YAZILAR

Düşük Pil Modu

Korona hastalığına yakalandığımda ciddi bir halsizlik yaşadım. Enerjim günlük rutinlerime yetmiyordu. Öyle büyük işler değil, işe gitmek, eve gelmek, eve gelirken markete uğramak, çocuklarla konuşmak, yemek yapmak, çamaşır, bulaşık, biraz okuma…

Hastalık öncesi de zaman zaman beni zorlayan bu uğraşlar, hastalık sonrası çok büyük işlere dönüştü. “Yükü” taşıyabilecek halden taşıyamayacak hale geldim ve günlük işleri azaltmak, geri kalanı dağınık bırakmak durumunda kaldım. Yaşadığım bu durum, belli bir ritimde ve sanırım biraz hızlı bir ritimde akan günlerimin ne kadar çok enerji gerektirdiğini, enerjinin çok değerli bir nimet olduğunu idrak etmeme vesile oldu. Çok şükür.

Her bildiğimizi zahmetsizce idrak edebilmek güzel olurdu ama her şeyin olduğu gibi idrak etmenin de bir takım bedelleri var. Lafı uzatmayayım. Twitter bildirimlerini kapattığımda, kafamda, arka planda çalışan bir programı kapatmış gibi oldum. Bunu pek çoğumuz deneyimledik ama gündem takip etmenin, olumsuz haberlere maruz kalmanın bizi nasıl yorduğunun yeterince farkında değiliz.

Her şey yorulur, dinlenir, tekrar yorulur. Yorgunluğumuza değse… Bebeğe şiddet uygulayan bir bakıcının haberini duymak, videosunu izlemek bana ne kazandırır ya da kaybettirir?

Müslümanlar olarak bizler bir zulüm haberi aldığımızda, emri bil maaruf gereğince harekete geçmek durumundayız. Sadece Müslümanlar değil, tüm insanlar için de böyledir. Hareket isteği fıtrattan gelir. Bu habere maruz kaldığımızda şahit olduğumuz zulüm bize onu engelleme sorumluluğu yükler. Ekran başında olmuş bitmişi seyrettiğimiz için harekete geçemeyiz. Dilimizle bakıcıyı kınar geçeriz. Bu arada bebek için üzülürüz tabi. Bir böyle, iki böyle… Her gün, bizi harekete geçmekle, emri bil maarufla sorumluluk yükleyen onlarca haber ve hareketsizlik. Bu hal bizi sürekli yakınan bir konuma getiriyor, çünkü sorumluluklarını yerine getiremeyen insan söylenerek, şikayet ederek kendini rahatlatmak zorunda kalır, bu durumda kalben buğz etmekle yetiniriz yani imanın en zayıf haliyle. Başkasını zulümden kurtarmaya yetmeyen iman bizi kurtarmaya yeter mi? Yeterince çalışmayan kasın zayıflaması gibi, belki de imanımız hep düşük pil modunda kalıyor. Bir toplumu aktif iyiden pasif iyiye, güçlü iradeden zayıf iradeye, güçlü imandan zayıf imana geriletmek için bence iyi taktik. Hareket yoksa bereket de yok.  (Buradan komplo teorileri çıkarır mıyız? J)

Bu düzeni değiştirmeye şimdilik gücümüz yetmiyorsa da, bizlerin bilinçli bir şekilde, bizi hareketsiz bırakan zulüm haberlerinden uzaklaşmamızın daha sağlıklı olacağını düşünüyorum. Gündem, sinir uçlarımıza dokunan haberlerle ve yorumlarla dolu. Her haberde, yorumda nefrete, öfkeye kapılsak da, bu duygularımızı kendimize ve başkalarına zararsız kılmak için irademizi kullanıyoruz. Gün içinde irademizi o kadar çok kullanıyoruz ki, bizi geliştirecek aktivitelere, mesela bir saat yürüyüşe, kitap okumaya, şunu yapsam ne iyi olur dediğimiz şeylere, bir kötü alışkanlıktan uzaklaşmaya, yeni alışkanlık edinmeye irade biriminden enerji kalmıyor.

İçsel enerjimizi tükenebilir bir şey olarak görmeye başlayarak, tıpkı paramızı nasıl harcayacağımıza kafa yorduğumuz gibi, enerjimizle kime, neye yatırım yapacağımıza bilinçli olarak karar vermek durumundayız artık. Söz neden gümüş, sükut neden altın, bir de bu açıdan bakın.

Vesselam.

Tepkinizi İfade Edin
Like
Love
Haha
Wow
Sad
Angry

* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.

mimhece

Ses-Söz-Arpacık
0 0 Oy
Gönderiyi Puanla
Abone ol
Bildir
guest
0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları gör

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
0
Düşüncelerinizi bildirmek ister misiniz, lütfen yorum yapınx