Size de oluyor mu bilmiyorum, yaş ilerledikçe her geçen günün ardından bir telaş…
.
Bir şeyleri yakalayamayacağım elimden kaçıyor, sevdiklerim ile zamanım azalıyor, ahiret azıklarım ne alemde, daha ne çok yapmak istediğim var, zaman kısıtlı telaşesi…
.
İnsanoğlunun ilk yirmi yılı hiçbir şey anlamadan aileye, topluma kendini kanıtlamakla, ikinci yirmi yılı ise iş, güç, çoluk çocuk aile içi çatışmalarını idare etmekle geçiyor ve farkına dahi varmıyor geçen yılları… Bu koşturmaca da dönüp bir bakıyorsunuz ki; 50’li yaşlara dayanmışsınız…
.
Hayatta farkındalıklar 40 yaş ile başlıyor. 40 yaş, ruhun olgunlaşma yaşı olduğu için sanırım; hayata daha bilinçli bakmaya başlıyorsunuz. Önemli olarak isimlendirdiğiniz, sorun olarak gördüğünüz bir çok şeyin aslında ne kadar önemsiz olduğunu fark ediyorsunuz bazen. Bazen de önemsiz olarak nitelendirdiğimiz şeylerin ne kadar önemli olduğunu…
.
Hayattan ne istediğinizi, neyi beklediğinizi, neyi sevip, neyi sevmediğinizi, hayatta ki amacınızı, gençlikte canınızı acıtan şeylerin, canınızı acıtmadığını, sabırsız olduğunuz yerlerde daha sabırlı olduğunuzu fark etmeye başlıyorsunuz…
.
Tekamül, gelişim, bu anlamda çok güzel bir olgu…
Hayatı, kendinizi, yaratılanları, amaçları daha net öğretiyor ve gösteriyor.
.
Bu yeni farkındalıklarınız, yeni haliniz ile yapmak istediğiniz ne çok şey olduğunu görüyorsunuz fakat birden fark ediyorsunuz ki, zaman daralmış ve de kısıtlı.. Panik oluyorsunuz… Sanki zaman şimdi kısıtlanmış gibi… Oysaki, zaman hep kısıtlıydı. Bu yaşlara gelmeden de ömür bitebilirdi. Öncesinde çok sorun olmayan şey, niye şimdi sorun oluyordu ki? Sanırım bu ‘gençlerin yaşlanma ihtimali var ama yaşlıların genç olma ihtimali yok’ bilgisi ile alakalı bir tavır…
.
Yaşlı kelimesi yaşıldan gelir, yeşil , aklını, iradesini hakkı ile kullanan demektir…
.
Bir çok şeyi yerinden ettiğimiz gibi, yaşlı kelimesini de yerinden ettik. O yüzden yaşlılığı acizlik olarak görüp, kaçtık yaşlılıktan… Oysa ben yaşlılığı, yaş almayı çok sevdim. Çıktığım hayat yolculuğumda, her yaşta hayatıma giren sınavlarım, başarılarım, başarısızlıklarım, sevdiklerim, sevmediklerim, bana çok şey öğretti…
.
Her yıl, yeni öğrendiklerimi, eski öğrendiklerime ilave ederek, yola devam ettim…
.
Evet haklısınız, yaşınız ile birlikte, bedeniniz de yaş alıyor ve yıpranıyor. Fakat farkında mısınız, yaşlanan bedeninize rağmen ruhunuz halâ genç kalıyor. Genç ama olgun bir ruh. Özümsediklerinizi daha bir farkına vardırıyor, yaşlanan yıpranan bedeninize rağmen size güç veriyor, “yapabilirsin, hatta daha iyisini yapabilirsin“ diye…
.
Farkındalıklarınız, öğrendikleriniz, bedeniniz; size, hayata, sevdiklerinize, yapmak istediklerinize, geç kalmamanızı fısıldar.. O yüzdendir, yaş aldıkça her geçen günün ardından duyduğumuz telaşemiz…
.
Herkesin bildiği üzere; dün bitti, yarın gelecek mi bilmiyoruz. Elimizde olan sadece “bugün”. Zaman bugünlerden oluşur, bugünün hakkını veremeyen, yarını da kaçırmış demektir. Yarınları kaçırmamak adına kendimize hep söylediğimiz ama koşturmacalar içerisinde unuttuğumuz bir gerçeği tekrar hatırlayalım,
.
ERTELEMEYİN! Hayatı, sevdiklerinizi, yapmak istediklerinizi. Mesela bu yazıyı okuduktan sonra; sevdiğiniz birini arayın, mümkünse yanına gidin, hatta geçmişte yaptığımız gibi mektup yazın. Evet, evet mektup yazın. Yapmak isteyip uzun süredir ertelediğiniz işinizi bugün bitirmek için gayret gösterin. Taşıdığınız yüklerden daha ağır yükler taşıyanları fark edin, bunun için empati yapın. Elinizde olmayan ile değil, olan ile mutlu olmayı deneyin.
.
Derin bir nefes alın, çekin ciğerlerinize havayı ve yaşadığınızı hissedin, şöyle bir etrafınıza bakın, kör gözler ile değil, gerçekten bakın.. Gördükleriniz de sizi mutlu edecek şeyler görmeyi bilip, samimiyet ile gülümseyin.. Yarın olur, ama ya ben olmaz isem, kaygısını bir kenara koyup, yarınlara hoş bir seda bırakmak derdi ile gülümseyin.
.
Zamanın kıymetini bilin. Zaman kayıp giderken, bizler de birer anı olmadan, her anını dolu dolu yaşayın… “Keşke” dememek için…
.
Yeşim Mızrak Gemici
.
.
.
* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.