ANALİZARAŞTIRMADENEMELERKUR'ANYAZILAR

KÖLELİK KONUSUNDA KUR’AN’I ANLAMAK

KUR’AN köleliği kaldırdı mı ? ..
KUR’AN’ın, indiği dil, tarih, kültür ve coğrafya evreninde kölelik kurumunu yerleşik bulduğunu görüyoruz. Eski dünyaya paralel seyreden bu yerleşik uygulama, İNDİĞİ DİL TARİH VE COĞRAFYA VE EVRENİN TOZUNA TOPRAĞINA BULAŞARAK OLUŞAN bir kitabın haliyle bünyesine de yansıdı.

Bu nedenle KUR’AN’da esirlerden, KÖLELERDEN ESİR KADINLARDAN vs.. bahsedildiğini görürüz.

FAKAT BU DURUM BÜTÜN BUNLARIN ONAYLANDIĞI ANLAMINA GELMİYOR !..

Köleliğin genel olarak insanlıkta, özel olarak da sonraki çağlarda Müslümanlar arasında da sürmüş olması, aslında tam olarak kaldırılmadığı anlamına mı gelir ? ..

Bir şey hakkında teorik olarak kaldırma çağrısı yapmakla, o şeyin pratikte kaldırılamamış olması, pratikteki gibi düşünüldüğü manasına mı gelir ? ..

Mesela KUR’AN adam öldürmeyi, faizi, hırsızlığı, zinayı kaldırdı;

fakat bunlar o günde devam etti, bugünde hala devam ediyor.
Buna bakarak, ASLINDA TAM OLARAK KALDIRMAK İSTEMEMİŞTİ ZAMANIN AKIŞINA BIRAKMIŞTI diyebilir miyiz ? ..

ONLAR HAKKINDA YASAKLAYICI HÜKÜMLER VAR AMA KÖLELİK HAKKINDA YOK denirse
BİR ŞEYİN KALDIRILMAK İSTENMESİ İLLA YASAKLAYICI BİR HÜKÜMDEN Mİ ÇIKAR ? ..

sorusunun cevaplandırılması gerekir ! ..

Zira KUR’AN’da bir çok kaldırılmak istenen hal veya davranış var ki, yasaklayıcı bir dille gelmediği halde yasaklanmıştır, kaldırılmıştır.
MESELA [Vay o kaş göz işareti yaparak insanların alay edenlerin (hümezetü’l-lümeze) haline] veya [Onlar ki gözlerini harama bakmaktan çevirirler, ırz ve namuslarını korurlar, namaz kılarlar, zekat verirler, zina etmezler] vs.. ayetlerine bakarak, burada emir verilmiyor; tasvir yapılıyor, yani yasaktır, haramdır, caiz değildir denmiyor diyerek, bunların emredilmediğini veya yasaklanmadığını mı söyleyeceğiz ? ..
Kanaatimizce KUR’AN, tıpkı içkiyi 23 yıl içinde aşama aşama kaldırdığı gibi kölelik kurumunu da aynı şekilde aşama aşama kaldırmıştır.

Bunu kaldırmayan, dahası kaldırmak kendilerine zor gelen o günkü çağ ve iklimdir ! ..

YANİ KUR’AN KÖLELİĞİ KENDİ SOSYAL TEORİSİNDE KALDIRMIŞTIR; kaldırmayan o günkü pratik hayattır. Bu durum, daha sonraki devirlerde aslında tam olarak kaldırmadığı; zamanın akışına bıraktığı şeklinde anlaşılmıştır. Sonraki devirlerde, bu konuda gösterilen ihmal ve başarısızlık sanki KUR’AN’ın iradesiymiş gibi algılanmıştır…

BUNU ŞU GEREKÇELERE DAYANDIRIYORUZ;

Daha ilk Mekke surelerde KUR’AN, köle özgürleştirmekten (fekku raqabe) bahsediyor:

[Biz insana iki göz vermedik mi ?
Bir dili ve iki dudağı yok mu onun ?
Ona yürüyeceği iki yol gösterdik.
Fakat o zor olana yanaşmadı.
Bilir misin, nedir zor olan ?
Bir kölenin zincirlerini kırmak..
Zor zamanda vermek..
Öksüzün başını okşamak..
Düşmüşün elinden tutmak..
İman etmek, göçlüklere göğüs gerip acıları paylaşmak; sevgi ve merhamet yumağı olmak..
İşte erdemliler bunlardır.
Kâfirlik edenler ise şer odaklarıdır.
Onların, ateşe atılıp üzerlerine kilit vurulacak
[BELED SURESİ 1,2,3,4,5,6,7,8,9,10,11,12,13,14,15,16,17,18,19,20. AYETLERİ]

Ayette geçen [FEKKU RAQABE] köleyi, kölelik zincirinden çözmek; bu zinciri PARÇALAMAK KIRMAK, DARMADAĞIN ETMEK anlamına geliyor.

Çünkü [FEKK] kelimesi sözlükte [HÜR] kelimesinden daha şiddetlidir ve Mekke döneminin ruhuna uygun olarak, bir şeyi parçalamak, söküp atmak, kırmak, darmadağın etmek demektir..

Medine’ye gelince aynı paralelde hürriyet, özgürlük manasına gelen [HÜR] kökünden [TAHRİR] kelimesinin kullanıldığını görüyoruz; [TAHRİRU RAQABE] = [köle özgürleştirmek]

Böylece, [boyunduruk altına girmiş köle] anlamına gelen [raqabe] veya [riqab] kelimesinin KUR’AN’da dokuz yerde geçtiğini görüyoruz.

İlkini yukarıdaki ayette verdik, diğerleri ise şunlardır;

[Bir muminin diğer mümini öldürmeye hiçbir şekilde hakkı yoktur.
Fakat kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse, mümin bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması ve ölenin mirasçılarına tatmin edici bir diyet vermesi gerekir.
Fakat mirasçılar diyetten vazgeçerlerse gerekmez.
Eğer öldürülen kendi mümin olmakla beraber size düşman bir kavimden ise, o zaman öldürenin mümin bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması gerekir.
Şayet antlaşmalı olduğunuz bir kavimden ise, mirasçılarına tatmin edici bir diyet vermek ve mümin bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmak icap eder.
Bunlara gücü yetmeyen, ALLAH’a tövbe ederek, peş peşe iki ay oruç tutmalıdır.
ALAH, her şeyi bilendir, çok bilgedir]
[nisa suresi 92. ayet]

[ALLAH düşünmeden etiğiniz yeminlerden sizi sorumlu tutmaz.
Ancak bile bile kendinizi bağladığınız yeminlerinizden sizi sorumlu tutar.
Bunun kefaret olarak bedeli çoluk çocuğunuza yedirdiğinizin orta derecesinden on fakiri doyurmak yahut giydirmek veya bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaktır.
Bunlara gücü yetmeyen ise üç gün oruç tutmalıdır.
İşte yemin edip de bozmanın cezası budur.
Şu halde yeminlerinizi koruyun.
ALLAH size hükümlerini böylece açıklıyor ki, şükretmesini bilesiniz]
[maide suresi 89. ayet]

[Kadınlarından “Sen artık bana annem gibisin” diyerek ayrılmaya kalkıp da sonra cayanlar tekrar ilişkiye girmeden önce bir köleyi özgürlüğüne kavuşturacaklardır.
İşte size tavsiye edilen budur.
ALLAH her ne yaparsanız haberdardır]
[mücadele suresi 3. ayet]

[İyilik, yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz değildir.
Asıl iyilik; ALLAH’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere inanmanız, o çok sevdiğiniz servetlerinizden akrabalar, öksüzler, ihtiyaç sahipleri, yolda kalmışlar, düşmüşler ve kölelikten kurtulmak isteyenler için harcamanız, cân-ı gönülden namaz kılmanız, zekât vermeniz, sözünüzün eri olmanız, zorluklara ve sıkıntılara göğüs germenizdir.
İşte bunlardır sözü namus bilenler! İşte bunlardır Allah bilinciyle yaşayanlar]
[bakara suresi 177. ayet]

[Sadakalar ancak yoksullar, düşkünler, zekât memurları, kalpleri ısındırılmak istenenler, köleler, borçlular, ALLAH yolundakiler ve yolu kesilmişler içindir.
ALLAH böyle farz kıldı.
ALLAH bilendir, bilgedir]
[tevbe suresi 60. ayet]

Görüldüğü gibi, KUR’AN’da, doğrudan doğruya köle anlamına gelen [reqabe] kelimesinin kullanıldığı yaptırım ifade eden ayetler bunlardır! ..

Demek ki Mekke’de [beled suresi 90] üstelik insanlara bir yokuşa tırmanma gibi zor geleceği söylene söylene kölelik zincirlerini kırıp atma [fekku ragabe] çağrısı ile başlayan süreç, Medine’de köle özgürleştirme [tahriru ragabe] operasyonları ile sürdürülüyor.

Yani [teori, pratiğe] dökülüyor..

Şimdi burada, köleliğin tümden kaldırılmadığı; zamanın akışına bırakıldığı sonucu çıkarılabilir mi ? ..

Başka bir deyişle köleliğin fiilen, hemen orada kaldırılmamış olması kimin suçudur ? ..

[Teoride] mi bir yetersizlik var ? ..

Yoksa bunu pratiğe aktaranlar işi yavaşa almış, savsaklamış mıdır ? ..

Öyle görünüyor ki şu ana kadar söylenenler, yeterli, kesin ve emredici bir ayetin gelmemiş olduğu yönündedir…

Müslüman dünyada bunun için kölelik açıkça kaldırılmamıştır (!) ..

Kafası [FIKIH] mantığı ile çalışmaya alıştırılmış Müslüman bilinç, illa [haramdır, yasaktır, caiz değildir] gibi [fetva formatında] ayetlerin gelmesini beklediğinden veya ALLAH’ın da bir molla gibi konuşacağını sandığından, gelenekçi zihniyet tarafından hala kölelik kaldırılmadı denilip duruluyor..

Oysa buradan anlaşılması gereken, tıpkı içki ayetinin aşama aşama kaldırılması ve fakat içene ne ceza verileceğinin söylenmemiş olması gibi tıpkı aşama aşama namaza alıştırılması ve fakat namazın nasıl kılınacağının söylenmemiş olması gibi, köleliğin de, daha ilk Mekki surede [90/13] ‘de kaldırılmış olduğu ve bunun peygamber ölene kadar da yürürlüğe konduğudur…

İşte bu yaşayan süreç kaldırma operasyonunun bizzat kendisidir.
Bunun illa [fetva formatında] söylenmesi ve yapılması gerekmiyor…

KUR’AN, konuyla ilgili en şiddetli kelimeyi kullanıyor;

fekku reqabe; [köleliği, kölelik zincirini, kölelik kurumunu] sökmek, kırıp atmak, paramparça etmek..

Üstelik daha Mekke’nin ilk yıllarında..

Medine’de de modern dünyanın pek sevilen, en popüler kavramını kullanıyor;

tahrir; hürleştirmek, özgürleştirmek …

ALLAH aşkına daha ne yapsın ? …

Yok illa [caiz değildir, haramdır] vs.. diyecek (!)..

Bunun böyle olduğunu, ne kölesi ne de cariyesi hiçbir zaman olmamış [ki Maria nikahlı eşi, Zeyd evlatlığıdır] , kendisine köle gibi hizmet edilmesinden nefret eden,
önünden arkasından korumalar gibi yürünmesini istemeyen,
bir mecliste kapının yanında oturan,
odadakilere su dağıtan,
dışarıdan gören birisinin [Hanginiz Muhammed] diye soracak kadar topluluğa karışıp giden,
birinden bir su isterken bile utanan ve kendini etrafındakilere [Kuru hurma yiyen bir kadının oğlu] olarak tanıtan başta Hz. Peygamber olmak üzere, on yıl gibi kısa bir sürede Medine’de kurulan [Adalet Devleti] ‘nin insanlığı kölelik kurumundan kurtarmayı amaçladığını, bunun bilfiil adımlarını attığını, operasyonlarını başlattığını İslam’ın büyük yenilikçisi Hz. Ömer görmüştür ve gereğini yapmaktan çekinmemiştir.

Fakat o günkü kabile, rant ve ganimet mantığı buna direnmiştir..

BAKIN NASIL ? ..

Hz. Ömer [Hiçbir Arab köle yapılamaz] diyerek, ordunun [Emevi aşiretleri] savaşlarda esir alıp köle yaptığı insanları özgür bırakmıştır…

Bu sözden amacı, [Arab olmayanlar köle yapılabilir] diye inandığı için değil, orduyu [kabile, rant ve ganimet mantığı ile direnen Emevi kadrolarını] hiç olmazsa buna ikna etmekti ! ..

NİTEKİM BU KONUDA BAŞARILI OLDU; fakat bunu genele yayamadı.

Çünkü karşısında direnen geniş bir kabile, rant ve ganimet bloğu vardı; dahası [silahlı kuvvetler] onların elindeydi.

Mısır’ın fethi sırasında kendileriyle çarpışan birkaç köy halkı ceza olarak köle diye satılıp Arabistan’ın her tarafına dağıtıldığı zaman, Hz. Ömer bunları toplayarak Mısır’a geri göndermiş ve valiye yazdığı mektupta onların köle yapılmasının doğru olmayacağını bildirmiştir..

İbni Haldun’un [öl. 1408) talebesi olan el-Makrizi öl. 1442] el-Hıtat adlı eserinde hadiseyi etraflıca anlatır ve köylerin tek tek isimlerini verir [kaynak olarak inceleyebilirsiniz]

Menazir adlı şehrin fethinden sonra, ordunun savaş esirlerini ele geçirip köle edinmesine rağmen Hz. Ömer, bunları serbest bırakmış ve bunlara arazi vergisi ile cizye tahakkuk ettirilmesini emretmişti.
Keza hiçbir çiftçi ve zanaatkarın köle yapılmamasına dair Musa el-Eş’ari’ye mektup göndermişti.

Yine çocuk doğuran köle bir kızın, hala köle olarak alınıp satılmasını yasakladı.

Efendisi ile antlaşma yaparak, belirli bir miktar karşılığı serbest kalmak isteyen kölenin bu talebini dikkate alma [mecburiyeti] getirdi.

Halbuki, [abdest alırken kölesi suyunu, cariyesi havlusunu tutan] bir çok [fakih] bunun mecburi olmadığını söylüyordu.

Enes’in kölesi Sirin efendisi ile böyle bir antlaşma yapmak istemişti.
Enes’in bunu rededdetmesi üzerine Sirin davayı Hz. Ömer’e götürdü.
Halife, Enes’i kamçılatıp KUR’AN’ın hükmüne atıf yapınca Enes rıza göstermek mecburiyetinde kaldı.

Yine Hz. Ömer, Pers impatorluğundan kalma [devşirme] sistemini de kaldırdı.
Babanın oğlundan, ananın kızından daha küçükken esir alınarak veya köle yapılarak ayrılmasına, aileleri ile bağının kopartılmasına karşı çıkarak, böyle bir uygulamaya yasak getirdi …

[Bu ve buna benzer bir çok bilgiyi ayrıntılı bir şekilde Belazuri’nin Futuhu’l-Buldan, Makrizi’nin el-Hıtat, Buhari’nin el-Mekatip babında ve Şibli Numani’nin muhteşem eseri el-Faruk [Bütün yönleriyle Hz. Ömer ve Devlet İdaresi] adlı eserlerden okuyabilirsiniz.

Şimdi, bütün bu uygulamaların, KUR’AN’ın köleliği tam olarak kaldırmamasından ve zamanın akışına bırakmasından kaynaklandığı şeklinde yorumlamak mümkün değildir..

Olay, kaldırmayıp iyileştirme veya zamanın insafına bırakma olayı değildir.

Bu, daha Mekke’nin ilk yıllarında [fekku raqabe] veya [tahriru raqabe] [kölelere özgürlük] çağrısıyla başlayan, hükmü verilmiş, kararı çıkmış, kalemi kırılmış bir iradenin, bütün [iç] direnmelere rağmen sürdürülmesi, Mekke’de kaldırılan bayrağın, Medine’nin, oradan da tüm insanlığın burçlarına dikilmesi olayıdır.

Fakat bu bayrak ne yazık ki yere düşmüştür ! ..

Ayette geçtiği gibi [zor gelen, kabullenilemeyen, sarp bir yokuşa sürülmek gibi görülen veya suyu tersine akıtmak gibi algılanan] olaya, en büyük direnç bizzat İSLAM’ın içinden, yani Müslümanlardan gelmiştir.

Hz. Ömer, en çok bunlara direnmiştir.

[İşi yokuşa sürerek] [zor gelsede direterek] [suyu tersine akıtarak] insanlık tarihinde ancak büyük devrimcilerde görülebilen bir şeyi yapmış ve bunu hayatıyla ödemiştir…

Kabile, rant ve ganimet mantığı ile hareket eden, eski Pers ve Roma devlet geleneklerine, köleci uygulamalarına kendini kaptıran, o günkü ordu, yani Beni Umeyye [derin devleti] planladığı bir suikast sonucu [Hz. Ömer’i şehit etmiştir]

Kanaatimizce Hz. Ömer’in anladığı doğruydu.

KUR’AN’ın köleliği kaldırmadığına inansaydı, bu kadar diretmez ve hayatına malolan böylesi sert bir politika izlemezdi. Kölelik o günkü kabile mantığında rant devşirme kaynağıydı ve kaldırılmasına iyi gözle bakılamazdı.

Fethedilen bir köyün köle statüsüne sokulan ahalisinden sadece bir Emevi aşiret ağasına yüzbinlerce dinarlık rant akıyordu.

Şu halde, KUR’AN’ın köleliği kaldırdığını değil, asıl kaldırmadığını söylemek mümkün değildir.

KUR’AN insanlığın başına bela olan bütün kadim suçları; adam öldürme, hırsızlık, zina, faiz vs.. hepsini kaldırmış, bütün insanlık dışı uygulamaları; kölelik, işkence, kadını aşağılama, ırkçılık vs.. yasaklamıştır.

Çünkü KUR’AN kendini [hablun minennas] [insanlığın ipi; ana yolu, temel değerleri] olarak takdim etmiş ve buna aynı zamanda [hablun minellah] [Allah’ın ipi; yolu, temel değerleri] demiştir.

Bu ikisini aynı ayette (3/112) birbirini tefsir edercesine peşpeşe kullanmıştır..

Kölelik hakkında İlla [yassak] diye emir mi gelmesi lazım ? ..

[Zina etmezler, içki içmezler] deyince, [Cümle emir kipinde değil geniş zaman kipinde gelmiş] diye burada bir emir verilmediği sonucunu mu çıkaracağız ? ..

Emir sadece [emir kipinden] çıkmaz.

Köleliğin yasaklanmış olduğuna dair açık bir hüküm; [La yecuz; CAİZ DEĞİLDURRR] arayanlar

İLAHİ HİTABIN TABİATINA DAİR ALGILARINI GÖZDEN GEÇİRMELİDİRLER..

Şu an baktığımızda, KUR’AN’ın gerek emir kipiyle, gerek olumsuzlama, gerek tavır alma ve çirkin gösterme, gerekse tehdit ve sakındırma yoluyla yasakladığı bir çok suç ve günah insanlıkta hala devam ediyor.

KUR’AN, çeşitli yollarla yasaklamış olmasına rağmen, o gün tümüyle engel olamadığı gibi bugünde engel olamıyor. Buna bakarak, yani bunların hala sürmesine bakarak KUR’AN’ın bunları yasaklamadığı sonucunu mu çıkaracağız ? ..

KÖLELİKTE BÖYLEDİR;olumsuz tavır takındığı, çirkin bulduğu ve böylece de kaldırdığı, men ettiği halde, kimilerine hala ayette geçen ifadelerle [zor geldiği] [sarp bir yokuşa sürülmek] gibi algılandığı, yani [akıntıya kürek çekmek] olarak görüldüğü anlaşılıyor.

Bunun için de tam olarak kaldırmadı; zamana bıraktı diyorlar.

Oysa doğru olan şöyle demektir: [KALDIRDI; FAKAT ZAMAN ONA DİRENDİ]

Bilakis sonraki gelenler uygulamadılar, savsakladılar, sürdürmediler.
[Sosyal yapı kölelik üzerine kuruluydu, her şey altüst olurdu]

değil; [Siyasal yapı, kabile, devlet ve iktidar hatta giderek imparatorluk düzeni onun üzerine kuruluydu, iktidar ellerinden giderdi, rantın kaynağı kesilirdi ]

Bunun için Pers’in ve Roma’nın köleleri, cariyeleri, odalıkları, devşirmeleri daha kolay, daha tatlı geldi. Kaldırma kararını sürdürmek isteyeni, bunun için çalışanı ise bertaraf ederek, KUR’AN’ın başlattığı evrensel özgürlük çağrısını [fekk, tahrir] doğduğu topraklara gömdüler…

Şüphesiz bunu yapanlar sırf ALLAH’ın kararına karşı gelmek için bunu yapmış değillerdi.
Çünkü ALLAH’ın böyle bir kararı olmadığını düşünüyorlardı.

DAHA DOĞRUSU İŞLERİNE ÖYLE GELİYORDU;

Oysa ALLAH’ın böyle bir kararı veya iradesi olup olmadığını, sadece köle [raqabe] kelimesinin geçtiği yukarıdaki dokuz ayeti okuyarak bile hemen anlayabilirsiniz.

AMA ANLAMAK İSTEMEYİNCE ANLAŞILMIYOR İŞTE …

Niyet bu olunca tıpkı Yahudilerin [Yok ineğin rengini söylesin, yok açıkça bildirsin, yok tarif etsin] demeleri gibi, [Yok emir kipinde gelsin, yok açık açık emretsin, yasaktır, kaldırılmıştır, caiz değildir kelimelerini bizzat telaffuz etsin] denilir durulur.

Öye yandan da, [Birbirinizi öldürmeyin, boğazına sarılmayın] apaçık emri olmasına rağmen, mızrakların ucuna mushaf takılıp müslüman müslümanın kanını döker, boğazına sarılır ! ..

Demek ki esas sorun bu değil..

Türkçe’de bir söz var; leb demeden leblebiyi anlamak deriz..

Bir küçük işaret yeter emri almak için; EĞER NİYETİNİZ EMİR ALMAKSA ! ..

Şimdi çağımızın yeni Hz. Ömerlere şiddetle ihtiyacı vardır;

aksi halde bayrak burçlara dikilmemiş olacak.

Üzerinde [fekku raqabe] = [kölenin zinciri kırılsın] [tahriru reqabe] = [köleye özgürlük] yazılı o bayrağı düştüğü yerden kaldırma zamanı çoktan geldi de geçiyor.

Asırlar oldu hala düştüğü yerde duruyor

Neredesin ey kuru hurma yiyen kadının oğlu ? ..

Neredesin ey Faruk ? ..

 

Tepkinizi İfade Edin
Like
Love
Haha
Wow
Sad
Angry

* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.

0 0 Oy
Gönderiyi Puanla
Abone ol
Bildir
guest
0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları gör

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
0
Düşüncelerinizi bildirmek ister misiniz, lütfen yorum yapınx