YAZILAR

Ahlaki Bilgeliği Kaybetmek (Atasoy Müftüoğlu)

İslam dünyası ülkelerinin/toplumlarının gerçekliği, karizmatik politik figürlerin ufukları ya da ufuksuzlukları ile sınırlı bir gerçeklik olduğu için, bu toplumlarda kitleler, her durumda iktidar/devlet aklı, yorumu ve çıkarları doğrultusunda hareket eder, bu doğrultuda tercihlerde bulunurlar. Bu toplumlarda, resmi dil, hamaset dili ve söylemi, gerçeklerden bağımsız beklentiler oluşturur. İslam dünyası toplumlarında, halkın, düşünce ve kültür hayatının ufkunun, iktidar/devlet aklı, yorumu ve çıkarı merkezinde şekillendirilmesi, ilgili toplumları evrensel gerçeklere, dünya olaylarına, bu olaylarla ilgili bütüncül yoruma yabancılaştırıyor. İslam toplumlarında hamaset yoluyla zihinsel kontrol yapılıyor, hamaset yoluyla biyopolitika uygulamaları gerçekleştiriliyor.

İslam toplumlarında halklar, düşünce ve kültür dünyası, bir yanda ulus-devlet aklı/çıkarı doğrultusunda yönlendirilirken, bir diğer tarafta da, dünya düzeninin iradesine tabi tutulduğu için ideolojik-entelektüel bağımlılıkla kuşatma altında tutuluyor. Modern-emperyal/sömürgeci dünya düzeni Müslüman hayatlara, varoluşlara, onların kültürlerine ve hayat tarzlarına hiçbir şekilde değer vermiyor, saygınlıklarını tanımıyor. Günümüzde, milyonlarca Müslüman Uygur’a toplama kamplarında biyoiktidar uygulanıyor. Günümüz dünyasında, Müslüman halklar hukukun dışına çıkarılmış halklar olarak yaşayabiliyor. Bütün bu utanç verici gelişmeler yaşanırken, Müslüman halklar da milliyetçi-mezhepçi yıkıcı karşıtlıklar ve yıkıcı önyargılarla kendi değerlerini değersizleştirmeye devam ediyor.

Var olan koşulları içselleştiren, bu koşullarla hesaplaşma ihtiyacı duymayan toplumlar ya da zihniyetler, yeni bir başlangıç yapamazlar, yeni bir yürüyüş başlatamazlar. Hangi alana ilişkin olursa olsun, dışarıdan dayatılan bir iradeye karşı koyamamak, bu iradeyi aşamamak yok olmaktan farksızdır. İslami otorite ve meşruiyetin, seküler otorite ve meşruiyet tarafından aşağılanarak, tahfif ve tezyif konusu yapılarak, karikatürize edilerek sorgulanabildiği ülkemizde, düşünce ve ilahiyat hayatımız, içerisinde bulunduğu radikal edilgenlik sebebiyle, kendisine dayatılan entelektüel çerçeveyi içselleştirebiliyor. Bugün, umut, toplumlarımızda, mağlupların tesellisi haline gelmiştir. Toplumlarımız, hamaset-popülizm yoluyla aynılaştırıldıkları, düşüncesizleştirildikleri, kültürsüzleştirildikleri için sorgulamadan benimsedikleri algı ve davranışların kendilerini etkisiz kılan bir şiddet biçimi olduğunu ne yazık ki farkedemiyor. İslam toplumları-kültürleri, içe, geçmişe ve batıniliğe kapandıkları günden bu yana, maruz kaldıkları radikal yenilgiler, radikal teslimiyetçilikler ve radikal bozgunlarla yüzleşmeye cesaret etmediği takdirde, İslami bağımsızlığı umut edemez, islami özgürlüğü hak edemez. Radikal edilgenliklerle, teslimiyetçilik ve bozgunla yüzleşebilmek için yeni bir bilinç alanı açmak ve bu bilinci genel bir söyleme dönüştürmek, bunun için de entelektüel anlamda bedel ödemeye hazır olmak gerekir. Her eleştirel tavrı-tarzı-tercihi, ihanetle suçlayan taşralı bir toplumda entelektüel özgürlüklerin ayrıcalığını yaşamak çok zor ve çok zahmetlidir. Kendilerini yerli-milli, millyetçi-mezhepçi, kabileci-gelenekçi, batıni dindarlık biçimleriyle özdeşleştiren Müslümanlarla, İslam’ın evrensel vizyonu ve misyonunu yeniden tarihe kazandırmak üzere hiçbir çalışma yapılamaz, hiçbir mücadele yürütülemez. Günümüz İslam dünyası toplumlarında, hakim olan statükonun istikrarsızlaştırılmasını önleyebilmek için, İslam sınırsız bir biçimde araçsallaştırılıyor ve istismar ediliyor. İslam’ın evrensel vizyonunu ve bütünlük bilincini temsil liyakatini kaybettiğimiz için, bugün, her tür oportünizm ‘hakikat’ olarak sunulabiliyor. Hangi alanda olursa olsun, oportünizme başvurmak, kendisi olmaktan vazgeçmeyi gerektirir. Oportünizmin, ahlaka, bilgeliğe, ilkeye, kültüre ihtiyacı yoktur, yalnızca iktidara ihtiyacı vardır.

İslam’ın evrensel ufkunu, bilincini, ahlakını ve sorumluluğunu terk ederek, kabile-aile-hizip ufkunu, asabiyetini, bağnazlığını seçtiğimiz için, travmatik bencillikler, putperestlikler, anlayışsızlıklar, karşıtlıklar sergiliyoruz. Birlikte olmak bilinçli olmakla, parça parça olmak aptallıkla ilgilidir. Adalet ve iyilik herkes içindir. Muhalif-eleştirel kesimleri etkisiz kılma konusunda ‘başarılı’ olmak, asla iyilik olamaz. Muhalif eleştirel unsurların adalet ve iyilikten dışlanması kadar büyük bir zulüm olamaz. Siyasal kültür karşılıklı saygı temelinde şekillenir, yıkıcı karşıtlıklara dayalı siyaset kültürsüzlüğe işaret eder. Kendi partizanlıklarını, dogmatizmlerini, kendi önyargılarını putlaştıranlar, ahlaki bilgeliği bütünüyle yok ettikleri gibi, karşılıklı anlayış iklimini ve ortak iyiliği de yok ederler. Gerçek ahlaki bilgelik, gerçek bir medeni kültür, gerçek insanlık, başkalarına karşı sorumluluk almak, başkalarına karşı sorumlu davranmakla başlar.

Günümüzde, emperyalist dünya, zayıfların güvenliklerini ve özgürlüklerini tehdit ederken, İslam ülkelerinde de, siyasal iktidarlar, muhalif-eleştirel kesimlerin güvenliklerini ve özgürlüklerini tehdit ediyor. Hangi toplumda ve kültürde olursa olsun, varoluşun merkezine iktidar ve çıkarın, tahakkümün konulduğu bir dünyada yaşıyoruz. Bencil ve narsist karşıtlıklarla, böyle bir dünyayı tahammül edilemez, katlanılamaz hale getiriyoruz. Farklıyı, muhalifi anlamaya çalışmadan, dinlemeden ve öğrenmeden, onun hakkında önyargılarla karar vermemeliyiz. Bireysel ve toplumsal iyileşme için özeleştiri kültürünü hayatımıza kazandırabilmeliyiz. Güç elde etmek için siyaset yapmakla, hakikat için siyaset yapmak birbirinden çok farklı şeylerdir. Hakikat için siyaset, ahlaki bilgelik temelinde inşa edilebilir. Kendi toplumlarımızda, bizim gibi düşünmeyen kesimlere ayrımcılığı reva görmek, ahlaki bilgelikten hiç nasibimiz olmadığını gösterir. İslam’ın tarihe aile-kabile bağlarını/asabiyetini aşan yeni bir örgütlenme biçimiyle girdiğini ve sahip olduğu entelektüel esneklik-müsamaha ile bütün kültürlere ulaştığını, bu kültürleri etkilediğini, onüçüncü yüzyılda bütün Avrupa üniversitelerinde Müslüman filozofların okutulduğunu, bu filozofların temsil ettikleri evrensel zihin yoluyla bütün insanlığı etkilediğini, bugün, Avrupa üniversiteleri bir yana, İslam ülkelerinin kendi üniversitelerinde bile tek bir filozofa sahip olmadıklarını, mahcubiyetle hatırlamalı, bunun nedenleri üzerinde derinlikli çalışmalar yapabilmeliyiz. Aziz İslam tek yoruma, tek boyuta, yerli ve milli bir çerçeveye dayalı olsaydı, İslam medeniyeti ve İslam imparatorlukları dünya ölçeğinde yayılamaz, etkili olamazdı. Günümüzde, İslami bilincimiz, kişiliğimiz, karakterimiz ve kimliğimiz çok büyük bir sınavdan geçiyor. Çıkar ve iktidar peşinde sürüklenen anlamsız varoluşlar, İslami geleceği tehdit ediyor

Tepkinizi İfade Edin
Like
Love
Haha
Wow
Sad
Angry

* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.

Sinan Yiğit

Kimseye hayran değilim. Kimseden nefret etmiyorum.Sıkça soru soruyorum. En çok verdiğim cevap : ''Bilmiyorum!''

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu