Cehaletin yüzleri
İlmin, bilimin ortadan kalktığı ve cahillerin sesinin gür çıktığı bir coğrafyada yaşıyoruz. Dinler, mezhepler, ideolojiler, cemaatler, partiler ilim üretmiyor; kavga, ayrışma üretiyor. O yüzden kan gölüne çevirdik coğrafyayı. Kimse kendini güvenli bölgede sanmasın, hepimiz bu cehennem ateşinde yanıyoruz.
Düşünmeyen insanın en büyün özelliği elinde etiketlerle gezmesidir. Çünkü dünyayı başka türlü tanımlayamaz ve düşmanları çoğaldıkça kendini daha akıllı, daha bilgili hisseder. O yüzdendir ki sürekli ötekileştirir. Düşünmek ve bilginin peşinden gitmek mümin olduğunu söyleyen insanın birinci vazifesidir. Eğer bu melekeleri çalışmıyorsa iman etme sorumluluğu yoktur. Bilinçli olarak bu melekelerini devre dışı bırakana ne demeli bilemiyorum. Hele ki bunu daha fazla dindar olma uğruna yapıyorsa.
Ona vahiy yolunun düşünceye, öğrenmeye, bilgiye verdiği değer sunulmalı. Kur’anı Kerim’de bildiğimiz tüm ibadetlerden daha çok bahsedilen düşünmek ibadetidir. Yani tefekkür.
Din gemisinin itaatle ve teslimiyetle ilerleyeceğini söyleyen bir güruh var biliyorsunuz. Ama bu güruh İslam’la beraber ortaya çıkmış değil. Yahudilerde, hırıstiyanlarda ve batıni dinlerde var olan bir inanç şekli. Hitap ettiği kesim ise “Ben itaat ederim kurtulurum, gerisi beni ilgilendirmez” diyen beleşçi insan yapısı. Pazarda domatesi bile seçerken daha fazla düşünen, yorulan bu insan tipolojisi mesele din olduğunda itaat edip kurtulacağına inanıyor.
Hergün namazlarında Fatiha suresi okurken “Allahım bizleri doğru yola ilet yoldan sapmışların (Yahudi ve Hıristiyan) yoluna değil diyen Müslümanlar, İslam dininin üzerine kota koyan hahamvari hocaların ve engizisyon mahkemelerini kurmuş olan cemaatlerin farkında bile olmuyor.
Şu geçirdiğimiz son aylardaki Ramazan ve seçim yoğunluğu, ülkemde müslümanların halini en net gösteren fotoğraftı. Ümmet olarak şunu anladım ki bir araya gelmek için sebebimiz yok; ama ayrılık için, kavga için çok sebebimiz var. Akşama kadar birlikte oruç tutan insanlar, akşam olduğunda iftar saatinde anlaşamadığı için kavga etti. Ramazan bizi bir araya getiremedi. Dini meselelerimizde kavga eden biz, seçim gibi milli bir meselede de kavga ettik. Taraflar birbirini vatan haini olmakla suçladı. İşe dini bulaştıranlar birbirlerini ya dinsizlikle yada yobazlıkla suçladı. Emrettiği partiye oy verilmesini isteyen cemaatler “doğru olanın bu partiye oy vermek olduğunu düşünüyoruz” demeyi yeterli görmedikleri için menfaatleri doğrultusunda ayetleri kullandı. Herkes çekti kılıcını. Birbirimizin yüzüne bakamayacak kadar iğrençleştik ve hala Allah’tan rahmet bekliyoruz. Ama herkes için değil. Sadece kendimizden olanlara. Yahudilerin peygamberlerine sorduğu gibi “hadi Allah onlara ne zaman gazap edecek?”
Kabul edelim cahiliz, cahiliz, cahiliz.
Tarihi, dizilerden; dini cemaatlerden; vatan bilincini partizanlardan öğreniyoruz. Cehaletin yanına neyi koysanız şık durur? Dindar/Cahil, Cemaatçi/Cahil, Partizan/Cahil, Komşu/Cahil, Arkadaş/Cahil.
Sözümü düşünmeyi başarmış bir insanın sözüyle bitiriyorum. Sevgili Ali Şeriati’yle. Okuyun diyor. ”Okuyun çünkü mürekkebin akmadığı yerde kan akıyor.
Selametle.
* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.