DENEMELER

MESELELER: Kulluk Etmek İçin Yaratılmak

‘’Biz insanları ve cinleri yalnızca bize ibadet etsinler diye yarattık’’ ZARİYAT-56

Bu ayetin; bazılarımız için iyi anlaşılmadığının, hatta yanlış anlaşılarak konunun iğreti yerlere çekildiğinin farkındayım. 

Biliyorum; bazı arkadaşlar, bu ayette Allah’ı bir insana benzetiyor, hatta kendilerini onun yerine koyma, empati yapma cüretini gösteriyorlar. Allah’ı kendileri gibi düşününce, pekala Allah’ın da kendileri gibi düşündüğünü zannediyorlar. Neticede ortaya ego üzerine bir tartışma çıkıyor.

 Yalnız, benzetmelerin bir handikabı vardır: Benzerlik iki farklı şeyin ortak bir zeminde düşünülmesi, iki farklı şey arasında ortaklıklar kurmaktır. Genellikle muhakemesi zor olan şeyler basit olan ya da alışılmış olan şeye benzetilir. Maksat girift olanda yapılamayan çıkarımı, basit olanda yapmak, çoğunlukla konuyu kişinin kendi aklının seviyesine ya da dinleyicinin seviyesine indirmektir.

Bunun düşünür açısından bir kolaylık olduğu muhakkak fakat handikabı; iki şeyin farklılıklarının göz ardı edilmesidir. Adalet ortadan kalkar. Benzetmeler aslın yerini tuttuğunda, fikirler beylik laflara dönüşür ve beylik lafların her zaman bir istisnası vardır. Esaslı muhakemelerde benzerlikler kadar, farklar da önemlidir.

Örneğin, Allah’ı insana, insanı Allah’a benzettiğinizde, duymaya aşina olduğunuz şu gibi önermeler ortaya çıkmakta:

‘’Kardeşim, sen cumhurbaşkanıyla doğrudan görüşebilir misin? Bir isteğin varsa gidip söyleyebiliyor musun? Seni dinler mi? Bunun için şununla sonra bununla, özel kalemiyle görüşmen gerekir. Ee yani, Allah da en üst makamdır, ona duanı iletmek için, ondan yardım görmek için böyle aracılara, efendi ağalara ihtiyaç vardır’’ diyorlar. Oysa Allah onların benzettikleri şeyler gibi sınırlı değil, o Allah her şeyi gören ve işitendir.

‘’Sen yaralanınca 112 ‘yi aramıyor musun? Ee o zaman şirke mi giriyorsun, işte böyle filan gavsa yalvarmak da bundan farksız değildir. Sen Allah’a yalvarsan bir şey olmaz yardımına yetişmez de, yetiş ya filan de, anında yardımına koşar düşen uçağı kaldırır’’ diyorlar. Oysa kimse 112 çalışanından insanın kudreti dışında  kalan, sihirli ya da mucizevi bir şey beklemiyordur. Bu ikisi birbirine benzetilemez, kıyas edilemez.

Artık Allah ile (başka şeyler arasında) benzetme yoluyla misal vermeye kalkmayın! (Allah misaller veriyor;) çünkü Allah (her şeyi) biliyor, fakat siz bilmiyorsunuz. NAHL-74

Şimdi konuyu daha fazla yongalamadan ve yormadan, meselemize girelim.

‘’Biz insanları ve cinleri yalnızca bize ibadet etsinler diye yarattık’’ ZARİYAT-56

Allah’ın bizden nasıl bir kulluk etmemizi, neden kulluğumuzu yalnızca ona has kılmamızı ve bunu hangi maksatla istediğini anlamaya çalışalım.

Her şeyi olan birisi size nasıl ihtiyaç duyar ve her şeyi olan birisine siz ne verebilirsiniz? O bize muhtaç bir varlık değildir. O bir tanrı kral değildir ki, sarayını temizleyelim. Kral değildir, kadehine şarap dolduralım. Onun refahı için köleler gibi çalışalım ve sarayının güvenliğini sağlayalım.  Bakın konuşmakta olduğumuz Zariyat 56’ıncı ayetten sonra  gelen, 57 ve 58’inci ayetlerde Allah ne diyor:

‘’Onlardan ne bir rızık bekliyorum ne de Beni beslemelerini: çünkü Allah, evet, bütün rızıkları veren sağlam ve dayanıklı, mutlak güç ve kudret sahibi O’dur’’

Bizim ona verebilecek bir şeyimiz yok, ancak onun bizden beklentisi kendisine kulluk -yani ibadet- etmemiz.

İbadet; kulluk etmek, hizmet etmek anlamına gelen bir kelimedir. Peki, nedir Allah’a ibadet/kulluk/hizmet? O bizden kendisine hizmet olarak ne yapmamızı istiyor, iyi bir kuldan beklentisi ve O’nun bundan çıkarı nedir?

Örneğin, yolda kalmış birisine yardım ediyorsunuz, Allah bunu kendine ibadet/kulluk olarak sayıyor.

Bir yetimin başını okşuyorsunuz, Allah bunu kendine kulluk, hizmet olarak sayıyor.

Zekat veriyor, sadaka veriyor, ihtiyacınızın fazlasını infak ediyorsunuz. Ahmet, Mehmet’e yardım ediyor. Mehmet de kendinden daha kötü durumda olanlarla paylaşıyor elindekini ve Allah bunu kendine hizmet olarak kabul ediyor.

Allah birbirimizin malını hileli yollarla zimmetimize geçirmeyi, insanların haklarını çiğnemek için yetkililere rüşvet vermeyi yasaklıyor. Bu da O’nun bizden istediği şeylerden, yani bunu da kendine kulluk olarak sayıyor. (Bkz. Bakara 188)

‘’Size ne oluyor da, Allah yolunda ve “Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz? ‘’ Nisa-75 diyor.

 Ve evet, insanın zulme uğrayan başka bir insanı kurtarmasını da yine kendine kulluk olarak kabul ediyor.

Sizden şahitlik etmeniz istendiğinde, Allah’tan başkasından korkmayın, geri durmayın adil ve dürüst bir şekilde şahitlik yapın diye öğütlerken, yine bunu kendisine kulluk olarak, kendisine hizmet etmiş olarak kabul ediyor.

Daha sayalım mı? Yani hep insan insana hizmet ediyor. Hep insan için daha iyi bir ortam sağlanmaya çalışılıyor ve Allah  bu hizmeti kendine yapılmış olarak kabul ediyor. Ve bizleri bunun karşılığında, yani birbirimizi üzmememiz, birbirimizi ezmememiz karşılığında, ilk gün bizlere nasıl ikramda bulunduysa, son günde de öyle ikramda bulunacağını müjdeliyor.

Ülkemizdeki et fiyatları düşünüldüğünde, kurban ibadeti de çok kıymetlidir. Zira kebap kokuları duymak, bi çarşıda gezmeye bakar, ancak canı çektiğinde yiyemeyen, evine götüremeyen o kadar çok insan var ki..

Bakınız Allah ne diyor:

‘’Malum kurbana gelince: Biz onu sizin için içerisinde nice hayırlar barındıran Allah’ın simgelerinden biri olarak (ibadet) kıldık: o halde, (ön ayaklarından biri bağlanıp) sıra sıra diz çöktürülen hayvanları kurban ederken Allah’ın ismini anın; nihayet onların yanı yere gelince artık ondan siz de yiyin, ihtiyacını belli eden ya da etmeyen herkese de yedirin: Bu böyledir; zira Biz onları sizin yararınıza âmâde kılmışızdır; umulur ki şükredersiniz.

Onların ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşır; fakat sizden O’na ulaşan yalnızca O’na karşı gösterdiğiniz derin sorumluluk bilincidir. Böylece onları sizin yararınıza âmâde kıldı ki, size yol gösterdiğinden dolayı Allah’ın yüceliğini lâyıkıyla takdir edesiniz….. ‘’ Hac-36,37

Bakın, ibadetinizin ne kanı Allah’a ulaşıyor ne de eti. Fakat Allah bunu yine kendisine hizmet etmek olarak değerlendiriyor.  O halde, Allah’a kulluk etmenin, kime faydası var, bundan kim faydalanıyor, görebiliyor musunuz? Allah’a kulluk etmenin, bir kölenin efendisine kralına kulluk etmekten farkını, bunun Allah’ın ihtiyaçlarını değil, bizim ekonomik ve duygusal ihtiyaçlarımızı karşılamak için olduğunu idrak edebiliyor musunuz?

Diyebiliriz ki; Allah’ın bizden yapmamızı istediği her şey,  kulluk tarifimizdir. Elbet bunlara namaz, hac, oruç, kurban ve zekat da dahildir. Az önce kurban ve zekattan bahsettik.  

Bunların içerisinde oruç; kişinin iradesini artırması ve yeryüzünün aç kalanlarını anlaması için bir imkan oluşturuyor. Ayrıca hepimizin kendinde değiştirmek istediği şeyler  daima vardır. Aslında yapmasam iyi dediği şeyler.  Bu anlamda ramazan ayı da, bir fırsat; sabır, hoş görü ve arınma ayı. Yine Allah, maddi durumu iyi olup da ciddi sağlık gerekçesiyle oruç tutamayan insanlardan, yani bu kulluk görevlerini yerine getiremeyenlerden, bunun karşılığında fakirleri doyurmasını istiyor. (Bkz: Bakara-184)

Yine namaz da diğer ibadetler gibi, maksadı insanlığı ihyaya dönük bir ibadet. Tabi ki diğer bütün ibadetlerde olduğu gibi, bir otorite ikrarı muhakkak içeriyor. Ancak insanlar uzaktan baktıklarında sadece secde ve rükûları görüyorlar, yani bu ibadette sadece Allah’ın otoritesini, büyüklüğü kabullenişi görüyorlar. Bu yüzden önce namazın da insana dönük yönü hakkında iki cümle kurup, işin tekbir boyutuna, haramlarla birlikte girmek istiyorum.

‘’Kitaptan sana vahyedileni oku ve namazı da kıl. Çünkü namaz kötü ve iğrenç şeylerden meneder. Elbette Allah’ı anmak, en büyük(ibadet)tir. Allah, ne yaptığınızı bilir. ‘’ Ankebut-45

Allah’ın buyurduğu gibi, namaz insanı kötü ve iğrenç işlerden meneder. Yani onu kendine ve başkalarına karşı suç işlemekten alıkoyar, bunu ona yasaklar.

İyi de, bazı insanlar beş vakit namaz kılıyor, yine de iğrenç ve kötü işler yapmaktan uzak değiller. Oysa Allah, namaz insana kötülükleri yasaklar, kötülüklerden uzak tutar demekte. Hayır, Allah yalan söylemiyor. Demek ki, o tür insanların namazları makbul olan namazlardan değil. İnsanlar bütün benlikleriyle teslim olacakları bir anda, Allah’ın karşısındayken, belki de haftada bir gün gittikleri cuma’da, Allah’ı düşüneceklerine ayakkabılarını, bankaların kapanış saatlerini, hafta sonundaki maçlara ‘’alt mı, üst mü’’ vereceklerini düşünüyorlar. Demek ki, namazları aerobik hareketlerle sınırlı kalıyor.

Namazda okuduğu on sure de olsa, bir Müslüman bunların manalarını ezberlemelidir. Kendi hoşuna giden, kendisine ilke edindiği ayetlerden ezberleyebildiği kadar ezberlemeli ve bunları namazına katmalıdır.

Bakın, namazlarda en çok okunan kısa surelerden biri olan, maun suresinin meali ne demektedir:

Rahman ve Rahim Olan Allah’ın adına/adıyla

1. Gördün mü, o hesap ve ceza gününü yalanlayanı! 2,3. İşte o, yetimi itip kakan, yoksula yedirmeyi özendirmeyen kimsedir. 4. Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, 5. Onlar namazlarını ciddiye almazlar. 6. Onlar (namazlarıyla) gösteriş yaparlar. 7. Ufacık bir yardıma bile engel olurlar.

Beş vakit namaz kılan, namazları arasında yazının başından beri saymakta olduğumuz ayetleri ve daha nicelerini okuyan birisi, nasıl olurda iki vakit arasında bir kötülük işleme cüreti gösterebilir. Nasıl olur da, kardeşinin yetimlerinden miras kaçırır?

Ve Dua..

Günde beş vakit, ilkelerini manifestolarını tekrarlayan, namazlarının içinde ve dışında dua eden, düzenli bir şekilde, mesela Allah’tan derslerine yardım etmesini isteyen birisi, nasıl olur da derslerine çalışmaz. Hayır, ders çalışmayan bir insan günde beş vakit bunu isteyemez. Aksi taktirde, bu bir durum bozukluğu,  psikolojik bir problemin göstergesi değil midir? O halde, iki namazında da Allah’tan ana- babası için hayır niyaz eden bir insan, bu iki namaz arasında nasıl olur da, onlara karşı kötü ve merhametsiz davranış sergileyebilir?

Elbette Allah’tan bir şeyler niyaz eden insanlar, bunu ulvi gerekçelerle yapmalıdır. ‘’Allah’ım bana mal ve mülk ver, şu işe girmemi sağla da, ben de ihtiyaç sahiplerine el uzatabileyim ve senden başka kimseye muhtaç olmamayım’’ demelidir. Yoksa şımarmak ve yozlaşmış eylemlerde bulunmak gerekçesiyle, öyle bir ufukla Allah’tan bir şeyler niyaz etmek, aklı selim bir davranış mıdır? Allah’ım bana şunu ver, ver ki, hepten azayım, günah işlemeye param yetmiyor, ver de biraz daha coşayım…  Ohh! Ne güzel !

İnsanın işlerinde Allah’ın yardım etmesi bir yana, kişinin manifestolarını beş vakit tekrar etmesi ve dualarında gerçekleşmesini istediği herhangi bir şeye odaklanması, o yolda gayret ve çabasını teşvik anlamında, muazzam bir motivasyon ve kişisel hedef tayinidir.

Nitekim kişi duasının fiili gereğini de yerine getirmeli, Allah’ın yardımına da güvenmelidir.

Mesela bir de abdest hususu var, büyük zahmet! Bakın kullarından abdest almasını isteyen ve bunun nasıl yapılacağını tarif eden Allah, devamında ne diyor:

‘’Allah sizi zora koşmak istemez; ama sizi tertemiz kılmak ve nimetlerinin tamamını size bahşetmek ister ki şükredenlerden olasınız’’  Maide 6

O bu kulluğumuzla, istediği diğer her şeyde olduğu gibi bizleri temizliyor.

SON

Yukarıda değindiğimiz gibi, Allah’a kulluk etmek, aslında büyük bir yönüyle insanın insana, insanın zorbalığından ve boyunduruğundan kurtulup, iyiliğe hizmet etmesidir.

İnsanlar bu ayette daha çok, Allah’a kulluk etmek için yaratılmanın ne demek olduğuna takılsalar da, yukarıda bunu aştığımızı düşünüyor, ayetin asıl vurgusuna gelmek istiyorum:  ‘’yalnızca Allah’a ibadet etmek’’

‘’Biz insanları ve cinleri yalnızca bize ibadet etsinler diye yarattık’’ ZARİYAT-56

Allah kullarından birbirlerini incitmemelerini, her şeylerini Allah’a borçluyken; liderlere, efendi ağalara, tüccarlara kul köle olmamasını istiyor. Yalnızca Allah’a ibadet etmek, insanı yalnızca ona hesap verir duruma getirip, Zariyat-56 dan sonraki ayetlerde de  bahsettiği gibi, bizlerden olayın ciddiyetini anlamak ve hakikatin hakkını vermekten başka bir şey istemiyorken, insanların Allah’tan başkalarına kulluk etmesi; sömüren ve sömürülen bir sınıf doğuruyor.

Ben bu haliyle, Allah’ın varlığını ve birliğini, O’nun haram ve helaller konusunda üstümdeki otoritesini zevkle kabul ediyor, O’nu övmekten gocunmuyor, bunu bir dürüstlük olarak kabul ediyor ve O’nu övdüğüm gibi hiçbir şeyi övmeyeceğime, hiçbir emrini başkalarının yasalarına değişmeyeceğime, üç kuruşluk dünya menfaati için ondan başkasının önünde manen ve fiziken secde etmeyeceğime, ondan başka kimseye kul olup azgınlara ve zorbalara kendimi ezdirmeyeceğime dair, insanlık onuruna, hakikat hatırına O’na kulluğumu ikrar ediyorum.

Baştan beri bahsettiğimiz şekliyle, Allah’ın bizden kulluk olarak yapmamızı istediği şeyler, hep insanlık menfaatineyken, ben neden modern ve ilkel firavunların, tağutların, soysuzların kulu kuklası olacakmışım? Vahyinde, O’nun bana helal kıldıklarını, hangi din adamının sözüyle kendime haram edecekmişim? O’nun sözlerini hangi siyasi liderin, patronun menfaatine değişecek de, Allah’ın haram kıldığını bir şeyi, kendime helal edecekmişim?

‘’ Fakat bana gelince: şu kesin ki O benim her şeyimi borçlu olduğum Allah’tır. Ve ben her şeyimi borçlu olduğum birine hiç kimseyi ortak koşmam.’’ Kehf-38

Elbette bu, verilmesi kolay, fakat tutulması zor bir sözdür. Asr suresinde mealen diyor ki;

‘’Asra yemin olsun ki, İnsanoğlu hüsrandadır! Ancak iman edenler, iyi işler yapanlar, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna.’’

Allah bu ayette, hakkı ve sabrı neden birlikte tavsiye etmiştir, diye düşündüm. Öyle zannediyorum ki; şu yeryüzünde haklı olup da, sabretmek zorunda bırakılmamış, tek bir kimse kalmamıştır da ondan. İyi kalmak, iyi olmaktan zordur.

Her ne kadar birileri Allah’a karşı rabıtalar, sendikalar kurmaya çalışsa, hiziplerine giren herkesi kurtarılmış ilan etse de, vahye bakınca görüyor ve öyle büyük bir sevinç duyuyorum ki;  çok şükür Allah insanları aile aile, cemaat cemaat, kavim kavim değil, herkesi fert fert, her koyunu kendi bacağından, kim ne işlemiş ve ne işe aracı olmuşsa, herkesi kendi yapıp ettiğinden hesaba çekiyor. Bu içimi çok rahatlatan bir düşüncedir.

Dünya ve ahiret için inanıyoruz ki; inanan bir toplum için umutlar vardır. İnanıyoruz ki, her şeye rağmen inanan tek bir fert için bile umutlar vardır. Arayan aradığını mutlaka bulacaktır. Bir gün mutlaka, dünyayı cehenneme çevirmek isteyenler cehennemini, cennete çevirmek isteyenler cennetini bulacaktır

Zira ‘’ Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh’’ tır.

-Sanmayın ki var! Kimsede- Güç yok ve kuvvet yok, hepsi illa Allah iledir.

22.02.2020, Kütahya
Muhammed Erkam OKYAR

Tepkinizi İfade Edin
Like
Love
Haha
Wow
Sad
Angry

* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu