MERYEM/E DOĞMA VAKTİ!…
Şu şehir hayatında ki yoğunluk, debdebe, meşguliyet, yorgunluk , bıkkınlık, hızlılık ve koşuşturmanın içinden çıkarak yine bir hafta sonunun gelmesini ve Bilge dedem ile buluşmayı, onun o derin ve aydınlatıcı sohbetlerine dalmayı ve onu dinlemeyi, kimse tarafından anlaşılamadığını düşündüğüm ama ona sorunca aşikâr olan soru ve cevapları, uzun uzun tatlı tatlı muhabbetini, en karmaşık şeyleri dahi detaylı ve fakat çok sade bir şekilde sunumu ve benim için dayanılmaz güçteki çekim gücüyle birlikte çıktığımız ruhani yolculuklara yeniden kavuşmak için sabırsızlanıyor, yerimde duramıyor ve tabiri caiz ise içim içimi yiyordu…
Zira bana en son ayrılırken söylediği şey merakımı fazlasıyla gıdıklamış, o günden beri de zihnimi meşgul etmiş, soru üzerine sorular eklenmişti… Çok uzun zamandır sorguladığım biri vardı ve anlamak istiyordum “ Meryem kim ve Meryem olmak nasıl bir şeydi…?”. Dedem de bunu hissetmiş, sezmiş olmalı ki sorumu cevapladıktan sonra bana bu konuda bir soru sordu ve hemen ayrıldı yanımdan… Yani bir an önce artık bir araya gelmeliydik ve hasbihalimizi göklere çıkarmalıydık Bilge dedemle…
…
Bazı önemli işlerim nedeniyle bu sefer ki buluşmamız biraz gecikmişti ve bu süre benim için dayanılmaz bir sabır terbiyesine dönüşmüştü… Ve işte nihayetinde o büyük gün gelmişti, elhamdulillah… Hiç oyalanmadan soluğu dedemin evinde aldım ama o evde değildi ne yazık ki!… Bununla birlikte hayal kırıklığı yaşamadım, nerede olabileceğini tahmin edebiliyordum zira… Eşyalarımı dedemin o mis kokulu, harikulâde renk cümbüşünden ve her çeşitinden güllerinin ve etrafında da ortancalarının bulunduğu cennet bahçesinin uygun bir kenarına bırakarak doğruca “Ulu Çınar’ımızın” yanına doğru tırmanmaya koyuldum…
Yaklaşık onbeş dakikalık tırmanıştan sonra uzaktan heybetiyle Ulu Çınar ve altında da bir silüet belirginleşmeye başladı…Yüzümde kontrolsüz, doğal, koskocaman bir gülümseme belirdi Bilge Dedemi Ulu Çınar’ın altında görünce ve hızlandı adımlarım istemsizce…
O da beni görünce yüzü güldü ve ayağa kalkarak bana doğru birkaç adım atarak mutluluğunu ve memnuniyetini bana doyasıya hissettirdi… Sarıldık sıkı sıkı… uzun zamandır hissedemediğim bu kucaklaşmanın nasıl da güven verici, insanın içini ısıtan, kıpır kıpır yapan, ılık ılık huzur sularını akıtan ve mutluluk hissiyle yüreğini dolduran bir hali vardı… Şükür kavuşturana diyerek Ulu Çınar’ımızın altına, her zaman ki mekanımıza oturduk… Biraz sohbet edip Bilge dedemin hayatıma dair sorularını cevapladıktan sonra işte o içimi kavuran, beni meraklar içinde bırakan sorumu sorma vaktim gelmişti…:
-‘ Bilge dedem, seninle son kez sohbet etiğimizde, ayrılırken bana bir şeyler söylemiş ve arkası gelemeden gitmiştin hatırlıyor musun? ‘ deyince ben, kocaman bir gülümseme belirdi yüzünde dedemin de…
-‘ Neyle ilgiliydi Peri kızım…?’ diye sormasıyla benim konuya direk olarak girişim aynı anda başlamış oldu… Gerçi o gülümsemesinden anladığını da idrak etmiştim ya zaten… Dedem sen bana o benim hayran olduğum Meryem’den bahsetmiş ve onu tanımıyorlar demiştin ya hani… İşte ben de çok sevmeme ve örnek almama rağmen Meryem’i çok da tanımadığımı ve anlayamadığımı düşünüyorum… Bana bu konuyu izah eder misin lütfen…?’
-‘ Hımmmm, seni anladım Peri kızım…’ dedi tatlı tatlı gülümseyerek…’ İşte bu merakın, akledişin ve sorgulamaların sayesinde ulaşacaksın tam da anlamak istediğin o bilgilere.. İyi dinle, gözlemle, derin düşün ve anlamaya gayret et yavrucuğum… Zira seninle yine bir yolculuğa çıkacağız, hazır mısın…?’
Heyecanlanmıştım… Yüreğim hop hop etmeye başlamıştı çünkü Bilge dedemin beden dilinden çok önemli bir yere doğru yol aldığımızı sezinlemiştim…
-‘ Elbette hazırım dedem, zevkle ve merakla seni bekliyorum… Haydi bismillah …’ dedim.
Hoşuna giderdi onun da benim bu hâllerim… Bu vesile ile de benimle her zaman özel ve nitelikli vakit geçirmek aslında beni eğitmek isterdi, bilirdim…
-‘ Öncelikle Meryem diyorsun ama her şeyden önce “İNSANI” ve ‘ insanın yaratılışını, değişim ve gelişimini yani tekamülünü’ idrak etmemiz gerekecek… Haydi düşelim yolumuza da bakalım neler göreceksin düş’ünde…?! Rast gele düş’üne düşerken Peri kızım…’::))
… Akıp geçmişti sanki zaman ve biz şimdi nerelerde geziniyor ve ne arıyorduk ki böyle…? Bu gördüğüm yerler, insanlar da kimler/di…?! Ben hem heyecan hem de endişe içindeyken dedemin nasıl da huzurlu olduğunu görünce rahatlıyordum…
-“ Bak Peri kızım, insan deyince,resul peygamber deyince Kur’an’da bahsedilenleri kişi olarak değil de şahsiyet özellikleri ve dönemleri/ basamakları/ süreçleri olarak idrak edersek ki buna MERYEM de dahildir, işte o zaman Yaratıcımızın biz insanları Rabbimiz olarak nasıl da eğittiğini ve öğrettiğini, bilgileri bize nasıl işlediğini idrak edebiliriz…
Bak kızım MERYEM’den önce ismi anılanlar bir nevi Meryem’i, sonra ismi anılanları ise MERYEM doğurmuştur…
Nasıl mı…?
İnsan, ilk “ADEM” olarak ruh olma boyutuna ulaşarak bir bilinç geliştirmişti… Ve bu bilinç ile birlikte itaat etme melekesine ulaştı…
Ancak bununla birlikte Adem boyutundaki insan bilgi sahibi olmaya başladığı gibi edindiği bilgilerle her şeyi isteme özelliğini de yani “ HAVVA” yı, heva ve heveslerini de geliştirmiş , istek ve arzularını sürdürür olmuştu…
Bu arzu istek hevesten yani Havva’dan “HABİL” doğmuştu ki Habil olarak; rahmetin tecelli ettiği sevgi, şefkat, hayır, iyilik, diğergamlık ve yardım gibi tüm olumlu ve yapıcı hâlleri oluştururken beraberinde de
“KABİL” doğdu, yani Kabil olarak ; haset ,fesatçılık,kontrolsüz hırs, bencillik, doyumsuzluk ve makam düşkünlüğü vb gibi hâllerle de ortaya çıkmaya başladı… Yani Adem olanın Havvası bu iki hali de muhafaza etmekteydi…
-‘Peki ama dedeciğim bunlar birbirine düşman kardeşler değiller miydi…?!’
-‘ Ne demiştik yavrucuğum? Bu hakikatlere kişi değil vasıflar olarak bakıyoruz ki şu gördüklerin de insanın halleridir zaten kızım…Sabırlı ol ve idrak edebilmeye çabala, olur mu?’
-‘ Anladım, tamam, seni dinliyorum ve takip ediyorum dedeciğim…’
Beraberinde Adem, Havva’sından kaynaklı bu çift kutubunu kontrol etme durumu olarak “ŞİT” boyutuna, yani kişiyi kendisinde dengede, tutarlı ve aklı selim olarak kontrol edebilme halini oluşturdu…
Bu kontrol hali ise kişiyi edindiklerinden yola çıkarak merak etmeye ve araştırmaya sevk ederek, kişinin kendisiyle ve çevresindekiler ile olan bağını okuyabilme ve bu okumayla da hem kendisini hem de çevresini bilgilendirme, eğitebilme boyutu olarak “İDRİS” olma haline sahip olundu…
Bu edinilenler ve sahiplikle artık her konuda bağ kurup farkındalık oluşmaya başlandı… Bu farkındalık, kişinin kendisine dönme ve kendisini tanıma hali ile ilk olarak ele alındı… İşte bu noktada kendi beden gemisini tanıyan ve içine hangi ‘hayvansal güdülerini’ alıp beslediğini ve bu durumdan nasıl kurtulabileceğini ve gemisini nasıl hakkıyla yönetebileceğini meleke edinerek “NUH” boyutuna ulaşmış oldu…
Artık yöneleceği gemisini (bedenini) tanıyan , hakikat arayışına düşen, hidayete yönelme ve bu doğrultuda yön idrak etme hali olarak “HUD” boyutuna geçilmiş oldu…
Hud olma vasıfıyla birlikte yöneldiği her olayın, yerin, durumun, kişinin halini anlayarak bağ kuran ve yerleşik geleneğin batıl halinden kurtulup, ıslah edinilmiş sulh içinde bir yaşam sergileme hali olarak benlik egosunu ayaklar altına alıp, “SALİH” boyutu ile başka bir yönelişin içinde bulunuldu…
Bu yöneliş ile kişinin geçmişini temizleyip düzenleyerek yeni bir başlangıç aşaması başlatıp, geçmişin izlerinden berî kalarak, geleceğini inşâ ederek temizleme boyutu olarak “LUT” boyutu edinildi…
Artık berî kalınmış zulümatın çıkmazından, karanlıklarından ve belirsizliklerinden kurtulup,
yaratılış amacını ve Yaratıcıyı idrak etme arayışı içinde sorgulamalar başlar ve kişinin tohum halinden, nasıl meyveye durup da hasat elde edilir arayışına bürünmüş bir hal ortaya çıkararak , furkan, fıtrat ve fatır iradesiyle rahmeti aşikâr kılarak “İBRAHİM” boyutuna ulaşıldı…
Bu farkındalık ile oluşan ruh hali, kişide sadece duyan değil işiten bir durum oluşturduğu gibi enfüsündekiler ile gözünün gördüğü her şeyin bu ses ile birleşme halini de ortaya çıkardı…
Fıtratını bu hakikat ile hayat tarzı eden yani açan, çağlayanlar olarak, kişide sonra isimler aşikar olur ve “Esma’yı/ isimleri” yaşamaya başlarsın ve bu boyutuyla “İSMAİL” olursun…
Artık İbrahim olunmuş ve bedenin can ile buluşma hali Hakk olarak ortaya konmuştur. Yani yeni bir serüvenin başlangıcı olarak “İSHAK” boyutunda olunmuştur..
Dünyanın toz pembe halinin esaretinden kurtulup, akleden, keşfeden ve keşif ettikleri ile idrak ederek, idrak edindiklerini kıble edinme/ yönelme hali olarak boyut atlamış ve “YAKUP” meydana gelmiştir…
Artık can bularak, saf, berrak ve arınmış bir yaşayışın ilk meyvesi olarak kendi iç ve derin kuyusundan kurtulan “YUSUF” ortaya çıkmıştır…
Böylelikle idrak edebilen, yanlış/ olumsuz/ zıt/ aksi üşünceleri yok sayan, ilahi yasaları idrak ederek vahiy ile yoğurulan ve kendinden vaz geçme boyutu olarak “YUNUS” boyutuna ulaşıldı…
Ve sonrasında artık sabırlı bir şekilde farkına vardığı kendisinin ve çevresindeki kusurları gidermeye yönelik ilmî tutumu ortaya koyma ve bu ilim ile sorunları giderme çabası olarak “EYÜP” boyutu/ vasıfı gün yüzüne çıkmıştır…
Artık eylemler, ilim ile ortaya konmuş ve tenin,ruhun ve canın hakkaniyet ile birleşme boyutu yani “ZÜLKÜF “ ortaya çıkmıştır…
Bu boyut kişinin önünde yeni bir çığır, yeni bir ışık ve aydınlanma halini almıştır … Bu ışık “ŞUAYB” vasfını/ boyutunu ortaya çıkarmıştır…
Bu ışık, hak ile batılın , zulümatın yerini aydınlığa vereceği bir işarettir/ delildir/ ayettir… Artık bir çok vasıf edinilmiştir ve bu vasıflar ile kendi içindeki ‘firavunu’ öldürmüş olarak “MUSA” boyutuna erişilmiştir…
Edinilen vasıfların harekete geçme hali, kelimenin cümleye, cümlenin de eyleme dönüşme zamanı gelmiştir… Bu istek,arzu ve aşk ile harekete geçerek güç alınmış ve “HARUN” boyutunda olunmuştur..
Artık kişideki mesajlar net olarak idrak edilmiş, zikrin zahire kavuştuğu ve bu zikre temas edinme, davete tecelli etme vakti olarak “DAVUT” olunmuştur ve ahenk içinde boyutlar aşılmaktadır…
Bu zikrin en hası ”HU” zikridir, ÖZ’ün zikridir yani vacib-ul vücudun farkındalığının ifadesidir o… Vacib-ul vücudun zahirine, öz varlığımızın farkına varabilmektir ve aşikâr kılabilmektir. Öz bir’dir, bütün’dür… Bu farkındalık ile selamete/selim akıla yani “SÜLEYMAN” boyutuna ulaşılmıştır…
Süleyman olarak ilahi yasalara, var oluşun gayesine ve işleyiş yasalarına hakim olmak ve bu idrak ile hareket etme neticesinde “İLYAS” vasıfına ulaşılmıştır…
Bu oluşum neticesinde, yasalara göre hareket etme, yaşayışın farkında ve idrakinde olup yasalar oluşturma , ilmin adalet ile vücut bulma hali olarak “ELYASA” meydana gelmiştir…
Artık ilmin eseri oluşmuş, tezekkür ve tefekkür ile zikrin olgunlaşmış hali oluşmuş ve zikirle yani doğru edinilen bilgiler ile harekete geçilmiş, zikirden (doğru ) hareket metodu neticesinde ortaya çıkan sistem ile buluşulmuş ve “ZEKARİYA” boyutu hayat bulmuştur …
Artık kıyam vakti gelmiş ,”hayy” olma durumumuz her yeri kuşatmış, bedenimizin değil de eylemlerimizin can bulduğu, hakkaniyetin hayat bulduğu bir idrak ile müjdelenerek “YAHYA” hayatı oluşmuştur…
Artık tamamen temizlenmiş ve her türlü olumsuzluklardan ve kötü olan her şeyden arınmış şekilde bakire bir “MERYEM” doğmuştur… İşte sana en başta dediğim sözümü şimdi idrak edebildin mi Peri kızım…?! Sen de hepimiz de Meryem olmalıyız… O muhteşem bir hâldir…
Meryem; zihninde ve yüreğinde hiçbir şekilde olumsuz bir şey barındırmayan, saf,tertemiz, böylelikle net ve berrak düşünebilen, saf ve katıksız olarak ruh boyutuna ermiş ve böylelikle de bakir/e/leşmiş bir halin, hayata verimli bir şekilde doğurma halidir … MERYEM = ÇOCUK …
Ve bu doğrultuda, Ala İmran / haktan gelen vahiyle hareket edip, tabi olup, bu yasalar doğrultusunda yaşamını imar eden/ler… Yararı olmayan bilgileri red eden, bedeninde yanlış buldurmayan, bünyesine kabul etmeyen bir hâl oluşturmuştur…
Bu HAL Meryem’in doğurduğu “İSA”yı sahaya sürmüş ve meydana getirmiştir… Bu sebeple Meryem’in doğurduğu “İSA” yani Meryem’in açığa çıkardığı “KELİMETULLAH” boyut itibariyle Yaratıcı kelamıdır…
Ve bu durumun neticesi, Meryem’in doğurduğu yani açığa çıkardığı “İSA” bedenini ÇARMIHA gererek, ruh deryasına k/atılıp, hem kendisine hem de çevresine hayat vermiştir…
Durum böyleyken İSA; “MESİH” boyutuna geçerek; düzelten, tertipleyen, temizleyen, yanlışı doğru ile ortadan kaldırarak ve mânen ölmüş kişileri kendilerine döndürerek, dirilterek ruh boyutuna erdirmiştir…
Bu ruh ile hareket ederek, nurun ilahi bir hale bürünmesine ve tüm çevreyi aydınlatmaya (bilinçli itaat ve iman etmeye)sevk etmiştir…
Bu bilinç ile oluşan nur, var edilenler vesilesi ile, var eden Kaynağı görüp, hamd (işleyiş/ eyleme hâli) boyutuna geçilmiş ve tüm yasaları eksiksiz halde sürdüren , bu işleyişin (hamdin) sürekliliğini sağlayarak, Yaratıcı’nın yasalarına uygun hareket ederek”MUHAMMED”doğmuştur…
En nihayetinde “MUHAMMED” boyutunda kendi kendini gerçekleştiren ve tam teslimiyet gösteren, tekamülünü tamamlamış “KÂMİL İNSAN” , “MAKAM-I MAHMUD”a yani işleyişini (hamdini) tamama erdirerek sürekli hale getirenlerdir…
-‘ Ama dedeciğim resul ve nebiler yok mu yani bu durumda…?!’
-‘ Olmaz olurlar mı hiç, hem de her devirde ve yerde çok sayıda varlar… İşte Kur’an’ın bize sunduğu Resullerin hepsi de Muhammed boyutuna ulaşmış Rabbleri ile buluşmuş Kâmil insanlardır kızım… Ancak bununla birlikte tüm bu dönüşüm boyutları / süreçleri de tekamül yasasına tabidir !’
-‘ …İçinizdeki Resul … deniyor ya hep , o kim dedeciğim?’
-‘ O gördüğün Meryem’dir, Muhammed bilinci oluşan herkeste aşikar olanıdır… İçimizde her ne kadar bu tekamülü şahsi olarak yaşasak da dış dünyada ki muhatataplarımız ile mücadelemiz devam edecektir de…: Musa ve Firavun örneğinde olduğu gibi…
Pekiii Peri kızım, insan bu vasıfları edinince ve meleke halini aldıktan sonra ne olması gerekiyor…? Neden böyle bir süreçten geçiyoruz…?’
-‘ Neden Bilge Dedem …?’
-‘ Tüm bu vasıfları kendimizde bütünleyerek , salt adil insanlar olarak her zaman ve koşulda adalet ile davranarak ve adaletle hükmetme bilinci ve boyutuna ulaşmak için!…’
-‘ Şimdi anlıyorum sanırım ne denilmek istenildiğini Bilge dedem, Can’sın sen , Cannn… İyi ki varsın, Rabbim ömrünü rahmetli ve bereketli kılsın inşaallah…’
-‘ Hepimizinkini de Peri kızım ki zaten isteyen herkese yolları kolaylaştıran O’dur… Tıpkı senin peşine düştüğün ve sorgulayarak merakınla tatmin olmaya çalıştığın için yolların sana açıldığı gibi işte…
Artık dönüş vakti geldi… Son bir kez daha bak ve düşün tüm o gördüklerini, yasaları ki kendine dön ve idrak et kendini: Ne’sin, neredesin, kimsin, ne zamandır yoldasın, nereye gidiyorsun, kim olarak ve kiminle yol alıyorsun…?!’
-‘ Çok teşekkür ederim Bilge dedem..
Bu yolculukta yeniden doğdum sanki ve Meryem olma yolunda olduğumu idrak ettim ! …
Yeni hayatıma ve bana merhaba…
Ve bismillah yoluma…’
-‘ Bismillah güzel kızım…’
Kalalım sağlıcakla…
Sevgiyle ve bilinçle Meryemler…🥰❤️🥰
Peri’han Taşdemir Taylı…🌾🌾🌾
* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.