YAZILAR

Varoluşa Dair

İnsan sihirli bir varlıktır. Öyle ki her şeyin kendisi ile anlam kazandığı kavram insandır. Adalet, doğruluk, vicdan ve merhamet gibi duygular insanın penceresinde anlam ve değer kazanır. İyiliği de iyi yapan, kötülüğü de kötü yapan insandır.

İnsanın tüm bu anlam arayışının merkezinde yer almasının sebebi şüphesiz onun akıl ve bilinç sahibi bir canlı olmasından kaynaklanır. Diğer canlılardan farklı olarak insan iyiyi ve kötüyü bilir ve bu doğrultuda üst düzey davranışlar sergileyerek hikmeti amaçlar. Bunun bir tezahürü olarak insan, öteden beri yaratılışı hakkında bazı sorularının cevabını aramıştır. Bu sorular genel itibariyle insanın nasıl var olduğu, başlangıcının neye dayandığı, varlığının amacı ve ardında yatan anlam hakkındadır.

Öteden beri süregelen bu anlam arayışında Hindulara göre bütün canlılık Brahma tarafından sudur yolu ile yaratılmıştır. Buna göre evren, Brahma’nın tanrısal vasfından ötürü zorunlu olarak taşmış ve ortaya çıkmıştır. Bu model, evrenin kendisine tanrısallığın atfedildiği panteist bir evren modeli olarak isimlendirilmiştir. Eski Yunan’da ise insan, varlığının hakikatini keşfedebilmek için bir “ilk madde” aramaya yönelir. Bazen su, bazen ateş, bazen de toprak insanın anlam arayışına bulduğu cevaplar arasında yerini alır. Bu varlıklar Yunan düşüncesinde kadim, sonsuz ve tüm canlılığın kaynağı olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer yandan Darwin, Lamarck gibi bazı isimler varlığın bir tür evrim yolu ile ortaya çıktığını savunurlar. Onlara göre evrim düşüncesi, insanın anlam kaygısına cevap veren seçenek olarak değerlendirilmektedir. Bunların yanı sıra Hristiyanlık, Yahudilik ve İslamiyet gibi vahiy kökenli dinler ise yoktan yaratma fikrini benimsemektedir. Hülasa bu cevaplar kişiden kişiye, toplumdan topluma, ideolojiden ideolojiye farklılık gösterir fakat farklılık göstermeyen tek bir husus göze çarpar: İnsan, varlığını anlamlandırmak ister.

Bu noktaya Kur’an-ı Kerim, Enbiya Suresinin 16. Ayetinde şöyle değinmektedir. “Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.” Buna göre yaratılmış her şeyin bir var oluş amacı bulunmaktadır. O halde insanın var oluş amacını aramasından daha doğal ne olabilir? Bununla birlikte Allah, yaratılışa insanın şahit olmadığına “Ben onları göklerin ve yerin yaratılışına da kendilerinin yaratılışına da şahit tutmadım.” ayetiyle vurgu yaparak insanın var oluş aşaması hakkındaki bilgisinin yetersizliğine dikkat çekmektedir. Ancak bu noktada şu hususu öne çıkarmakta fayda vardır. İnsanın doğumdan önceki varlığına şahit olamadığı doğru ise de ölümden sonraki varlığına şahit olduğu ortadadır. Bu doğrultuda insan, içinde bulunduğu şu anı yaşamak suretiyle kendisine verilen ömürle beraber ölümden sonraki varlığına Allah tarafından bizzat şahit tutulmaktadır. Bu derin hakikatin insanı çepeçevre kuşatması son derece kaçınılmazdır.  

Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır.” / Ali İmran 190

Göklerin ve yerin yaratılışı Allah’ın varlığının en önemli işaretlerindendir. Dolayısıyla kişinin evrenin var oluşunu araması, kendi var oluşunu sorgulaması sonunda Yaratıcıya ulaştığı bir maratondur. Bu bağlamda tek şart selim bir akıl ve halis bir niyettir. İnsan bütün hayatı boyunca bu ayetin derinliğinde gizlenmiş bir halde yaşar.

Hakikati aramak demek Allah’ı bulmaya talip olmak, Allah’ı bulma yolunda bir talebe olmak demektir. Ve alınması gereken ders şudur ki insanın varlığı Allah’ın varlığının en güçlü delilidir.

Müslüm Zunluoğlu

Tepkinizi İfade Edin
Like
Love
Haha
Wow
Sad
Angry

* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.

4 1 Oy
Gönderiyi Puanla
Abone ol
Bildir
guest
0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları gör

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
0
Düşüncelerinizi bildirmek ister misiniz, lütfen yorum yapınx