek, dünyamız değişecek ve dönüşecek tekrar cennetlere…Yani Öz’üne….

Bekleme cennetleri o kadar … Umma böylesine… Cennetin burada, oluştur ellerinle ve yaşa doyasıya ki bulsun eninde sonunda o çok umduğun ahir cennet de seni, beni, bizi…. İnşâallah….

Selametle 🌹 🌹 🌹
Peri’han Taşdemir Taylı

Tepkinizi İfade Edin
Like
Love
Haha
Wow
Sad
Angry

* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.

5 1 Oy
Gönderiyi Puanla
Abone ol
Bildir
guest
0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları gör

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
0
Düşüncelerinizi bildirmek ister misiniz, lütfen yorum yapınx