Çöpoğulları
Bakmayın şimdi, yasak, sessiz ve karanlık olduklarına. Yakında eski görkemine kavuşur hepsi.
Sokakları diyorum, hatırlayın o kalabalık caddeleri, hınca hınç insan, hemen herkes iyi giyimli. Süslü beyler, parfümlü hanımlar, en az kafeler ve caddeler kadar ışık saçarak salınıyorlar. Özenli, şık, formda, temizler.
Gezerken caddelerde, muhabbet halinde kafelerde, bu ülkenin asıl sahiplerini arıyorlar. Kimin daha kültürlü, kimin daha elit, yaşamayı en çok kimin hak ettiğini konuşuyorlar.
Bayram bitti, ancak kısmen karantina, halen oruç tutuyor sokaklar. Çok yakında sabahlara kadar meşrubat ve yiyecek servisine, beylik laflara, cilalı konuşmalara, konteslere, beyaz şahinli prenslere, haklı haksız yakınmalara, çok bilmişli muhabbetlere, gündüzü karartan ve geceyi taşıran kibre açık olacaklar.
Şimdi çıkalım caddelerden, kafelerden. İdeal giyimli ideal bakışlı ablalar ve abileri poz keser bırakalım orada..
Karantina ev hapsi bitti bitecek, bahar geldi, çiçekler açtı, çocuklar bisikletlerine hasret.. Herkeste yeşile bir özlem. Hissi kablel vuku değil, herkesin aklına birden gelecek; ”Hadi pikniğe gidelim. Doğaya, yeşile, suya…”
Mangallar yakalım, hamaklar kuralım, top oynayıp ip atlayalım, Tabiat, açık hava, Allah’ım ne güzel bi dünya..
İç ferahlatan güzel bir gün geçireceğiz, iyi ama ya sonra… İnsan olunca konu, sonrası hep hüsran, nankörlük ve nisyan.
Kafelerde kıl düşse masasını sildirenler, giderken temiz bırakacaklar mı, ormanları?
Ölçüsü değildir ya edebin, diyelim ki anne babaları ilkokul mezunu olsun, yani milli standartlarda cahil! Ailecek gidilen pikniklerde, o ailelerin okul görmüş eğitimli gençleri; çevreyi temiz bırakmayı teklif edecekler mi? Pikniğe giderken, anneleri tabakları çanakları, babaları çadırı hamakları hazırlarken; bir öncelik kabul edip, yanlarına çöp poşeti almayı akıl edecekler mi?
Arkalarında çöpler, şileler, poşetler mi, bırakacaklar? Kimsenin görmediğini, yargılanmayacaklarını düşündüklerinde, kameralardan uzaktayken, yani bir pazar günü ormandayken, acaba caddelerin o beyefendileri, hanım efendileri aynı nezaket ve temizliği doğaya da gösterebilecekler mi? Yoksa orman kanunları geçerliyse, hayvanlık yasal bi’zaruret mi?
İdealistler, dünyayı değiştirmek isteyenler, doğaya gittiklerinde kendi çöplerinin yanı sıra başkalarının bıraktığı çöpleri de toplayarak, dünyayı en bozulmamış yerinden korumaya, tabiattan temizlemeye başlayarak, kirlenmiş olanı düzeltmeye çalışacaklar mı? Yoksa başkalarının attığını, eğilip toplamak ağır mı gelecek nefislerine?
Beş vakit namazını kılan güzel ablam, kimden duymuşsa ‘’çocuk bezini çöpe atmak günah’’ diye, hangi çalının içine fırlatacak getirdiği çocuk bezlerini?
Peki ya, bizim kalbimiz temiz, Allah affetsin arada sırada içiyoruz işte diyenler; hangi taşa fırlatacak, hangi suya atacaklar içki şişelerini?
Hiç bekler miydik, balkonlarına çiçek koyan, evlerine dantel ören insanlardan, tırnakları bakımlı ablalardan, okul okumuşlardan böyle şeyleri. Evine kirli tabak götürmek istemeyenlerden, dereleri deterjana bulamalarını beklermiydik? Akvaryumda balığı ölse ağlayan insanlardan, dereleri gülerek kirletmelerini?
Delikanlılar, bu ülke için canımız feda diyenler, birazdan girecekler dört camı açık bir arabayla piknik alanına. Kuş cıvıltılarını, yaprak hışırtılarını egzoz sesiyle kesip, işte huzur bu, kurtulduk şehrin gürültüsünden diyecek, kuşların yüreğini patlatana kadar müziğin sesini açacaklar. Onlar daha çok eğlenmek için, yaşayan hayvanların da, tabiata dinlenmek için gelen insanların da huzurunu kaçıracaklar.
Arabalarını bedava yıkamak için, çeşme aharlarını köpüğe bulayacaklar. Oysa karpuzlarını koyduklarında o su temizdi. Yarın o sudan içen koyunların, karnı ağrıyacak.
Son Dakika.. Orman yangını!
Biri İsrail’in işi bu diyecek, bir diğeri müteahhitlerin..
Oysa atılan bir şişeden, arkada bırakılan mangalın közünden, fırlatılan bir cigaranın, izmaritinden düşecek ormana kıvılcım.
Hep günü birlikçilerin suçu olacak. Yakın köylerin halkı, yanan kirletilen ormanlarından, piknikçilerin geride bıraktığı çöplerden dem vuracak. Mahvettiler doğayı, bizim gibi yaşamıyorlar ki onlar, bir fahişe gibi davranıyorlar doğaya diyecekler. Geldiler kirlettiler ve gittiler.
Köylü haklı olacak, ancak ülkemizdeki köylerin hemen hepsinde çöp alanı diye bir şey olmadığı için, bu köylüler de çöplerini, inşaat molozlarını, pıllanmış pırtlanmış eskilerini, neden kuruduğu mesele edilemeyen, kurumuş kabul edilen dere yataklarına, gaktıracaklar.
Keşke ağaçların sopası olsa, doğa için bilinçsiz her insan bir korona.
Köylü sadece kendi tarlasını temiz tutmakla ilgilenecek, diğerleri şehre dönünce; balkonlarına çiçek ekecek, domatesin organiğini arayacak, tertemiz giyinip güzel kokularla gezinecekler şehrin caddelerinde. Kuytularda kültür yarışına tutuşacak, bu ülkenin bir karış toprağının uğruna ölünebilecek kadar kıymetli olduğundan bahsedecekler. Oysa daha geçen pazar günü, bilinçsizce kirlettiler bakir toprakları. Selçuklu’dan kalma bin yıllık bir köprüye, spreyle ‘’vatan bölünmez’’ yazacak kadar büyüktü ahmaklıkları. Allah’ın bin yıl yaşasın diye yarattığı körpe çınara, çakıyla isimlerini kazıyacak kadar bencildi, sevgileri. Ağacın kabuğuna, kökün toprağa, toprağın suya düşen aşkına yabancılardı.
Üzülüyorum, doğayı kirletenler, yaratılanı yaratandan ötürü sevdiklerini söyleyecekler. Aşık Veysel deyince, en iyi şarkısı ‘’kara topraktır’’ diyecekler. Selfilerde doğaya en çok onlar yakışacaklar!
Korkarım, ‘’neresi burası, çok güzel’’ dedikleri, her bakir güzelliği de keşfedecek, buldukları her yeşili kara, her suyu çamur edecekler. Çöpoğulları, yeşil vadiyi mahvedecekler.
Birileri hariç, o hariç, o farklı, o dikkatli, o özenli, ben müslümanca diyorum tavrına, sen bilinçlice dersin; o gerçekten farklı. Bisikletiyle olsun, çadırıyla ya da ayağında yemeni önünde koyunuyla, doğaya ne de çok yakışıyor.
O kışları hayvanlar aç kalmasın diye, yem bırakacak yaylalara. Piknikten sonra artan soğanları bile çöpe atmayacak, bir kenara dikecek kadar yaşama saygılı.
Kendi çöplerini değil başkalarının çöplerini de topluyor, bundan incinmeyecek kadar , ince. Avcı olsun köylü olsun, gezerken dağları, gördüğü yabani meyve ağaçlarına, iki elma fazla versin de domuzun da kurdun da karnı doysun diye, meyve aşısı yapacak kadar tutkulu.
Akşam yemeğinde klasik söylem; ‘’köpeğimiz olsa verirdik şu kemikleri’’ denildiğinde, kuru ekmekleri ve kemikleri atmayın, hafta sonu pikniğe giderken götürür, köy kenarlarındaki köpeklere veririz diyecek kadar, düşünceli biri. Sokak köpeklerine kendi köpeği gibi bakan, ormanlara kendi bahçesi gibi.
Daha bir sürü incelikler var onda. Dedim ya, herkes bir yana, birileri hariç, o hariç, o farklı, o dikkatli, o özenli, ben müslümanca diyorum tavrına, sen bilinçlice dersin. Ona ihtiyaç var.
Kuşu müslüman gören, ağacı müslüman, suyu müslüman gören, daldaki karıncayı müslüman, gezerken ormanda kendini bir huzur ile darul islamda hisseden, hepsiyle barış halinde, bozgunculuktan uzak biri.
Bence , ahirette meyve ağaçları ve pınarlarla dolu cennet bahçelerini, yeşilin de yeşili, tabinin de tabisi el değmemiş doğal güzellikleri, arzu etmeye yüzü olanlar da, zaten böyle insanlardır.
28,05,2020- Muhammed Erkam Okyar
* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.