Kur’an Müslümanların Hayatlarının Neresinde?
“(O gün) Rasul diyecek ki, ’Ya Rabbi! Benim kavmim bu kur’an’ı mehcûr bıraktı” [Fur-kan/30] Gerçekten bu Kur’an terk edilmiştir. Ona devri geçmiş muamelesi yapılmıştır. Gerçekten bugün halk islamında onun yeri bambaşka kültürlerle doldurulmuştur. (Mehcur: bırakılmış, terk edilmiş demektir. Terk edilmiş aşık, manasına da gelmektedir.)
Artık Kur’an (çok okunan kitap), Mushaf olmuştur. Kıraat, tilavet oldu. Tertil (sindire sindire, anlayarak okumak) ise, tecvid. Mana önceliğini yitirdi, lafzı onun önüne geçti. Onu hıfzetmek, hafız-ı Kur’an olmak, hâmili ve âmil-i kur’an olmaya tercih edilir oldu. Hıfzeden çok, anlayıp, onu hayata getiren az. Artık Kur’an kendisiyle teberrük edilen, istiharede bulunulan bir kitap haline geldi. Cifr ve ebced hesaplarıyla tılsımlı ve cadıca işlemler yapılan, cin kovma, nazardan koruma gibi işler için başvurulan bir kitap oldu.
Artık Kur’an ‘anlaşılmak’ için okunmaz oldu. Sevap devşirmek, ölülere bağışlamak için okunur oldu. O dirilere değil, artık ölülere hitap etmekte.
Yıllarca, hüsn-ü hat yazılır, en güzel hat eserleri döktürürüz. Gel gör ayetler benliğimize bir türlü yazılmaz.
Onlarca yıl dini ilimler öğrenilir. Onu anlamaya bir türlü sıra gelmez.
Davudi sesimizle kubbeleri çınlatırız. Lakin o gırtlağımızdan aşağı inmez.
Teberrüken okuruz. Suya okur, içeriz, şifa umarız. Lakin onun hayat bahşeden evrensel prensiplerini reçete bilip, dünye ile kirlenmiş zihni hastalığımıza şifa aramayız.
Hükümlerini günlük hayatta çiğnerken, geceleyin ona karşı ayaklarımızı uzatmamak ona saygının nişanesi oldu. Abdestsiz el sürülmez diyenler ile mealini okumayı yasaklayanlar nedense hep aynı mahfiller. Orta çağda kilise babalarının halkın İncil okumasını yasakladıkları gibi bunlar da aynı şeyi yapmaktalar. Zira insanlar onu okursa, bunların Kur’an’sız İslam anlayışları hâk ile yeksân olur. Onlar Kur’an’ı sadece uzmanların anlayabileceğini söylerler, halka da kendilerinin takdim ettiği kadarını anlamak düşer. Hâlbuki Kur’an’ı okumak değil, anlamak farzdır.
Kur’an sorar; ‘Siz hiç Kur’an okumaz mısınız?’
“Biz kur’an’ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. O halde yok mu öğüt alan?” [Kamer/17]
“(Ey İnsanlar) Gerçek şu ki; Biz size akılda tutmanız gereken, her şeyi kapsayan ilahi bir mesaj indirdik. Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?” [Enbiya/10]
“Kur’an; bütün insanlığa apaçık bir tebliğdir”. [İbrahim/52]
Kur’an; “Ahsen’ül-Hadis/ Sözlerin en güzelidir”. [Zümer/23]
“Sözlerinde bir bozukluk ve çelişki yoktur.” [Kehf/1, Nisa/82]
Mübin/apaçık bir kitaptır.
Basairdir/gönül gözünü açan, apaçık bir nurdur.
Burhan/kesin delildir.
Furkan/hakkı batıldan ayırandır.
Beyandır. Hâdî/yol göstericidir.
İlahi kanundur.
Müjdeleyici ve Uyarıcıdır.
Hablullah’tır / Allah’ın insanlara uzattığı iptir.
Kur’an hem müfessirdir/insanlara bir açıklama, açıklayıcıdır, hem de müfesserdir / tefsir edilmiştir.
O Kitab-ı Mübin’dir. Hem açık ve anlaşılır, hem de açıklayan bir kitaptır.
O Kitab-ı Münîr’dir. Aydınlatan, açığa çıkaran, ışık tutan bir kitaptır.
Kur’an okununca susulmalı, o dinlenilmelidir. Son sözü o söylemelidir. Güneşe karşı el feneri yakılmaz.
Allah “Biz kitab’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık”.[Enam/38] buyurmaktadır.
O Kur’an’ın açıklamasını Allah üzerine almıştır. [Kıyame/19]Onun ayetleri ayrıntılı olarak açıklanmıştır. [Fussilet/3]Kur’an ‘En büyük haberdir’.[Sad/66]Kur’an insanları en doğru yola iletir.[İsra/9]
Ama maalesef bugünkü Müslümanlar, ‘uydum cemaate/çoğunluğa’ demektedirler. Baş İmam olan Kur’an’a uymamaktadırlar. Yıllardır Kur’an tefsiri diye Risale-i Nur okuyanlar, bir türlü tefsirinden aslına geçemediler. Hatta, Risalelerin tefsirleri yazılmaya başlandı. Kur’an sanki tüm insanlara gönderilmemiş, ya da esrarlı, anlaşılmaz bir kitapmış gibi, onu ancak çok seçkin, özel görevli kimseler okuyup anlayabilir ve bize anlatabilir diyorlar. Kur’an’ın kırk vecih icazını ispat eden eserler okuyup, Ana Kitab’a bir türlü sıra gelmiyor. Günde binlerce kez Peygambere salavat getirip te, onun sünnetini doğru-dürüst anlatan tek bir kitap okumayanlar gibi. Yüzlerce hatim inip, tüm sülaleme bağışladım diyen, ama bir kere manasını merak edip okumayan zavallılar gibi.
Bugün gerçekten Kur’an mehcûr ve metrûk bırakılmış, tasavvuf kültürü resmen onu ilga ve iptal etmiştir. Batınî tefsirler canına okumuş, İsrailiyyat ve mevzu hadisler ile din arkadan dolanılmıştır. Bugün neye, nasıl inanacağımıza kitap değil, mezhepler, tarikatlar ve onların şeyhleri karar verir olmuştur.
Bugün Kur’an mevlithanların cep harçlığı, gazelhanların yapacakları serenatlar için güfte olmuştur. Ebcedçi, Cifirci ve bilumum şeytanat ilimleri ile uğraşanların, medyumların sermayesi olmuştur.
Çok üzülerek söyleyelim ki, Kur’an pek çok kimsenin dini, siyasi, felsefi, bilimsel teorisi için bir payanda, onların doğruluğunu kanıtlamak için bir araç olmuştur. Yani insanların teorileri esas, Kur’an ise onları tasdik etmek, doğru-yanlış düşüncelerini meşrulaştırmak için kullanılan tali bir unsur olmuştur. Hâlbuki Kur’an esas, teoriler ona uygun olmalıydı.
Tasavvuf felsefesi, kur’anî kavramlar yerine başka kavramlar kullanır. İslami kavramların içini boşaltıp onlara bambaşka anlamlar verir. Mesela nefs; Kur’an’da insandır. İnsanın maddi ve manevi olarak toplamıdır. Lakin tasavvuf onu tüm kötülüklerin merkezi yapar ve onu öldürmeyi amaçlar. Hâlbuki insana verilen tüm fıtri hasletler lüzumludur. Onları yerli yerinde kullanmak ve israfa kaçmamak gerekir.
Tasavvuf tevhid inancını, ilah anlayışını bozmuştur. Onlara göre şirk; Allah’tan başka varlıklara hakiki vücud vermektir. Kur’andaki ‘beşer peygamber’ inancı yok edilmiştir. İnsan peygamber gitmiş, Tanrı’nın zahiri ya da nâsutu olmuştur. İnsan fıtrattan koparılmıştır. O artık kendisiyle devamlı kavga yapan, arızalı bir tip olmuştur.
Yaptıkları batınî te’villerle kur’an’nın canına okumuşlardır.
“Kim Rahman olan Allah’ın kitabını görmezden gelirse ona şeytanı arkadaş kılarız da o da şeytanın uydusu oluverir. Şeytan onları doğru yoldan çıkarır da o hala kendisinin doğru yolda olduğunu zanneder.” [Zuhruf/36-7]
Mesela; yukarıdaki ayette geçen ‘Rahman’nın zikri’ ifadesini biz Allah’ın kitabı olarak anlıyoruz. Onlar ise ‘zikr’ kelimesine yine kendilerinin uydurdukları çeşitli ibadetler, sesli ve hafi zikirler olarak anlam vereceklerdir.
Müslümanlar bu Kur’an’a uyup, uymadıklarından hesaba çekileceklerdir.[Zuhruf/44]
Kur’an, Muhammed (s.a.v)’in hocasıdır. Onu dâl’den üsve-i hasene mertebesine çıkaran Kur’an’dır. Onun ahlakı/kimliği, kişiliği Kur’an’dı. Kur’an; bedevîleri hadari/uygar yapmıştır. Eşkiyaları evliya yapmıştır. Cahiliye haramîlerinden insanlığın gördüğü en mükemmel toplumu çıkarmıştır.
Yegâne Mürşid-i Kamil, Kur’an’dır. Allah’ın kelamından daha doğru sözlü kim olabilir? Ne olabilir? Kim irşad işini, Allah’ın mürşidinden daha iyi yapabilir? “Allah kimi saptırırsa, onun için ne bir veli, ne de bir mürşid asla bulamazsın” [Kehf/18] Allah’ın kitabından uzaklaşanların ne bir dostu ne de bir mürşidi vardır. Mürşidi Allah ve O’nun kitabı olanlar asla şaşırmazlar. Tabii ki; Kur’an muttakilere yol göstericidir. Dinde guluvv’e sapanlara değil.
“Allah kendinden korkan muttakilere hakkı, batıldan ayıracak bir Furkan/ölçü verir”. [Enfal/29]
Saadettin Merdin
* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.