YAZILAR

Tanrı ile aldatan, Tanrının adıyla aldatan, Kur’an deyimiyle “Allah ile aldatanlar”

Elimizdeki andıroit ve ayfon oyuncaklarla zaman geçirerek oluşan algı ile Nuh Peygamberin başından geçenleri anlamak inanın çok zordur.

Beygirlerin dört tekerlekle yer değiştirdiği algı dünyamızda, ses hızının sınırları aşılmışken ve fiber manyaklaşma çılgınca yaşanırken…

Her neyse girişi çok fazla bulandırmayalım da konuya dalalım.

İnsan kurbanını bilir misiniz?

Mesela ilk doğan bir oğlunuz olsa ya da gamzelerine bakmaya kıyamadığınız bir kızınız, ergenlik çağına geldiğinde onu Tanrıya şükür vesilesi olsun diye kurban sunar mıydınız ?

şimdi,

bu zamanlarda.

Düşün, valla bak !

bırak elinden bu yazıyı okuduğun aleti de bir kenara ve biraz düşün gel…

Hiç sanmıyorum…

Neyse tamam tamam konumuza girelim,

Yer Mezopotamya.

Size bir tüccardan söz edeceğim.

Bu tüccar, atalarının kuru taklitçisi halkın, Tanrıya yaklaştırsın diye sunduğu evlat kurbanın derilerini yüzüp üzerine giyerek üç gün ormana gider ve tüm insanlığın bu kötülük artıklarının insan derisindeki çürümüşlüğü gibi kaybolup gitmesini, “Tanrıların kendisine bir affı” sayar bunu da halka yuttururdu.

Genç erkekler, genç kızlar. Kurbanlar..

Tezgah hiç boş durmaz. Yıl dönümlerinde çoğunlukla yapılan bu geleneksel törenler yıl içerisinde farklı başka uygulamalarla da sürdürülürdü. Toplumların kültürel geçmişinde sözüm ona Tanrıyı memnun etmenin sınırları öylesine zorlanmıştır ki ne mideniz kaldırır ne sinirleriniz, dalmayayım o konulara sadece şunu örnek vereyim;

Kimi kurbanların derileri böyle kullanılırken, kazanlarda kaynatılan insan eti de törenlere katılan halka sunulurdu. Bu işi yapan adamlara farklı coğrafyalarda her ne kadar farklı isimler verilse de her dönemde biz buna RUHBAN diyelim.

Tanrı ile aldatan, Tanrının adıyla aldatan, Kur’an deyimiyle “Allah ile aldatanlar”

İşte bu Ruhban, sizin evladınızı o dönemlerde alır Tanrıya sunmak için kendi tezgahında onu ürün haline getirir, etini satarak geçinirdi. Şimdi onun çok naif ve güldürükçü olanları yapılıyor, “yanmaz kefen” gibi. Ceylan derisine yazılı sümükü şerif gibi ya da Bismillah diyen bardak, gibi. Allah’la aldatmak için bir hammadde bir de yardımcı madde lazım. Hammadde Din, yardımcı maddenin üretim reçetesinde stok kodları alabildiğince sınırsız..

Al yazmalı kızların mabetlerde ne amaçla kullanıldığına ise hiç giremiyorum bile.. Şunu söyleyeyim ki bu konu maalesef mide kaldırmaz. bu konularda ki araştırma kitapları insanın sinirlerini bozacak derecede sarsıcı hikayelerle dolu.

İşte bu insan kurbanın yapıldığı alanlarda kazanların kaynadığı bir dönemde Nuh’a Allah şöyle vahyetti;

“Sonunda emrimiz gelip tennur kaynamaya başlayınca (Nuh’a) dedik ki: «Her (hayvanın) dişi ve erkeğinden ikişer taneyi ve aleyhinde (ilahi) hüküm geçmiş olanlar dışında aileni ve iman edenleri gemiye yüklet (bindir)!» Ne var ki, beraberinde iman edenler pek az kimseler idi.”

Genellikle, Geleneksel İslami kaynaklarımız ayette geçen “TENNUR” kelimesini Tufan miti ile bağdaştırıp, YERDEN SULAR FIŞKIRINCA şeklinde anlamak isterler. Ya da bazı aklı kozmikler “UZAY GEMİSİ”ne işaret ediyor, a yorarlar.

Oysa TENNUR; Kazanlar kaynayınca demektir. Bunu bir deyim olarak da alabilirsiniz, kazan kaynayınca, demek ortalık kızışınca, ortalık toz duman olunca gibi bir anlama da gelebilir

her neyse…

Bu Kıssayı Allah Muhammed a.s’a niye anlatıyor ?

Bu kıssanın Mekke’nin son döneminde indiğini fark edince taşlar yerine oturuyor. Eğer bıçak kemiğe dayanırsa (Nuh içlerinde bin yıldan elli yıl eksik kaldı. Burada ki “bin” Araplarda en yüksek sayıdır. Ayrıca bu bir deyimdir. Yani can çıkıncaya kadar, bıçak kemiğe dayanıncaya kadar gibi…) sen de gemini yüzdür..

Rabbim Nereye ?

Orasını Sen bulacaksın…

Taif olur mu !

olmadı.

ama Medine, oldu, çok şükür..

Neyse, Nuh ve mücadelesi dururken, “gemi”, “tufan”, “kazanlar kaynayınca”, “ikişer çift bindir..”

Siz bu durumdan ne anlıyorsunuz?

denizlerin karaları yuttuğunu, tüm kültürlerde benzeri olan tufan mitosunu Allah’ın insanlara bir masal anlatmak istediğini mi yoksa İnsanları kaynayan kazanlardan “İslam gemisine bindir kurtar” ı mı ?

Masal anlamak isteyenler size sabah akşam denizlerin karaları nasıl kapladığını, Nuh ve beraberindekilerin fındık fıstıktan nasıl aşure pişirdiklerini “DİN” diye anlatacaklar. Oysa ne kavgalar verildi tarihsel süreçte ne kavgalar. “İnsan kurbanı” insanın insana ettiği ve Tanrıyı memnun etmenin yolu kandır” yalanına Tanrıyı bulaştırmanın en aşağılık biçimidir.

Allah insanlığın bu insan kurbanını Ancak İBRAHİM babayiğidim ile sonlandırabilmiştir. ama onun da sonlanmadığını Yahudiliğin İsa’dan hemen öncesinde mabedlerde insan kurbanının devam ettiğini belgeleyen Tevrat kanıtları var.

O kadar şedid bir varlığız ki Biz.

İnatçı ve sürekli birbirini üç kuruşluk dünya menfaati için satan bir TÜCCAR. Gerçi artık eti satılmıyor ama insanın etinden başka satılmadık neyi kaldı ki !

Müslümanlar! artık kendinize gelin.

Erkeklerimizin, kadınlarımızın, kızlarımızın her gün kemikleri ve etleri bu sahtekar masal anlatan adamların tezgahlarında pişiriliyor. Dünya hayatı gelip geçiyor. Dünya kazanı kaynıyor. Önce kendinizi sonra da kurtarın onları, Nuh’un gemisine alın ve İslam diyarına ulaştırın. Nuh’un Gemisi yüzlerce yıldır dertli yürek taşıyan, sorumluluk bilinci ile yaşayanları topluyor.

Kaçırma bu gemiyi.

Kaçırma bu son gemiyi.

Kaçırma bu son fırsatı.

Muhammed a.s beraberindekileri Mekke’den alıp Medine’ye ulaştırdı ve Onlar bu kıssanın hissesini aldı.

Allah bizim de yardımcımız olsun!

Yap gemini,

kurtar bulduğun her bir çifti, teki, beraberindekileri ve KENDİNİ…

Tepkinizi İfade Edin
Like
Love
Haha
Wow
Sad
Angry

* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.

3.7 3 Oy
Gönderiyi Puanla
Abone ol
Bildir
guest
0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları gör

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
0
Düşüncelerinizi bildirmek ister misiniz, lütfen yorum yapınx