İhlas Suresinin Felsefesi
İhlas kelimesi h-l-s kökünden türemiştir ve terim olarak Allah’ı birlemek anlamına gelmektedir. Adını da yine bu kelimeden alan sure ise Kuran’ın 112.suresidir ve 4 ayetten oluşur. Bu bağlamda Kuran’ın en kısa surelerinden olan İhlas Suresi aynı zamanda Mekkî bir suredir. Bu, surenin ekseriyetle tevhid ve akaid alanını konu edindiğinin göstergesidir.
İhlas Suresi söz konusu 4 ayetle Allah’ın ilahlık vasfını ortaya koymaktadır. Sure, bir yaratıcının varlığı ve mahiyeti hakkında çok çarpıcı akli izahlara yer vermektedir. Bu izahların yalnızca 4 ayete sığdırılması ise oldukça manidardır.
“O Allah’ın bir olduğunu, Allah’ın hiçbir şeye muhtaç olmadığını, doğurmadığını ve doğurulmadığını, ona denk bir şeyin bulunmadığını söyle.” (İhlas Suresi)
Yüce Allah henüz ilk ayette kendisinin birliğine vurgu yapmaktadır. Çünkü Yaratıcı için çoğulluk düşünülemez. Kendisinden birden fazla sayıda olan her bir varlık veya nesne biricik olma özelliğini yitirir ve sıradanlaşır. Oysa Yaratıcı tüm kusurlardan ve eksikliklerden münezzeh olduğu gibi sıradanlıktan da münezzeh olmalıdır. Sıradanlık vasfı ise bir İlah için düşünülemez. Aynı zamanda birlik mutlak hükümranlığı temsil eder. Bir yarışmanın iki tane kazananı olamaz tıpkı bir turnuvanın iki şampiyonunun veya bir devletin iki kralının olamayacağı gibi. Birden çok sayıda olan her şey mükemmelliğinden ödün verir çünkü kendisine ortak olan ikincisi vardır, belki üçüncüsü dördüncüsü. Oysa mükemmel olan zorunlu olarak 1 tane olmalıdır. Dolayısıyla tüm bu akli delillerden hareketle İlah benzersiz, özgün, tek ve biriciktir. İşte bu yüzden “O Allah birdir.”
Bununla beraber İlah dilediğini yapacak güç ve kudret sahibi olmalıdır. Çünkü bunun aksi Onun başka bir şeye ihtiyaç duyduğu anlamına gelir ki bu durum İlahlık vasfıyla örtüşmemektedir. Dolayısıyla İlah tıpkı bütün eksikliklerden münezzeh olduğu gibi zayıflık gibi bir eksiklikten de doğal olarak münezzeh olmalıdır. Zayıf, eksik, kusurlu, muhtaç bir varlık tahayyülü İlah için asla söz konusu değildir. İşte bu yüzden “Allah hiçbir şeye muhtaç değildir.”
Aynı zamanda İlah var oluş konusunda da başka bir varlığa ihtiyaç duymaz. Çünkü bu durum da Onu başka bir şeye muhtaç duruma düşürür ki zayıflık ve muhtaçlığın “kendisinde hiçbir eksikliğin bulunmadığı varlık” olarak tanımlanan İlah için söz konusu bile olmadığından az önce bahsetmiştik. Zayıf, eksik ve muhtaç olmak mükemmellik ile uyuşmayan özelliklerdir. İlah ise zaten kendisinde kusur bulunmayan mükemmel varlık olarak tanımlanmaktadır. Dolayısıyla var olması için başka bir şeye muhtaç olması hatta varlığının başka bir şeye bağlı kılınması İlah için düşünülemez. İşte bu yüzden Allah “Doğurmamış ve doğurulmamıştır.”
Bunlara ek olarak İlah, bütün konu ve alanlarda kendisinin seviyesine asla ulaşılamayacak olan varlıktır. Çünkü İlah her şeyden ve herkesten üstün ve yüce olmalıdır. Bu, Onun mükemmellik vasfının doğal bir tezahürüdür. Bütün olumlu vasıfların her birisini en mükemmel düzeyde kendisinde taşır ve bütün olumsuz vasıflardan da büsbütün uzaktır. Böyle olmayan bir varlık için mantıksal olarak en mükemmel varlık tabiri yapılamaz. Oysa ki İlah, tanımı gereği ve aklen en mükemmel varlıktır. Her şeye gücü yeter, her şeyi bilir ve görür. Birdir, muhtaç değildir, kusurdan münezzehtir. Kendisinde bulunduğu takdirde Onu zayıflatacak her şeyden uzaktır. Hikmet sahibidir, Yaratıcıdır, mülk ve hükümranlık sahibidir. İman etmeye layık olan yegâne varlıktır. Bütün mükemmel vasıfları kendisinde barındırır ve hiçbir ortağı da yoktur. Bu ifadelerin her birisi “kendisinde hiçbir kusur bulunmayan” ve “en mükemmel varlık” olarak tanımlanan İlah’ın zorunlu ve doğal özellikleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Onun dışında her şeyin veya herkesin bir eksikliği ve zayıflığı bulunur. İşte bu yüzden “Ona denk hiç kimse yoktur.”
Müslüm Zunluoğlu
* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.