YAZILAR

Tanrı’nın Sessizliği

Sessizlik bazen kendisinden istenilene karşılık vermemektir. Konuştuklarının/anlattıklarının içinde cevabı bulunan bir meselede kendisine tekrar soru sorulduğunda cevap vermeyen birinin sessizliği gibi bir sessizliktir bu. “Zaten size anlatıldı.” anlamında bir sessizlik.

Tanrı’nın bazı şeyler karşısında sessiz kalması, O’nun olup bitenden haberdar olmadığı anlamına gelmez. Bazı işlerin, çocukları tarafından yapılmasını isteyen ana baba gibi, Tanrı bazı talepler karşısında sessiz kalır. İstenilenin talep eden tarafından yapılmasını ister. Kim her şeyin sürekli kendisine danışılarak yapılmasını ister ki? Biraz inisiyatif alın, kendinizi gösterin sessizliğidir bu. Yetişkin dilini bilmeyen, yetişkinler dünyasının fertleri! Yetişkinler, ama bir çocuk refleksiyle her şeyi Allah’tan dileyenler… Allah’ın kendilerinden dilediklerini hiç hatırlamayanlar…

Tanrı’nın sessiz olduğu yargısı, algılarıyla dünyanın düz olduğu yargısına varan insanın bu aceleci hükmü kadar yanlış… Durduğum yerden Tanrı görünmüyor olabilir, durduğum yerden dünyanın düz görünmesi kadar aceleci ve saçma bir yargıdır bu… Tanrı’nın, insana mesafeli yahut sessiz ya da yok olduğu yargısı, bir görüngü. Bir noktadan baktığında öyle görünüyor ve hissediliyor, ama öyle değil.

Bir soralım: Tanrı, Eyüp’ün acılarına kayıtsız ve sessiz miydi? Eyüp’e öyle göründüğü kesin. Hz. Muhammed, terk edildiğini düşündüğünde gerçekten terk edilmiş miydi? Terk edildiğini düşündüğü kesin. Ama Allah’ın onu terk etmediğini söylemesi de bir o kadar kesin: “ Rabbin seni terk etmedi.” (93/Duha, 3)

Peki, geçmişte konuşan Tanrı, bugün neden sessiz? Dört duvarı (Kâbeyi) Ebrehe’nin ordusundan koruyan Allah, enkazın altında can veren binlerce çocuğu ve masumu neden korumuyor? Bu insanların o dört duvar kadar kıymeti yok mu? Sorusuna ne cevap vereceğiz?

İnsanlara merhametli olmamız, Tanrı’nın merhametinin bir eseridir. Enkaz altında kalan bir çocuğa karşı hissettiklerimiz, Tanrı’nın dünyada olup bitene kayıtsız kalmadığının en büyük göstergesidir. Allah’ın yeryüzüne inerek o çocuğu enkazdan kurtaracağını beklemek beyhude. Ama o çocuğun kurtarılması gerektiğine ilişkin içimize yerleştirdiği tanrısal irade ve arzuyu harekete geçirerek bu onuru insana tattırmak isteyen bir Tanrı var. Kısacası, enkaz altında kalan birine yardım etme irademiz harekete geçtiği an, Tanrı’nın olaya müdahale ettiği andır. İnsana şah damarından yakın olduğunu söyleyen Allah’ın, “ insan durumlarına” neden sessiz kaldığını bu açıdan değerlendirmek gerekir.

Unutmamak gerekir ki “ Tanrı’nın sessizliği öyle hissedilen bir şeydir, öyle olan bir şey değil.” Olan bir şeye yüklenen anlam, insanı yeni bir amaç için harekete geçirmektedir. Hayatın anlamı, onda gerçekleştirilmek istenen amaçların toplamıyla ortaya çıkar. Sıfır anlam, sıfır amaç demektir.

Öte yandan Tanrı’nın yardımı bir zorunluluk değil, lütuftur. Bu durumda insan garantici gibi davranmayı bırakmalı, daha gerçekçi bir yaşam sürmelidir. Herhangi bir zorluk durumunda Tanrı insana yardım etmek zorundaymış beklentisine girmek yanlıştır. Bir yetişkin gibi, hayatı tek başına kotaracak bir yeterliğe sahip olmak ve öyle davranmak gerekir. Zorluklar, hayatın zorunlu bir parçasıdır. Bunların insan karakterini güçlendirmeye dönük olduğunu düşünmek de gerekmez. Böyle olmaları, bizi onlarla zorunlu olarak karşılaşmamız gerektiği gibi bir sonuca götürmemelidir.

Unutmamak gerekir ki başımıza gelen olaylar olup bittikten sonra artık engelleyemeyiz, ama bizi etkilemelerini engelleyebiliriz.

Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün,
‘’Dini Anlama Klavuzu’’, Yay. Otto yay., Ankara. 2017. s. 13-16

Tepkinizi İfade Edin
Like
Love
Haha
Wow
Sad
Angry

* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.

0 0 Oy
Gönderiyi Puanla
Abone ol
Bildir
guest
0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları gör

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
0
Düşüncelerinizi bildirmek ister misiniz, lütfen yorum yapınx