ANALİZARAŞTIRMAKUR'ANYAZILAR

Kader İnancı, Kur’an’da Bir İman Esası Olarak Geçmez

Kur’an’da inanılacak şeylerin sayıldığı 2 Bakara/177, 285; 4 Nisâ/136 gibi ayetlerde kadere/kazaya iman, şeklinde bir inancın bulunmadığını görüyoruz.

“Bu ayetlerde ve ilgili diğer ayetlerde toplam olarak iman esası beş olarak verilmektedir. Bu esaslar birer, ikişer veya üçer, dörder olmak üzere başka ayetlerde de (4 Nisâ/36, 38, 135; 64 Teğabun/8; 5 Maide/81; 9 Tevbe/44; 16 Nahl/105 vd.) belirtilmek suretiyle Kur’an’ın her yanına dağıtılmış ve serpiştirilmiştir. Bu, Kur’an’ın kendine has öğretim, telkin, anlatım metodu ve üslubudur. (Hüseyin Atay, İslam İnanç Esasları, 30)

Bu ayetler bir bütün olarak incelendiğinde iman esası olarak sayılanlar içerisinde kadere imanın zikredilmediği görülmektedir. Tarih boyunca bir iman esası olarak bu ümmet tarafından kabul edilen kadere imanın Kur’an’da iman esası olarak zikredilmemiş olması manidardır. Tarihi süreç içerisinde iman esası olarak kabul edilen kadere iman gerçekten iman esası olsaydı Kur’an’da zikredilmiş olması gerekirdi. Diğer iman esaslarında olduğu gibi, bu konuda Kur’an’da sarih bir açıklama yoktur.

Ancak Kur’an’da çeşitli ayetlerde geçen ‘kader’ kelimesi ve türevleri ile, içinde kader kelimesi geçmeyip de birtakım yorumlarla kader çıkarımı yapılan ayetlerle kadere iman esası oluşturulmaya çalışılmıştır. Fakat gerek kader ve türevleriyle ilgili ayetlerden, gerekse Kader kelimesinin geçmediği, bununla birlikte ayetlerin yorumlanmasıyla kader inancının çıkarıldığı ayetlerden ‘önceden tayin ve tespit’ anlamında ve olayların en ince detayına varıncaya kadar önceden programlanmış ve pilanlanmış şeklindeki bir kader anlayışı, daha açıkçası cebr anlayışını çıkarmak mümkün görünmemektedir.

Kader kısmında da belirttiğimiz gibi Kur’an’da her iki ayet grubu, bu kâinatta var olan ve bütün varlıkları kuşatan kanun ve yasalar anlamındadır. Bunlarla kastedilen, kâinatta var olan düzendir, kâinat nizamıdır. Kur’an kâinatta var olan bu düzenden devamlı bir şekilde söz etmektedir. İnsan da bu nizam içerisindedir ve bu kanuna tabidir. Çünkü insan da dahil, bütün varlıklar belli bir kanun, nizam ve ölçü içerisinde hareket ederler.

İnsanın ölçüsü ve nizamı, onun iyilik ve kötülük yapabilme kabiliyetiyle yaratılmış olması, akıl ve irade sahibi olarak hür bir varlık olmasıdır. Aynı zamanda hürriyeti oranında sorumlu bir varlık olmasıdır. Dolayısıyla onun davranışları önceden programlanmış değildir. Fiilleri ona zorla dikte ettirilmemektedir”[1].

Bu gerçeği Kur’an’da iman esasları konusunda yapılan akademik çalışmalar da ortaya koymaktadır[2]. Onun için Kaza-Kader kavramlarının kullanımında ihtilaf edildiği gibi, mutedil kelamcılar kaderi inkâr edeni tekfir etmeyip sadece sapma ve bid’at ehli olduğunu söylemişlerdir[3]. Çünkü “Allah, Kur’an’da ‘kadere iman’ şeklinde bir iman esasından bahsetmediği için kılasik anlamda kaderin olmadığını iddia eden kişi dinden çıkmış sayılmaz”[4].

Kur’an’da ‘kaza’ sözcüğü de Kelam’da kullanıldığı anlamla ve anlatılan kader inancıyla ilgisi olmayıp sadece ‘hüküm vermek, karar vermek, işi tamamlamak, bitirmek’[5], anlamında fiil kipinde yer almakta, kültürde kullanıldığı terimsel anlamda geçmemektedir.

Kader’in Kur’an’da tespit ettiğimiz anlamıyla, İslam bilginlerinin çoğunun yapmış olduğu bu tanımın içerik itibarıyla bir irtibatının olmadığı görülmektedir. Muhtemelen bu ikinci anlam, Hz. Peygamber’in vefatından sonra meydana gelen kader, cebr, ihtiyar, kavramları üzerinde yoğunlaşan tartışmalardan ve çeşitli yabancı kültürlerle etkileşim (ve cahiliyye anlayışının hortlaması-İS) sonucu ortaya çıkmış olsa gerektir. Çünkü Yahudi ve Hıristiyan dinlerinde Kader kavramının anlamı, Allah’ın ilmi, kudreti ve lütfu etrafında dolaşmakta ve bu eksen etrafında tartışmalar yoğunlaşmaktadır. Gerek yabancı kültürlerin etkisi, gerekse

Cahiliyye Araplarına ait kültürün tesiriyle kader kavramına böyle bir anlamın yüklenmiş olması muhtemel görünmektedir. İşte sonradan çıkan bu anlam bugüne kadar Kur’an’da geçen Kader kelimesine ve türevlerine yüklenerek böyle bir inanç ortaya çıkarılmıştır. Kur’an’ın kastettiği değil de, insanların sonradan yükledikleri anlamlar Kur’an ayetlerine yön vermiş ve anlam kaymalarına yol açmıştır”[6].

“İlim sıfatı Allah’a imanın içindedir. Allah’ın her şeyi bildiğine ve ilmiyle her şeyi kuşattığına Müslümanlar inanmaktadırlar. Çünkü ilim sıfatı Allah’a imanın bir parçasıdır. Bunun tekrar Kader adı altında başka bir iman esasının olmasına lüzum kalmamaktadır”[7].

Prof. Dr. İbrahim Sarmış


————————————
[1]-H. Musa Bağcı, a.g.e. 76-77.

[2]-Mesela bakınız. Hüseyin Atay, Kur’an’a Göre İman Esasları ve Kader Sorunu, kitabı, Atay ve Atay Yayınları, Ankara 1. baskı 1961, 2. baskı 1998.

[3]-Bkz. A. Saim Kılavuz, Kur’an ve Sünnet Bağlamında Kader Meselesi, 201, Kader Meselesi tebliğleri kitabı içinde, Ensar Neşriyat, İstanbul 2011.

[4]-H. Musa Bağcı, a.g.e. 81.

[5]-Mesela bkz. Bakara/117, 200, Ali İmran/47, Nisâ/65, 103, En’âm/2, İsra/23, Meryem/35, Kasas/15, 29, Ahzab/23, 36, 37, Zümer/42, Mü’min/68, Fussılet/12, vd.

[6]-H. Musa Bağcı, a.g.e. 77-78.

[7]-H. Musa Bağcı, a.g.e. 78.

Tepkinizi İfade Edin
Like
Love
Haha
Wow
Sad
Angry

* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.

0 0 Oy
Gönderiyi Puanla
Abone ol
Bildir
guest
0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları gör

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
0
Düşüncelerinizi bildirmek ister misiniz, lütfen yorum yapınx