Selam…
Bir hayli oldu kalemi elime almayalı…
Demliğimi masanın üzerine indirirken; orta boylu güzel bardağımın, melul melul “o”nun havalı bir şekilde “nihale” denilen çaydanlık altlığının üzerine inişini izlerken gördüm.
Sabah saat 9 suları; evimin bahçe katında, balkonda, ağustos böceğinin cırıltılarının eşliğinde, kahvaltı yapmak niyetiyle masama koyduğum kahvaltı nevalelerinin arasında en çok sevdiğim; her gün onlarca kez buluştuğum, geçmişimi ve geleceğimi paylaştığım; kirlenmesine, çizilmesine, bozulmasına hiç tahammül edemediğim; hayatımda hiç kırmadığım; kuğu gibi masamın üzerinde duran sevdiğim, hayat arkadaşım, vazgeçilmezim. Masanın üzerinde en asil duruşuyla takılı verdi gözlerim.
Kim bilir kaç yıllık bir birlikteliğim var seninle diye geçti içimden; sessiz ve sözsüz mırıltılarımı dinlerken, yüreğimden gelen bir fısıltı ile yüz mimiklerim arasında hoşça bir paylaşma geçti… Tebessüm…
İlk tanışıklığım ne zamandı acaba? dedim. Hatırlayamadım.
Çocukluğumda çok da buluştuğumu söyleyemem. Çocukların onunla çok fazla vakit geçirilmesine izin verilmezdi. Belki ilk okul yıllarıma dayanıyordur tanışıklığım. O gün bugün dür hiç terk etmedik birbirimizi ve şu söz geldi zihnimin katlanmış sayfaları arasından; “vefada feda, fedada vefa sır”dır.
Bazen sıcak, bazen de soğuk dokunuşun; her zaman bana neş’e, arkadaş, eğlence ve zaman zaman da kalp masajı, oksijen olmuştur. Öfkeli, kaygılı, ters zamanlarımda serinliğin beni dinginleştirirken; soğuk, üzgün, ihtiyaçlı halimdeyken de bana sımsıcak bir dost oldun.
Vefada feda, fedada vefa olduk birbirimize…
Gel desem geldiğin, git demeden bittiğin bir arkadaş. Bazen tüm insanlığa ve geçmişe uzanırken ne kadar çok ellerimden tuttuğunu ve benim de senin o yakıcılığına rağmen ellerimden bırakmadığımı…
Geçmişe… insanlığa… zulme… hak yenilmişliğe… üzüntülere.. adaletsizliğe… aldatılmışlığa… zulme uğramışlığa… gençliğimize… çocuklarımıza… vurdum duymazlığımıza… neme lâzımcılığımıza… birçok yanlışlara ve yaşanmışlıklara… Geriye doğru bakarken soğuk, geleceğe doğru bakarken sıcak katkılarınla yine yanımdaydın…
Geçmişte yaşadıklarımızı nasıl bertaraf ederiz, nasıl telâfi edilir, nasıl sahip çıkılır; geleceğimize ve çocuklarımıza nasıl zarar vermeden bir hayat sunulur, nasıl dur denilir yamuk giden her şeye… Uzun uzun bunlara dalarken yine sen vardın sevgili arkadaşım yanımda…
Ve şu anda da yanımdasın; sen benim ellerimden tutarken, ben de seni “biter de gidersin” korkusuyla, o muhteşem demliğin yanında, ellerimden bırakmak istemezcesine yine sende gözlerim…
Bir tarafta yeni uzmanlık alanım “yüz okuma ve profil tanımlama” çalışırken; kendi en yakın arkadaşımı size tanıtmakla mutlu oldum.
Vefada feda, fedada vefa olmazsa bu dostluk yürümez…
Tabii ki eğer tanışmak ister iseniz, sizin için de en yakın dostum olan kuğu gibi bir “çay bardağı” koyarım masama…
Sizin de vefalı olan bir dostunuz var mı?
Kalın sağlıcakla…
Kalın vefayla…
Kendinizden feda etmedikçe, vefayı bulamazsın,
Vefayla karşılaştığınızda ise vefaya feda olmalısınız…
Bilmem;”sır”rı çözdünüz mü?
Bitecek bir ömrün, bitmeyecek çalışanı…
İclalgül Gölgeli
* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.
Yüreğine sağlık her satırı çok güzel yazmışsın öğretmenim vefa da veda vefa sözünde durma uygulama çaba göstermek veda gitmek ayrılmak vefayı bir çay bardağında bile dikkat ederek kırılmasın gitmesin diye onu sevdiğimiz vefa arıyorsak ahde vefayı biz Allaha verdik sözünden dönmemiz için kullar çabâ göstermeliyiz mecburuz çünkü bizi yaradan vefa borumuz var ben bunlar aklımda kaldı teşekkür ederim