Teolojik Eşekliğin Grameri
Şimdi bizbizeyiz, biraz samimi konuşçam. Eşeklikten, eşşoğlu eşşeklikten hatta eşşoğlusunun eşşoğlusuna kaadaaaar gidicem. Malumunuz Kur’an’ı Kerim’de “Kıssa” adı verilen formatta çerçevesi çizilen ve içinde tarihsel olan ya da olmayan bazı olaylar ve durumlar anlatılır. Çok detaya girmeden bir tanesine dalalım ve hem bu formatın genel işlevini hem de özel işlevinin detaylarını konuşalım.
Eşek deyince aklıma İsrailoğullarının kepazelikleri geldi bak. Mabed’te besledikleri keçileri kutsayıp “Günah Keçisi” yapmaları mı dersin, Mabed’in içini de dışını da ticarethaneye çevirmeleri mi dersin, Tevrat’la yetinmeyip sağına soluna iliştirilen külliyatları, risaleleri ile taşıyamadıkları bu ağır yük nedeniyle eşeklikleri mi dersin, Allah ile defalarca yaptıkları misakı bozmaları mı dersin ne yandan tutsan elinde kalan bir millet. Mezheplere, fırkalara ayrılmış; kendi aralarında vahdeti defalarca katletmişlerdi. Sürekli sürgünler, savaşlar, ölümler. Bize de hiç benzemiyor haa! Konunun bizimle hiç ilgisi yok. Yanmaz kefen mi, peygamberi rüyada gösteren terlik mi, psikolojik sorunlu hastalara şifa niyetine ümmü sübyan duası satmak mı dersin her şey bunlarda mevcuttu. Birbirlerini “Ehli Sünnet” ve “Ehli Beyt” diye parçalayıp sabah akşam birbirilerinin camilerini mi bombalamak dersin, Tevrat’ın “ADAM OLUN ADAM!” dediği ayetlerini hepsi yanlış anlayıp “BİLİM ADAMI” olmak zannederek, karadelikler, Nuh’un gemisi uzay gemisiydi, Zülkarneyn’in boynuzu yıldızlar arası astral seyahattı, yecüc-mecüc uzaylılardı, ördüğü “sed” paralel evrendi gibi kitabı masa başına alıp yiyip bitirdiler. Ayetleri cimcik cimcik edip hiç ettiler. Açların, çıplakların, mazlumlarınsa ahı gitmiş vahı kalmıştı. Hep bu gavur Yahudiler işte! Neyse, girişi yaptık, ısındık da değil mi. Azıcık tarihsel bilgi vereyim ölümü gör, sıkılma oku biraz, valla bak kısa yazcam;
Bak şimdi, Kur’anı Kerimde bahsedildiği üzre Allah, toplumların varoluşlarını ve yok oluşlarını bir kurala bağlamıştır. Buna “Sünnetullah” denir. Kainat yasaları içinde yer alan bir kural ve bu hiç değişmez. Bir toplum Hak ve Adaletten uzaklaşınca toplumsal çürümüşlük ve yozlaşma nedeniyle kendisini koruyamaz, dış bir etken ile dağılarak çözülür ya da istilaya uğrar. Bunun tam tersi de mümkün ve geçerli. Bir toplum Hak ve Adalet noktasında zulmü tavan yaptırdığında yine toplumsal çözülme başlar, bir isyan hareketi içeriden mevcut durumu değiştirir.
Ya da Hak ve Adalet arayışındaki dışarıdan bir güç gelerek mazlumlara el uzatır. İsrailoğulları işte bu döngünün içinde defalarca kalmıştı. En son Kral Süleyman, babası Davud’un devrettiği krallığı bir barış yurduna çevirerek Hak ve Adalet ile yönetilen bir ülke kılmayı başarmıştı. Ancak kendisinden sonra gelenler siyasi ve dini parçalanma nedeniyle bu devleti güçsüz hale getirince kuzeyden Asur, güneyden Babil gelerek Davud ve Süleyman mirası bu Hak ve Adalet devletinin üzerine karabasan gibi çöktüler. Zaten paramparça olmuş kabileler böylece dağıldı gitti. Burada etkili olan en önemli unsur, toplumsal çürüme ve yozlaşmaya yol açan şey, bizzat “din”in bir çıkar ve rant aracına dönüştürülmesiydi. Bu işi mevcut Vahyi yetersiz kılarak, sağından risaleler, solundan külliyatlar ekleyerek “süte su katar gibi” çoğaltarak yaptılar. Tevrat ortada duruyor iken yüzüne bakılmadı. Mesajın özü uçtu gitti. Ayetleri bağlamından koparıp koparıp sağa sola savurdular. Herkes işine gelen ayeti aldı başka bir ayetle alt alta koydu ve kendi çıkarına kullandı. Sayısal kombinasyonlar, gizemli şifre arayışları, bir kelimenin birden çok anlamından işine geleni kullanmalar, ki bağlam böylece ayakta duramadı ve bilinç kayboldu. Kur’an, yapılan bu işe muhteşem bir benzetme ile bir tanım getirdi; “Eşeklik ya da eşek seslilik”. Çoğalttıkları ve altında kaldıkları bu yük nedeniyle eşeğe benzetildiler ve sürekli içinde bulundukları bu durum Allah’ın gündemi dışında olduğundan, yapılan iş “eşek anırması”na benzetildi. Muhteşem bir intikam ve muhteşem bir benzetme öyle değil mi!
Devam edelim. Bak şimdi, o eşeklik Kur’an kıssalarında, ilgili yerlerde nasıl yer alıyor ve de kullanılıyor bak bak!
Bakara Suresi 259. Ayette işaret edildiği gibi;
Yoksa (ey insanoğlu, sen,) halkının terk ettiği, çatıları yıkılıp harap olmuş (virane) bir kasabadan geçen (ve): “Allah bütün bunları öldükten sonra nasıl diriltebilirmiş?” diyen o kişi (ile aynı fikirde) misin? Bunun üzerine Allah, onu yüzyıl süre ile ölü bırakmış ve sonra tekrar hayata döndürerek sormuştu: “Bu halde ne kadar kaldın?” O da: “Bu halde bir gün veya bir günden biraz daha az bir süre kaldım” diye cevap vermişti. (Allah): “Hayır” dedi, “bu halde bir yüzyıl kaldın! Yiyeceğine ve içeceğine bak -geçen yıllar onları bozmamış- ve eşeğine bak! (Biz bütün bunları) insanlara bir ibret olman için (yaptık). Birde şu (insanların ve hayvanların) kemiklerine bak -onları nasıl birleştirip et ile örttüğümüzü düşün!” (Bütün bunlar) ona açıklanınca, “(Şimdi) öğrendim ki” dedi, “Allah her şeye kadirdir!” ölü bir şehir olarak tasvir edilmektedir.
Ayette geçen “ve eşeğine bak!”, cümlesindeki “eşek”, İsrailoğullarının geçmişte yaptıkları ve bu nedenle sebep oldukları yıkılışın ve kepazeliklerinin toplam adıdır.
Ayetin ezoterik hiç bir anlatımı söz konusu değildir. Bu yapılan eşşeoğlueşşeklikten biraz anlıyorsan Kur’anın ne demek istediğini de anlarsın. Muhammed a.s’ın bu ayeti uluorta okuduğunda Yahudilerin yüzünü görmeyi ne çok isterdim ahh! Hatta şimdi de, bu ayeti okuduğumuzda eşşekliğin dibine vurmuşların da…
Tevrat’ta ise bu durum, Babil sürgünü dönüşü yerle bir olmuş Kudüs’ün sosyolojik durumu Hezekiel (Zülkifl) Peygamberin gözünden KURU KEMİKLER bölümünde şöyle anlatılır;
Kuru Kemikler BÖLÜM 37
Hez.37: 1 RAB’bin eli üzerimdeydi, Ruhu’yla beni dışarı çıkardı, kemiklerle dolu bir ovanın ortasına koydu.
Hez.37: 2 Beni onların arasında her yöne dolaştırdı. Ovada her yereyayılmış, tamamen kurumuş pek çok kemik vardı.
Hez.37: 3 RAB, “İnsanoğlu, bu kemikler canlanabilir mi?” diye sordu. Ben, “Sen bilirsin, ey Egemen RAB” diye yanıtladım.
Hez.37: 4 Bunun üzerine, “Bu kemikler üzerine peygamberlik et” dedi,”Onlara de ki, ‘Kuru kemikler, RAB’bin sözünü dinleyin!
Hez.37: 5 Egemen RAB bu kemiklere şöyle diyor: İçinize ruh koyacağım, canlanacaksınız.
Hez.37: 6 Size kaslar verecek, üzerinizde et oluşturacağım, sizideriyle kaplayacağım. İçinize ruh koyacağım, canlanacaksınız. Ozaman benim RAB olduğumu anlayacaksınız.”
Hez.37: 7 Böylece bana verilen buyruk uyarınca peygamberlik ettim. Benpeygamberlik ederken bir gürültü oldu, bir takırtı duyuldu. Kemikler birbirleriyle birleşiyordu.
Hez.37: 8 Baktım, işte üzerlerinde kaslar, etler oluşuyor, üstlerini deri kaplıyordu. Ama onlarda ruh yoktu.
Hez.37: 9 Sonra bana şöyle dedi: “Rüzgara peygamberlik et, insanoğlu, peygamberlik et ve de ki, ‘Egemen RAB şöyle diyor: Eyrüzgar, gel dört yandan es. Bu öldürülmüşlerin üzerine üfle ki canlansınlar!”
Hez.37: 10 Böylece bana verilen buyruk uyarınca peygamberlik ettim. Onların içine soluk girince canlanıp ayağa kalktılar. Çok, çok büyük bir kalabalık oluşturuyorlardı.
Hez.37: 11 Sonra bana, “İnsanoğlu, bu kemikler bütün İsrail halkını simgeliyor” dedi, “Onlar, ‘Kemiklerimiz kurudu, umudumuz yok oldu, bittik diyorlar.
Hez.37: 12 Bu yüzden peygamberlik et ve onlara de ki, ‘Egemen RAB şöyle diyor: Ey halkım, mezarlarınızı açıp sizi oradan çıkaracak, İsrail ülkesine geri getireceğim.
Hez.37: 13 Mezarlarınızı açıp sizi çıkardığım zaman benim RAB olduğumu anlayacaksınız, ey halkım.
Hez.37: 14 Ruhumu içinize koyacağım, canlanacaksınız. Sizi kendi ülkenize yerleştireceğim. O zaman, bunu söyleyenin ve yapanın ben RAB olduğumu anlayacaksınız.” Böyle diyor RAB.
Görüldüğü gibi Bakara Suresi’ndeki ayet ile anlatılan durum Tevrat’ta anlatılan durum ile aynıdır. Yahudilerin toplumsal çözülmüşlüğü, Allah’a yaptıkları yamuğun eşekliği, bundan daha güzel nasıl anlatılabilirdi ki! Kısaca Kur’an kıssaları, dini hayatın, yaratılışın başlangıcından itibaren insanlık tarihinin nasıl cereyan ettiğinin, bu hayatın önündeki engellerin neler olduğunun, peygamberlerin buna karşı nasıl bir tavır takındıklarının, ilahi davete muhatap olan milletlerin onu nasıl kabul veya red ettiklerinin, hak ve batıl arasındaki mücadelenin nasıl sona erdiğinin tarihidir.
Bu bağlamda;
Kur’an ı Kerimden yukarıdaki ayet ve buna benzer sembol, mecaz v.b aktarım tekniklerinden sırlar, şifreler, gizemler ve sayısal kombinasyonlar çıkarmak ve benzeri her türlü tevil, Kur’an ruhuna aykırıdır. Bu aykırılık zamanla kemikleşerek masallara, masallar da kültürel bir zenginlik olarak Rivayet kültürüne dönüşür ve artık yine bir Kur’an kavramı olarak “Atalar Dini” olur. Atalar dinine kesin bağlılık da felaketin başlangıcından başka bir şey değildir. Kur’an’a kulak verelim;
“Onlara; “Allah’ın indirdiklerine uyun” denildiğinde, derler ki; “Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız.” Şayet şeytan, onları çılgınca yanan ateşin azabına çağırmışsa da mı (buna uyacaklar)?” (Lokman 21)
* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.