Şartsız Sevgi
Yazan arkadaşlar, yazmaya nasıl başlarlar bilmiyorum, fakat benim yazıyı yazmam için aklımdan spot bir cümle geçmesi gerekiyor, o cümle zihin dünyama gelmediği sürece, yazıyı çıkartamıyorum. Bazen müsait olmadığım anlarda böyle onlarca spot cümle düşüyor aklıma, otursam şimdi kaç yazı çıkar dediğim anlar oluyor. Yazmak için oturunca ise sayfa bana, ben sayfaya bakar duruma geçiriyorum… ‘Bu yazımın konusu ne olsun diye düşünürken’ yaşadıklarım da böyle oldu.
Bazen aklıma gelen her spot cümlenin altına iki satır karalayıp spot cümleler yazısı yazsam nasıl olur derken, okuyucu, ‘bir delinin hatıra defteri’ni okur gibi hissedebilir deyip vazgeçiyorum. Sonuçta delinin aklından geçen o cümleleri döktürten olaylar, deliye özel olabilir diyerek…
Geçen yazımı okuyanlar hatırlayacaklar, sevgi üzerine yazmıştım. Son zamanlarda yaşadıklarım, gelen danışmanlardan dinlediklerim sevgi üzerine daha bir düşündürüyor. Gary Champmen’ın ‘Sevginin Beş Dili’ kitabını okuyan var mıdır bilmiyorum. Orada sevgi dillerimizden bahseder ve der ki; “Eğer sevgi dilleriniz eşiniz, partneriniz yada sevdikleriniz ile uyuşmuyor ise, sevilmediğinizi zannedip mutsuz olabilirsiniz.” O yüzden sevdiklerimizin sevgi dilini keşfetmek önemlidir. Sevdiğimizin sevgi dilini keşfederken, kendimizinkini de bilmek önemlidir.
Sevgi dillerimizi bilmenin önemi kadar, sevginin şartlı olmadığını da bilmek gerekir.
Şartlı sevgi; sevgi değil, pazarlıktır.
Günümüz ilişkilerine bakınca şartlı sevgiyi çok fazla görüyoruz. Sadece çift ilişkilerinde değil, ikili ilişkilerde, hatta kendimiz ile ilişkiniz de bile şartlar koyuyoruz. “Başarılı olursa, yakışıklı olursa, standart beden ölçülerine sahip ise, zengin ise, kariyeri sahibi ise, dediğinizi yapıyor ise vb..” örnekleri çoğaltabiliriz… Bu şartlar sağlanmıyor ise seviyorum, ölüyorum, denilen sevgiler bitiyor. Şartlı başlayan sevgi, şartlar sağlanmayınca ömürlük olmuyor.
Çift ilişkilerinde şartlar sağlanmayınca biten ilişkiler, aile ve çocuk arasında olduğunda çok daha sıkıntılı sonuçlar doğuyor. Baba sevgisi genel olarak şartlı sevgidir çünkü babalık sevgisi sonradan edinilen bir sevgidir. Anne sevgisi fıtrî. Fakat günümüzde karışan roller, bunu da değiştirdi sanki… Anne baba farkı olmadan çocuklarmızı şartlı sever hale geldik. “Onu yaparsan, bunu başarırsan, sözümü dinlersen vb.” şartlar koyuyoruz önlerine sonra da duruma göre sevgi gösteriyor yada göstermiyoruz. Sevgisizlik ile cezalandırıyoruz bir nevi.
Her canlı sevgi ihtiyacı ile doğar. Sevgi ihtiyacı karşılanmayan insanın hayat damarları kurur.
1944 yılında yapılan bir deneyde, yeni doğan 40 bebek üzerinde deney yapılmıştır. Bebekler iki gruba ayrılmış, ilk 20’sine tüm fiziki ihtiyaçları ile birlikte gerekli olan ilgi ve sevgi de verilmiş, diğer 20’sinin ise sadece fiziksel şartları sağlanmış, yedirilmiş, temizlenmiş, ortamları temiz sıcak tutulmuş ama asla göz temasında bulunulmamış, iletişime geçilmemiş, ihtiyaçları karşılama dışında, dokunma sevgi ihtiyaçları görülmemiştir. Dört ay sonra, bu bebeklerin ağlamaktan, ilgi çekmeye çalışmaktan vazgeçtikleri ve ölmeye başladıkları görülmüştür. Daha çok kayıp vermemek adına deney sonlandırılmış bebekler normal aile ortamlarına teslim edilmiş, normal aile ortamına dönmüşlerdir fakat çok acıdır ki, geriye kalan bebekler de ölmüştür.
Sevgi ihtiyacı karşılanmayan her canlı ruhsal olarak göçüyor. Yaşam gayesi kalmıyor. Günümüz de yaşayan ama o bebekler gibi sevgiye ilgiye muhtaç öyle çok çocuk, yetişkin var ki. Bir gram sevgi görmek için dilenen, o sevgiyi göreceğini düşündüğü, ciğeri peş para etmezlerin peşinde koşan, o sevgiyi bulurum umudu ile her dala konan, hayatını bir parça sevgi için harcayan…
Ailelerin bir çoğu bebek sahibi olmak istediklerinde, doğacak çocuğun maddi kaygısını taşıyor, ihtiyaçlarını karşılayabilir miyim, istediği okullarda okutabilir miyim, bunu yapabilir miyim? Oysa ilk kaygımız çocuğumu yeterince sevecek miyim, onu hayata manen güçlü bir çocuk olarak yetiştirebilecek miyim, nefesim yettiğince çocuğumun yanında olabilecek miyim, onunla sağlam bağlar kurabilecek miyim kaygısı olmalıdır. (Burada çocuk benmerkezci bir yaşam demiyorum, sakın yanlış anlaşılmasın, çünkü bu tarz yaşamda ciddi sorunları beraberinde getiriyor.)
Sözün kısası; kimi severseniz sevin, hesabî sevmeyin. Hele de çocuklarınızı hiç hesabî sevmeyin. Sevgi hesabî değil, hasbîdir. Hesabî olan sevgi ticarete girer, alınır satılır…
Sevginiz hasbî, gününüz, ömrünüz sevgi ile dolu olsun…
Yeşim Mızrak Gemici
* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.
“Sevgi hesabî değil hasbidir…!” Yüreğine sağlık canım, kalemine kuvvet…🙏🙏🙏
Teşekkür ederim Perihan ‘cım🥰
Elbette sevgi insanın içinden gelen ve onu gösterbildigimiz ölçüde belli eden kişileriz. Sevdiklerimizi korumak isteriz. Çocuklarımızı ele alalım. Küçüklüklerinde en önemli ihtiyaçları olan maddi manevi olarak ilgilenmektir.
Saglıklı olsunlar diye elimizden geleni yaparız. Emzirmekten tut da yemeye başladıklarında neyi nasıl yedirirsek hem doyar hem saglıklı olur diye en zor durumlarda bile çaba gösterir ugraşırız. Yemeyiz yedirir giymeyiz giydiririz. Neredeyse kendimiz yokuzdur. Neden çünkü çocuk dedigimiz küçük insan hem sevgiye hem ilgiye hem de beslenmeye yani ihtiyaçlarının karşılanmasına ihtiyacı vardır.
Sevgimiz de, itidalli olmalı, kendimizden vazgeçerek, sevdiklerimize verdiğimiz sevgi bir süre sonra bizi tüketir, dolaylı olarak da sevdiklerimizi.
Her canlı sevgi ihtiyacı ile doğar. Sevgi ihtiyacı karşılanmayan insanın hayat damarları kurur.
Çok özel ve güzel bir yazı çok değerli kaleminize sağlık:)
Çok teşekkür ederim ☺️