İSLAM toplumlarındaki EN YÜKSEK KARAKTER, insan olarak şüphesiz ki HZ. MUHAMMED’dir. Bu sevgi ve saygı asırlar boyunca harmanlana harmanlana bugüne kadar ulaşmış ve bu sevgi ve saygı ömür boyu sürecektir inşaallah.
Hepimizin bildiği gibi, gülü sevmemize rağmen, onu çok sevdiğimizi göstermek için olması gerekenden daha çok su verirsek, onu soldururuz. İlacın dozu yeterli kadar verildiği zaman etkili olurken, dozunu arttırdığınızda öldürücü olmaktadır.
Biz şuandaki toplulumuzdaki egemen ” RESUL” anlayışını kaynağına inerek incelemek istiyoruz. Bu makalede Hıristiyanların ” İSA ALEYHİSSELAM ” konusunda sergiledikleri AŞIRI TUTUMLARI ile inanmayanların Peygamberlerin BEŞER OLUŞUNA karşı geliştirdikleri söylem, İSLAM dünyasında karşılaşılan bazı yanlış durumlarla mukayese edilmek sureti ile incelemeye tabi tutulacaktır.
Yahudilerin ve -az da olsa- bazı Müslümanların gösterdiği indirgemeci peygamber tasavvuruna bu makalede KUR’AN IŞIĞINDA değineceğiz ;
Tarih sürecinde peygamberlere karşı geliştirilen yanlış tutumlar, indirgemeci ve aşırı yüceltmeci olmak üzere başlıca ikiye ayrılır.
BUNLARDAN BİRİNCİSİNE ÖRNEK ; Yahudilerdir. Onların birçoğu peygamberlerine gereken değeri vermemiş, onlara iftiralar atmış, sıradan bir insana gösterdikleri sevgiyi, saygıyı onlardan esirgemişlerdir. Ve nihayetinde peygamberlerini ÖLDÜRECEK gaddarlığı sergileyebilmişlerdir. (Bakara Suresi 91)
İKİNCİSİNE ÖRNEK İSE ; Hıristiyanlardır. Onlar Yahudilerin zıddına
Peygamber (İsa aleyhisselâm) sevgisinde aşırıya kaçmışlar ve bir zaman sonra onu tanrı edinmişlerdir.(Maide 116) KUR’AN’da kendilerinden ehl-i kitap olarak bahsedilen Yahudi ve Hıristiyanlar, peygamberlere karşı gösterilen davranışların iki aşırı ucunu oluşturmuşlardır…
Bu iki grubun dışında kalan milletlere de peygamberler gönderilmiştir.
İnanmayanlar veya müşrikler olarak adlandırdığımız bu gruplar, ehl-i kitabın aksine kendilerine elçi olarak gönderilen peygamberlerin BEŞER OLMA ÖZELLİĞİNİ DİLLERİNE DOLAMIŞLARDIR…
BİR MÜŞRİK ARGÜMANI ; MELEK PEYGAMBER; Dini tebliğ etmek için gönderilen peygamberlerin birer beşer / insan olmalarını, inanmayanlar bir türlü kabullenmek istememişlerdir. Ta Nuh aleyhisselâm zamanında başlayan bu kabullenemeyiş, son peygamber Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’e gelinceye kadar böyle devam etmiştir.
Nuh aleyhisselâm, kavmine elçi olarak gönderildiğinde ona şöyle itiraz edilmişti:
” (Nuh’un) Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: Biz seni sadece bizim gibi bir beşer olarak görüyoruz…..” (Hûd, 11/27)
Bu tür itirazlar sadece Nuh aleyhisselâmın kavmi ile sınırlı değildi.
Hûd aleyhisselâmın kavmi olan Âd, Sâlih aleyhisselâmın kavmi Semûd ve onlardan sonra gelen peygamberlere de kendi kavimleri hep aynı itirazda bulundular;
” Sizden öncekilerin, Nuh, Âd ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin haberleri size gelmedi mi? Onları ALLAH’tan başkası bilmez. Peygamberleri kendilerine mucizeler getirdi de onlar, ellerini peygamberlerinin ağızlarına bastılar ve DEDİLERKİ ; Biz, size gönderileni tanımıyoruz/kabul etmiyoruz ve bizi kendisine çağırdığınız şeye karşı derin bir kuşku içindeyiz.
” PEYGAMBERLERİ DEDİ Kİ ; Gökleri ve yeri yaratan ALLAH hakkında şüphe mi var?
Hâlbuki O, sizin günahlarınızdan bir kısmını bağışlamak ve sizi muayyen bir vakte kadar yaşatmak için sizi (hak dine) çağırıyor. ONLAR DEDİLER Kİ ; Siz de bizim gibi bir BEŞERDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLSİNİZ . Siz bizi atalarımızın tapmış olduğu şeylerden döndürmek istiyorsunuz. Öyleyse bize, apaçık bir delil getirin ” (İbrâhîm, 14/9–10)
ZAMAN GEÇMİŞ, kavimler ve PEYGAMBERLER DEĞİŞMİŞ, sıra Mekkelilere gelmişti. Onlar da tıpkı kendilerinden önce inanmayanların peygamberlerine karşı çıktıkları gibi peygamberimize karşı çıkmış ve aynı sözleri onun için söylemişlerdi ;
” Bu elçinin özelliği ne ki? O da yemek yiyor, o da sokaklarda geziyor! Ona bir melek indirilse de birlikte uyarıcılık yapsa olmaz mı ? ” (Furkân, 25/7)
” Rablerinden kendilerine ne zaman yeni bir ihtar gelse, onlar bunu, hep alaya alarak, kalpleri oyuna – eğlenceye dalarak dinlemişlerdir. O zalimler şöyle fısıldaştılar: Bu (Muhammed), SİZİN GİBİ BİR BEŞER olmaktan başka nedir ki! Siz şimdi gözünüz göre göre büyüye mi kapılıyorsunuz ? ” (Enbiyâ, 21/2–3)
ALLAH’ın peygamberleri için sarf edilen bu kabullenememe cümleleri, inanmayanların iman etmeleri yönündeki en büyük engeldi:
” İnsanlara doğru yolu gösteren bir elçi geldiği zaman inanmalarına tek engel, onların şu sözleri olmuştur: “Allah elçi olarak bir beşer mi gönderir ? ” (İsrâ, 17–94)
BİR BEŞERE VAHİY İNMESİNİ KABUL ETMEYEN BU AKLIN, SADECE PEYGAMBER TASAVVURU DEĞİL, AYNI ZAMANDA “ALLAH” TASAVVURU DA BOZUKTUR !
Çünkü ALLAH Teala bu tür iddialarda bulunanların, kendisini gereği gibi TANIYAMADIKLARINI bildirmiştir:
“Onlar, ALLAH hiçbir insana bir şey indirmemiştir demekle, ALLAH’ı gereği gibi tanıyamamışlardır …. ” (En’âm, 6/91)
BU İTİRAZLAR İNANMAYANLAR AÇISINDAN BİR PARÇA MAKUL GÖRÜLEBİLİR. Zira inanmamaları için aradıkları bahanelerin en büyüğünü bu cümlelerde bulabiliyorlardı.
Bu akla göre ALLAH, insanlar içerisinden bir peygamber göndermez fakat gönderse bile bunu mutlaka ileri gelenlerden (mele’ ) seçerdi !..
Bu da olmazsa, onlara göre geriye tek bir seçenek kalıyordu: MELEK PEYGAMBER !..
Şöyle demişti Nuh aleyhisselâmın kavminin inkârcı ileri gelenleri:
” BU SADECE SİZİN GİBİ BİR BEŞERDİR. Size üstün ve hâkim olmak istiyor. Eğer ALLAH (peygamber göndermek) isteseydi, muhakkak ki melekler gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık. ” (Mu’minûn, 23/24)
Ayette görüldüğü gibi bu kavim BİZ ATALARIMIZDAN BÖYLE BİR ŞEY DUYMADIK diyerek bir beşerin peygamber olmasını kabullenemiyorlardı. Hâlbuki söyledikleri bu söz, bir yalandan ibaretti. Zira ALLAH onlardan önce hiçbir kavme melek peygamber göndermemişti…..
Aslında peygamberlerin meleklerden olmasını isteyenlerin unuttukları bir başka gerçek vardı: KENDİLERİ İNSANDI ! …
” DEKİ ; ” Yeryüzünde dolaşanlar melek olsaydı ve oraya yerleşmiş bulunsalardı, biz de onlara elçi olarak gökten bir melek indirirdik. ” (İsrâ, 17/95)
Bu bağlamda inkar eden insanlar, tebliğ vazifesiyle yükümlü bir Peygamber’i olağanüstü mucizeler getirmemesinden dolayı kınamaktadır;
“Yahut da altından bir evin olmalı, ya da göğe çıkmalısın. Bize, okuyacağımız bir kitap indirmediğin sürece (göğe) çıktığına da asla inanmayız.” De ki: Rabbimi tenzih ederim. Ben,
SADECE BEŞER BİR ELÇİYİM. “İSRA SURESİ 93
İnkar edenler, karşılarında hakkı açıklayan olarak insani özellikleri dışında özellikleri olmayan bir beşere inanmamaktadır;
“Sen de, ancak bizim gibi bir BEŞERsin. Bilki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz. ”
(ŞUARA SURESİ 186)
” .. Aramızdan bir BEŞERE mi uyacağız? O takdirde biz apaçık bir sapıklık ve çılgınlık etmiş oluruz” dediler. ” ( KAMER SURESİ 24 )
Bir beşerin değil de bir meleğin peygamber olmasını isteyen anlayış, hayat dışı, gündem dışı kalacak bir peygamber isteğini yansıtmaktadır. Çünkü peygamber bir melek olursa CANIM O BİR MELEK BİZ NASIL ONUN YAPTIKLARINI YAPARIZ O KİM BİZ KİMİZ denilerek örnek alınması mümkün olmayacaktı. Bu da örneksiz, modelsiz, pratiğe dökülememiş bir din ile metbûiyyeti sorgulanacak ve bunun neticesinde hayatın dışında kalacak bir peygamber ortaya çıkaracaktı.
Hâlbuki yaptığı her şeyi güzel yapan ALLAH, böyle bir şeye imkan vermemiş, beşer cinsine yine kendi cinsinden beşer peygamberler göndermiştir…
EVET İSLAM DÜNYASINDA’da zaman zaman iki aşırı ucu temsil eden indirgemeci ve aşırı yüceltmeci peygamber tasavvurlarına rastlanmaktadır ;
Bunun yanında az da olsa sahih kabul edilen hadis kaynaklarında ve delail ve hasais türü eserlerin de hemen hepsinde Hz.RESUL’ün beşeri-zati yönü konusunda beşer üstü sayılabilecek pek çok özelliğe yer verilmiştir. BU RİVAYETLERİN DUYGUSAL BAĞLILIK GİBİ PEK ÇOK SEBEBİ OLABİLİR. Bunun en uç örneği “LEVLAKE HADİSİ” olarak bilinen ;
” TASAVVUFDA SIK SIK KULLANILAN ve kutsi hadis olarak da rivayet edilen, SEN OLMASAYDIN BEN KAİNATI YARATMAZDIM (Levlake…) (Acluni, II: 164; Hakim el Müstedrek, II: 615) HADİSİDİR. İnsanlığın yaratışının gaye ve amacıyla ilgili KUR’AN’dan örnekler vermek gerekirse;
“Gerçek şu ki, biz insanı katışık bir nutfeden (erkek ve kadının dölünden) yarattık; onu imtihan edelim diye, kendisini işitir ve görür kıldık.” İNSAN SURESİ 2
” O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır. ” MÜLK SURESİ 2
“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. ” ZARİYAT SURESİ 56
LEVLAKE HADİSİ’Nİ HADİS’İ KUDSİ OLARAK GÖRÜP ESERLERİNE KAYDEDENLERE ;
Suyutînin El-Leâlil-Masnûa; Aliyyü-Kârînin El-Esrârul-Merfûa ve diğer bir eseri olan Şerhüş-Şifâ; Şevkânînin El-Fevâidül-Mecmûa; Hâfız Aclunînin Keşfül-Hafâ; Muhammed Said Zalûlün Tahkîk; İmam-ı Nevevînin El-Ezkâr’i ÖRNEK VEREBİLİRİZ …
Tasavvufçuların “MUHAMMED-İ NUR” olarak adlandırdıkları kavrama delil gösterilen bu hadis SAİD-İ NURS-İ tarafından Risâle-i Nur’da bir çok yönleriyle izah ve tefsir edilmiş, bu hadis-i kudsîden hareketle, ” çekirdek-ağaç-meyve-meyve içinde yine çekirdek ” misâli gibi, Peygamber Efendimizin (asm) maddî ve mânevî varlığının bu kâinât ağacının hem çekirdeği, hem meyvesi hükmünde olduğunu kaydetmiş ve KAİNATIN VARLIK SEBEBİ OLARAK Hazret-i MUHAMMED (asm)’i göstermiştir.
BU PARALELDE NUR-U MUHAMMED’İ ŞÖYLE AÇIKLANMIŞTIR ;
ALLAH’IN İLK YARATTIĞI ŞEY BENİM NURUMDUR hadis-i şerifinin devamında ALEMLERİN YARATILIŞ SAFHALARI sırayla, kalem, levh, arş, hamele-i arş olan melekler, kürsi, diğer melekler, gökler, yerler… Şeklinde ifade edilir.
” BELKİ’DE ” göklerin ve yerlerin yaratılmasından önceki safhalarda, yaratılış doğrudan doğruya nur-u muhammedî’den gerçekleştirilmiş, bu safhada ise nur-u muhammedî’den bir öz madde yaratılmış ve göklerin ve yerin yaratılmasında bu çekirdek esas olmuştur. Her şeyin bir sebebe bağlandığı bu hikmet dünyasında, şu görünen âlemin başlangıcının böylece takdir edilmiş olması ilâhî hikmete en uygun olanıdır.”
Tasavvufi ritüelleri incelediğimizde bu ve benzeri ALLAH’ın Hz.Muhammed’e olan sevgisinden bahseden örneklere raslanır. Bu sevgi biçimi bazen en uç noktalara “AŞK” olarak ulaşır ! …
Yukarıda örnek olarak verdiğimiz (İnsan 2/ Mülk 2/ Zariyat 56) sureler ve benzeri sureleri göz önünde tuttuğumuzda biz bu kadar hassas bir konunun KUR’AN BÜTÜNLÜĞÜNE TERS olduğunu düşünüyoruz. Çünkü ALLAH ; Resul’leri de dahi olsa bütün insan ve cin topluluklarını kendisine ” İBADET EDEN KUL ” olmaları için yaratmıştır.
“(De ki: ) Ben ancak, bu şehrin (Mekke’nin) Rabbine -ki Onu hürmete layık kılmıştır- kulluk etmekle emrolundum. Her şey de zaten O’na aittir. Bana müslümanlardan olmam ” emredildi.”
NEML SURESİ 91
” İşte onun için sen (tevhide) davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma ve de ki: Ben Allah’ın indirdiği Kitab’a inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir……..”
ŞURA SURESİ 15
Müslüman bireylerin İslam adına, Peygamberi’ mizi yüceltmek adına ortaya koydukları düşünce biçimi “KUR’AN” hedefiyle ne kadar özdeşleşmektedir?
Bunun içindirki ALLAH’ın bizlere öğrettiği sağlam ve her türlü aşırılıktan uzak BEŞER
PEYGAMBER tasavvurunu gözden geçirmek için yine O’nun sözlerine başvurmak gerekmektedir. Çünkü kendi yarattığı ve peygamber olarak gönderdiği kişileri O’ndan daha iyi tanıyan ve tanıtan hiç kimse olamaz. ALLAH TEALA ŞÖYLE BUYURMAKTADIR ;
” Muhammed, sadece bir resûldür / elçidir. Ondan önce de nice elçiler gelip geçmiştir ”
(Âl-i İmrân, 3/144)
” DEKİ ; Fesubhânallâh Ben beşer peygamberden başka bir şey miyim ? ”
(İsrâ, 17/93)
” DEKİ ;, Ben de tıpkı sizin gibi bir beşerim. Bana, ilâhınızın bir tek ilâh olduğu bildiriliyor. Artık kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa hemen iyi bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ortak etmesin ”
(Kehf, 18/110)
” Biz seni şahit, müjdeci, uyarıcı; ALLAH ‘ın izniyle O’na çağıran, etrafını aydınlatan bir kandil olarak gönderdik ”
(Ahzâb, 33/45–46)
” DEKİ ; Ben peygamberlerin ilki değilim; benim ve sizin başınıza gelecekleri bilmem; ben ancak bana vahyolunana uyarım; ben sadece apaçık bir uyarıcıyım ”
(Ahkâf, 46/9)
” DEKİ ; Doğrusu ben (kendi başıma) size ne zarar verme ne de fayda sağlama gücüne sahibim.
” DEKİ ; Gerçekten (bana bir kötülük dilerse) ALLAHa karşı beni kimse himaye edemez, O’ndan başka sığınacak kimse de bulamam.
Benimkisi yalnız ALLAH ’tan olanı, onun gönderdiklerini tebliğdir o kadar ”
(Cinn, 72/21–23)
” DEKİ ; Ben size, ALLAH’ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. BEN GAYBIDA BİLEMEM . Size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben, sadece bana vahyolunana uyarım. DEKİ ; Kör ile gören hiç bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz ? ”
(En’âm, 6/50)
” DEKİ ; Ben kendim için bile ALLAH dilemedikçe hiçbir şeye kadir değilim: Ne fayda sağlayabilirim, ne de gelecek bir zararı uzaklaştırabilirim. Şayet gaybı bilseydim elbette çok mal mülk elde ederdim, bana hiç fenalık da dokunmazdı. Ama ben iman edecek kimseler için sadece bir uyarıcı ve bir müjdeleyiciyim ” (A’râf, 7/188 )
” Ve seni başka değil, âlemlere bir rahmet olmak için gönderdik ”
(Enbiyâ, 21/107)
BU SON AYET’E ÖZELLİKLE DİKKAT ETMEK GEREKİR.Bu ayette ALLAH Teala ; Kur’an bütünlüğüne baktığımızda Peygamberimizin BİR BEŞER,BİR İNSAN OLARAK YARATILIŞINI DEĞİL RİSALETİNİ ELÇİLİĞİNİ ÖN PLANA çıkarmaktayken, en çok anlam kayması yapılan ayet budur.
ALEMLERE RAHMET OLAN ; onun yaratılışı değil; PEYGAMBERLİĞİDİR. Bu da PEYGAMBERİMİZİN ŞAHSINDAN ZİYADE risaletinin ön planda tutulması gerektiğini göstermektedir.
AYETLER GAYET AÇIK VE NET ;
Biz, YÜZÜ SUYU HÜRMETİNE KAİNATIN YARATILDIĞI, İNANILAN İNSANÜSTÜ BİR PEYGAMBERE DEĞİL …
tıpkı bizim gibi bir BEŞER olan (Keyf 110) ,
ve bu yüzden bize ÖRNEK gösterilen (Ahzab 21) ,
MELEK olmayan (Enam 50),
GAYBI bilmeyen (Araf 188 ),
yeri geldiğinde Rabbinden sert bir dille UYARILAN (Hakka 44),
tıpkı bizim gibi işlediği GÜNAHLARI için tevbe istiğfar etmesi istenen (Muhammed 19)
ama bütün bunların yanında BÜYÜK BİR AHLAK SAHİBİ OLAN (Kalem 4),
verdiği mesajın ulviliği neticesinde âlemlere rahmet olarak gönderilen (Enbiya 107)
ve her yeri bu risâlet nuru ile aydınlatan BEŞER BİR PEYGAMBERE İMAN ETMEKLE MÜKELLEFİZ!
Tüm bunlardan sonra ALLAH’ın dinininde başka unsurları İLAHLAŞTIRAN kavramlar “TEVHİDİ” zedelemektedir. Dinin övdüğü Peygamberler’i İLAHLAŞTIRMAK bunun en önemli örneğidir.
OYSAKİ AYET’İ KERİMEDE ;
O size melekleri ve Peygamberler’i Rabler edinmenizi emretmez. Siz Müslüman olduktan sonra, size kafir olmayı mı emredecek?
(Ali İmran suresi 80)
Kutsalı İLAHLAŞTIRMANIN bir hedefi de :
ALLAH dışındaki ilahların hiçbirini kabul etmeyen dindar kitleye, kutsallarını farkında olarak veya olmayarak İLAHLAŞTIRIP, zayıf oldukları yerden yaklaşmak suretiyle dini zedelemek. Yukarıda’da bahsettiğimiz üzere Hz. İsa gibi ALLAH’ın sevgili bir kuluna ilahlık makamının verilmesinin Hıristiyanlık dünyasındaki sonuçları ortadadır. Hz.İsa’nın kıstaslarındaki ” RESULLERİN İLAHLAŞTIRILMASI ” vehametinin amacı nedir ?
Eğer birileri “levlake hadisi”ni doğru kabul etmekteyse ;
“……… Resûlullah’a atfen:
Yaratılmışların en hayırlısı (Hayru’l-Beriyye) İbrahim peygamberdir ”
(K.S.4335 C.12 Akçağ, alıntısı Müslim 2369; Tirmizi 2349; Ebu Dâvud 4672 )
“……… Ubeydullah’tan; o da Said ibn Ebi Said el-Makburi’den işitmiştir ki, Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber’e
– İnsanların (Allah katında) en çok kerem ve ihsâna nâil olanı kimdir? diye soruldu.
Peygamber (S)
– “İnsanların en kerimi, en muttaki olanıdır” buyurdu.
Soranlar:
-Ey Allah’ın Peygamberi, biz Senden amel cihetiyle en kerim olanı sormuyoruz, dediler.
Bunun üzerine Peygamber:
– “İnsanların en kerimi Allah’ın Peygamberi Yusuf’tur………. “buyurdu.
(Buhâri, Kitâbu’l-Enbiy3a 48 C.7 S.3174 Ötüken 1987. )
Örneğini vermiş olduğumuz iki rivayetle birlikte düşünmelidir. Bu rivayetlerden Kur’an’la örtüşen şu rivayet daha sahih gözükmektedir;
” Resûlullah’a atfen: ” Peygamberlerden BİRİNİ DİĞERİNE ÜSTÜN TUTMAYIN ”
(K.S. 4346 C.12 Akçağ, alıntısı Ebu Dâvud, sünnet 14(466 )
KUR’AN’ı süslü kılıflarla duvarlara asıp, sadece ölüler için indirip anlamadan okuduğumuz müddetçe bu ve benzeri “RİVAYET KÜLTÜRÜNÜ TABULAŞTIRMA” etkisinde kalındığı müddetçe, bu sıkıntılı kavram kargaşası aşılmayacaktır.
Bugün insanlar Hz. Resul’e KUR’AN bütünlüğüne uymayan sözlere İMAN ETME boyutunda benimsemektedirler.
Hz.Resul’e isnad edilen kılları, hırkaları görmek için birbirini ezmektedirler.
İnsanlar Hz.Resul’ün işaret ettiği noktaya değil, işaret parmağına odaklanarak, ŞEKİLE bağlanmaktadırlar.
Onun ashabı “ONA RABBE TARAFINDAN VERİLEN VAHYE İMAN ETTİ”, O’nun “ÜSTÜN AHLAKINI” benimseyerek adaletten ve TEVHİD’den ödün vermediler.
O vefat ettiğinde kabri başında medet ummadılar, çünkü O’nun asıl yuvasına gittiğini bildiklerinden ve YAŞAYAN HAYATA YAŞAYAN KUR’AN ışığında baktıklarından yürümeye devam ettiler.
VE BİLDİLERKİ ;
“Kim ALLAH’a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, ALLAH’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddîklarla, şehidlerle ve iyi kimselerle birliktedirler. BUNLAR NE GÜZEL ARKADAŞTIR (NİSA SURESİ 69)
VE ALLAH’IN EN SAHİH SÖZÜ KUR’AN ŞÖYLE DEMEKTEDİR;
“ALLAH’a ve peygamberlerine iman edenler ve onlardan hiçbirini diğerlerinden ayırmayanlara gelince, işte onlara ALLAH mükâfatlarını verecektir. ALLAH, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.”
NİSA SURESİ 152 …
* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.