Spotify’da dinlemek için buraya tıklayabilirsiniz…
Yine ortalığı yıkan bir ambulans sireniyle kafeden dışarıya çıktım ve neler oluyor yine diye merak ve endişe içinde göz gezdirdim etrafta… Zira bu cadde en işlek, yoğun ve trafiği de bir o kadar berbat bir mevki idi ki hemen hemen her gün en az bir kaza oluyordu…
Arkadaşım Semra da hemen kafenin üzerinde, aynı apartmanda oturuyordu… Yanıma her gelişinde muhabbetimiz muhakkak bu caddenin yoğunluğuna, Semra’nın artık bu insan, ses, egsoz, kaza… kirliliğinden gına getirdiğine gelirdi… “Panik atak rahatsızlığım da olduğundan her bir acı fren sesinde dışarıya fırlıyor ve gerçekten de çok korkuyordum ilk zamanlar ama yıllar geçtikçe buna da alıştım, korkum azaldı, artık neredeyse duymaz hale geldim” demişti de cidden geçen hafta ambulansın sirenler eşliğinde yan komşuyu (Semra’nın kankası Ayşe teyzeyi) almaya geldiğinde hiç ruhu bile duymamıştı Semra’nın da daha sonra Ayşe teyze ona gönül koymuştu….
Üzülmüştü Semra da üzülmesine ama hiç dikkatini çekmez olmuştu bu karmaşa artık zira hayata tutunabilmek ve devam edebilmek için en kolay yol boyun eğmekti… Ben de saşırıyordum öyle bir yerdeki yaşama; kaldı ki iş için orada olduğum saatlerde dahi beni yoruyordu ve kafenin yerini değiştirmek istesem de bu iş için biçilmiş kaftandı bu yer ne yazık ki…
İki gün önce bir kaza oldu belliydi yine fren ve insan seslerinden ama ben işte yalnız ve yoğun olduğum için bir şey görememiştim… İş sakinleyince de dışarı çıkınca balkonda Semra’nın etrafa merakla bakındığını görünce sordum…:” Neye bakıyorsun, ne oldu yarım saat önce Semra?” diye. O da bana “yarım saat önce ne oldu bilmiyorum da ben Ali’ye bakınıyorum, hâlâ gelmedi eve yemek hazırlamıştım…” diyordu…
Bu belirsizliğin üzerinden fazla geçmemişti ki Semra canhıraş bir şekilde koşarak bana geldi, birşey sormak ve almak için ve aynı hızla çağırdığım taksiyle hastahaneye gitti… Meğer beklediğimiz Alicikmiş o kazayı yapan ve apar topar ambulansla kaldırılan; aramislardi Semrayı… Duyduğumda tüm duygularım ve düşüncelerim birbirine karışmıştı ancak Semra için güçlü kalmak ve görünmek zorundaydım… Taksi gelene kadar onu sakinleştirip, olumlu durumları hatırlatarak ona destek versem de içim içimi yiyordu yine de…. Gitti sonra… Gönderdim onu taksiyle ama kalbim de onunla gitti…
Yardımcı arkadaşım gelir gelmez kafeyi ona emanet ederek ben hemen arkasından gittim elbette ama onları bulduğumda Semra bitmişti ve panik atağı tutmuştu, tam zamanında yetişmiştim ona öylece… Eşi de yoktu, şehir dışındaydı ve o bir de onun kaygısını yaşıyordu… Onunla ilgilenip de toparlanmasından sonra doktoru arayıp buldum ve şükürler olsun ki hayatî bir durum olmadığını ama bacak ve kolda kırıklar olduğunu öğrendim… Sonrasında da Aliciğin yanında kalarak sohbet ederek, onların neşesinin yerine gelmesi ve korkularının dağılması için vakit geçirdim… Daha iyilerdi çok şükür ama bu korku ikisine de uzun süre sirâyet edecek gibiydi… Herkes çok üzgündü ama durumun geçici oluşu da yüreklere su serpiyordu… Onlara bakarken, durumlarını gözlemlerken bir taraftan da Semra bana yakınıp duruyor, kendi haline hayıflanıyordu!…: ” Neden duymadım sanki, çıkıp da bakmadım, her sese tepki verirken ne oldu da bu umurunda olması vb vs…” kendini suçlayıp duruyordu…
Semra böyle konuşurken psikoloji deneylerinden ‘suyu hafif hafif çaktırmadan ısıtılan, yavaş yavaş ölüme doğru giderken tepkisizleşen ve artık zıplamaz olan, faunusun içindeki kurbağa’ aklıma geldi!!!…
Bu dünya hayatımız da bundan ibaret değil miydi ki zaten?!… Bir büyük faunusun içinde, her şeye yavaş yavaş alıştırılan ve boyun eğdirilen ve bir süre sonra da tepkisizleşerek sıradan robotlar haline gelerek, sonunu bekleyen kurbağalar değil miyiz hepimiz de?!… Kurbağa Truman’lar… İzlediniz mi o filmi; Truman Show… Tam da bu halimizi çok açık seçik bir şekilde önümüze koymuştu ya hani; kaçımız idrak etti, kaçımız ders çıkardı ve kaçımız bir değişikliğe gitti hayatlarımızda o filmden sonra zira ben de şimşekler çakmış ve düşünsel dünyamda ciddi kırılmalar olmuştu…
Hayat işte bir şekilde geçip gidiyor gitmesine de önemli olanı yitip bitmemesi, tüketmemesi aksine değer katarak ve bahâsını arttırarak ilerlemesi, insanı yücelterek ve geliştirerek yol alması değil midir?!… Öyledir elbette der gibiyiz her birimiz de… O halde?!… O halde ne bekliyoruz hâlâ?!… Suyumuz iyice kaynamadan harekete geçelim mi?!… Ancak hareketin olduğu yerden doğar bereket de…
Kalalım sağlıcakla, afiyetle ve selametle…
Sevgiyle Suyunu Serin Tutanlar…
Peri’han Taşdemir Taylı…????☀️????
Farkındalık…
Hakikat…
Uyanış…
Bilinç…
Seçim…
İyilik…
Yol…
Ol…
…
..
* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.