TEVHİT SURESİ [İHLAS]
İhlas, samimi olmak, dine içten bağlanmak, dinin esaslarını sırf ALLAH rızası için uygulamak, her türlü hurafe ve batıl inançlardan samimiyetle arınmaktır.
İhlas suresi, KUR’AN’ın 112 suresidir..
Mekke döneminde nazil olmuştur..
KUR’AN’daki en kısa surelerden biridir. 4 ayettir..
Bu sure İslam dininin temeli olan [Allah’ın birliği] [tevhit] ilkesini en güzel, en özlü bir şekilde açıklar.
Eski dünya dinlerinin
[Sümer, Asur, Babil, Hitit, Mezepotamya, Mısır, Hind, İran, Roma, Yahudilik, Hıristiyanlık, Sabiilik vs..]
[güneş, ay, yıldızlar, gökyüzü, yeraltı, aşk, ışık, karanlık, verimlilik, savaş, rüzgar, fırtına vb..] tanrıları olduğuna inanarak [BİRLİĞİ BOZAN] Tanrı’nın [eş, oğul, kız, torun, boğa, inek, kral, din adamı, ırk, bölge, insan, erkek, kadın vs..] gibi doğuştan imtiyazlı aracıları, sınıfları, parçaları, ortakları olduğuna inanarak [BÜTÜNLÜĞÜ BOZAN] inançlarını MEKKE’deki Kureyş Arapları üzerinden mahkum ettiği ve [ALLAH’ı ilahlıkta tek ve bölünmez bir bütün] ilan ettiği için bu adla da anılmıştır..
SEVGİ VE MERHAMETİ SONSUZ ALLAH’IN ADIYLA …
1= İlan et : ALLAH birdir ! [1]
2= Bölünmez bir bütündür ! [2]
3= Doğurmaz ve doğurulmaz ! [3]
4= Hiç bir şey O’na denk olamaz ! [4]
-(1 TEVHİD ;
–Sözlükte [V-H-D] kökü mastar olarak [TEK OLMAK, BİR OLMAK] demektir.
–Bir yapmak, birleştirmek, standart hale getirmek, standardize etmek [tevhid]
–Birleşmek, ittifak etmek, bir araya getirmek [ittihaden]
–Tek başına oturmak, yalnız ikame etmek, yalnız kalmak [tevahhud]
–Birlik, federasyon, lig, cemiyet, birleşme, birlik yapma [ittihad]
–Federal, birleşik [ittihadiyye]
–Bir, tek, sayı ismi [ehad]
–Birleme [vahdaniyet]
–Tek başına, tek kendisi olarak [hıda]
–Birleşmiş [muttehid]
–Birleşmiş Milletler [el-umemu’l-muttehide]
–Birleyen, birleyici [muvahhid]
–Bir [vahid]
–Tekilci, tek başına, başına buyruk, toplumdan ayrı yaşayan [vahdani]
–Birlik, bir olma, kompleks, ünite, birim [vahde]
–Biricik, yegane,eşşiz [vahid] kelimeleri bu köktendir…
KLASİK TEFSİRLERDE BU SURE HAKKINDA YİRMİYE YAKIN İSİM RİVAYET EDİLİR;
-Tefrid [fertleştirme]
-Tecrid [ayrıştırma]
-Tevhid [birleştirme]
-İhlas [saflaştırma]
-Necat [kurtuluş]
-Nisbet [gösterme]
-Marifet [bilme]
-Cemal [güzel]
-Mukaşkışa [tedavi eden]
-Mu’avvize [sığınılan]
-Samed [tek bir bütün]
-Esas [temel]
-Mania [engel]
-Muhdar [hazır olunan]
-Beraet [aklama]
-Müzekkire [hatırlatan]
-Nur [aydınlık]
-Eman [güvenlik] gibi …
Doğrusu surenin içeriği bütün bunları kapsıyor, fakat TEVHİD [Birleme] ismi sure bütünlüğüne en uygun olanı görünüyor.
Bir hadiste geçtiği gibi [Kim bu sureyi okursa KUR’AN’ın üçte birisini okumuş gibi olur]
Rivayete göre bu sure putperestlerin, Yahudilerin ve Hıristiyanların
[Ey Muhammed! Şu tanrını bize bildir. O altından mı gümüşten mi ?]
sorusu üzerine gelmiş ve genel olarak tüm eski dünyanın ilah anlayışlarına CEVAP OLMUŞTUR ..
Bu nedenle [de ki] şeklindeki klasik girişi; [TÜM DÜNYAYA BİLDİR ANLAT DUYUR TEBLİĞ ET] manasında [İLAN ET] olarak çevirdik. Gerçekten de bu kısa sure Hz.Peygamber’in [adı ile] konuştuğu yüce hakikati en özet şekliyle BİR VE BÜTÜN [Ehad ve Samed] ilan ediyor.
Demek ki bu iki kısacık kelime [ALLAH’IN BİRLİĞİ VE BÖLÜNMEZ BÜTÜNLÜĞÜ] manasına yorumlandığında [TAM YERİNİ] bulmaktadır..
Zaten sözlükte tevhid, [birden fazla olan şeyleri birleştirerek bir yapmak, birlemek] demektir.
KUR’AN, Mekke’deki Arapların şahsında tüm eski dünyanın tanrı anlayışlarını geçersiz kılmakta ve onların hepsinin TEK BİR ULUHİYETİN BOZULMUŞ, tahrif olmuş şekilleri olduğunu ilan etmektedir.
Adeta Kim neye tapıyorsa bilsin ki, onları da yaratan ALLAH’tır. Taptıklarınızın hepsi benim yarattıklarımdır. Şu halde BENİ GÖREMİYORSUNUZ DİYE, tutup da görünen yarattıklarıma; güneşe, aya, yıldızlara,göğe, yere, suya, ateşe, boğaya, ineğe, insanlara vs. tapmayı bırakın.
Onlar benim ayetlerim, işaretlerim, tapılacak yegane varlık bir tanedir, O DA ALLAH’TIR !] denmek isteniyor. Böylece tevhid ilkesi insanoğlunun bilincinde BÜYÜK BİR SIÇRAMA GERÇEKLEŞTİRİYOR, onu etrafındaki somut nesnelere bağımlı olmaktan kurtararak özgürleştiriyor…
-(2 SAMED ;
Sözlükte [S-M-D] kökü mastar olarak [devam etmek, kastetmek, sebat etmek, karşı koymak, direnmek, içi dolu olmak] demektir.
–Yönelmek, kastetmek [samd]
–Dayatmak, isnad etmek [ismad]
–Şişe tıpası [sımad]
–Yüksek yer, ulu, yüce, içine birşey girip çıkmayan düz ve pürüzsüz kaya [samed]
–Asla gebe kalmayan deve [samde]
–Soğuk ve kurak vakitlerde bile sütü kesilmeyen deve [mısmad] kelimeleri bu köktendir…
Görüldüğü gibi SAMED esas olarak;
[Yüksek, ulu, yüce, toz tutmayan, kendisine hiç bir şeyin giremediği ve kendisinden hiçbir şeyin çıkamadığı, düz ve pürüzsüz kaya] manasına gelmektedir [bknz; F.Razi, İbni Manzur]
Bunu ALLAH için kullandığımızda; [Tek bir bütün halinde olan ulu ve yüce ALLAH] demek olur.
Bu, Türkçe’de [BÖLÜNMEZ BÜTÜNLÜK] dediğimiz şeydir.
Demek ki ALLAH, varlığı ve birliği ile bölünmez bir bütündür.
Aynı şekilde varoluş bütün halinde tek bir organizmadır.
Denizin, içindeki balıkları, incileri, yosunları, mercanları vs.. ile tek bir su kütlesi olduğu gibi, ALLAH da yeri, gökleri, güneşi, ayı, yıldızları, canlıları, bitkileri, madenleri vs. ile tek bir bütündür..
Bunlar birbiriyle rekabet halinde, her biri ayrı ayrı ilahlar tarafından yaratılan ve yönetilen varlıklar değildir. Varlık aleminde bir tek mutlak hakikat vardır ve O yerlerin ve göklerin nuru, BÜTÜN VARLIĞIN RUHUDUR.
HEM AŞKIN , HEM İÇKİNDİR.
Bu nedenle bu hakikati [varlığın birliği] [vahdet-i vucud] değil, [VARLIĞIN BİRLİKTELİĞİ]
[İttihad-ı vucud] şeklinde ifade etmek daha uygun düşer..
Çünkü her bir varlık kendinde ayrıdır, fakat birbiriyle sıkı bir [birliktelik] içindedir ve hepsi kopmaz, bölünmez bir bütün halindedir. Demek ki evren, varlık, yerler, gökler, canlılar, insanlık vs.. tek bir oluşun bölünmez parçalarıdır ve ALLAH’ın nuru da bu oluşun bütüncül ruhudur…
Oluş ve akışın her zerresiyle anbean dinamik ilişki halindedir [hayyu kayyum] ..
–[3] Demek ki bütün o eski dünyanın [tanrı-karısı-oğlu] şeklindeki panteonları [tanrı ailesi meclisleri] uydurma ve hurafedir. Çünkü ALLAH’ın birliği ve bölünmez bütünlüğü her hangi bir ortaklığa izin vermez… Kendi tanrısal tözünden parçalar dağıtmaz. O’nun dışındaki her şey mahluktur [yaratılmış] ve mahlukat adalet üzere kaimdir…
–[4] Demek ki KUR’AN insan idrakinin karşısına [ALLAH] tasavvurunu [pürüzsüz kaya] metafonu üzerinden [BÖLÜNMEZ BÜTÜNLÜK] açısından koyuyor.
Yoksa sabitliği, değişmezliği, derinliği, yüksekliği, enlemi, boylamı, sınırları açısından değil..
Yani bu bir ve bütün olan [kaya] kendi içinde boyuna devinen ve fakat buna rağmen kendisinde her hangi bir eksilme ve çoğalma, girme, çıkma, düzelme, bozulma olmayan TEK BİR BÜTÜNDÜR.
Devinim kemale doğru değil, kemal içinde olmaktadır..
Bu anlamda ALLAH [orada öylece duran] bir kozmik statüko [ex-stence] değil, varlıkla iç içe devinen [kün fe yekun] bir [Mutlak Oluş] ‘tur.
Burada [MUTLAK] ıtlak olunmuş, kayıt altına alınmamış, azade [free, sonsuz özgürlük] manasındadır.
Yani oluş halinde olduğu halde bir şey olmaya doğru gitmeyen, devindiği halde değişmeyen, hareket halinde olduğu halde yer değiştirmeyen [başkasını hareket ettirdiği] halde kendisi hareket etmeyen değil manasındadır.
Bunun anlamı bir bütünün özündeki sonsuz derinlikleri anbean açması, inkişaf ettirmesi, bunun bir sınırının, enleminin, boylamının bulunmamasıdır.
Keza bu varlıkla karşılıklı dinamik ilişki [hayyu kayyum] halinde olmaktadır..
Bu nedenle ALLAH karakterini [uyku ve uyuklamanın tutmadığı] sürekli yaratılışta gösterir.
O’nun tabiatı, bize yansıdığı kadarıyla henüz ortaya çıkmamış bir [imkanlar toplamını] ifade eder.
Demek ki tevhid ilkesi, varlıkların birbirinin karşısına Tanrı olarak çıkmasına mani olmakla, onlara kendi istikametlerinde sonsuz bir inkişaf seyri sağlıyor. Keza ALLAH kendisi için [Hiç birşeye benzemez] demekle varlığın önüne her hangi bir duvar da örmemiş oluyor..
Bu durumda [ALLAH] [RABB] [EHAD] [SAMED] gibi tarif ve tanımları [Mutlak Oluş] ile yani [O] [Huve] ile ilişkiye geçmemizi sağlayan ve bizim algı dünyamıza ait bir takım [geçici kelimeler] olarak görmek icap eder.
Demek ki ALLAH ile ilişki; [ben giderim yol gider] sözündeki gibi bir şeydir…
Her; [bitti, işte bu son nokta] denilen yerde yeni bir ufuk, yeni bir derinlik açıldıkça açılır.
İşte bu, insanoğlunun şu an ki idraki ile İlah konusunda varabileceği en son bilinç düzeyidir.
Bu tasavvurun, tarih boyunca böcekler gibi yerlerde sürünen insanoğlunu nerelerden alıp nerelere getirdiği apaçık ortadadır. Yine bugünün [geçici kelimeleri] ile söyleyecek olursak, bu kısacık tevhid suresinin özeti şu üç kelimede toplanabilir ;
TEVHİD, ADALET, ÖZGÜRLÜK ..
Yani ALLAH, varlığı ve birliği ile bölünmez bir bütündür.
Oluş alemindeki bu birlik ve beraberliği sağlayan değere [ADALET] denir.
ALLAH bu nedenle [el-Adl] ‘dir.
Adaletin amacı ise birinin diğerine zarar vermesine mani olmak suretiyle oluştaki birlikteliği korumak ve kollamak, oluşa katılan her bir varlığın kendi varoluş amacı doğrultusunda inkişaf edebilmesini sağlamaktır. Bunun insan için anlamı ise [ÖZGÜRLÜK] tür…
* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.