Düş/ün/ce ile An/la/m/ak…
Hakikatin bütünlüğü ve kudreti…
Ve
İnsanın bölünmüşlüğü ve acziyeti…
İnsan, esasında muhteşem bir tasarım ki donanımı ve kapasitesi ile çok üst düzey bir seviyede olabilir iken , kapasitenin farkında ve idrakinde ol/a/mayış , ilkel yatkınlıklar( hayatı ye-iç-yat-kalk-eğlen olarak algılamak…) , verilen işlemciyi (akılı ,duygu ve sezgileri) doğru kulan/a/mamak , donanımını her farklı şekilde israf ederek tüketmek sonucunda da ne yazık ki olabileceği ideal halin çok daha altında , vasat, basit ve sıradan bir hayat süren varlık halinde yaşamını sürdürmektedir …
Bu hayatında da hakikate değer biçmekte ve kendisinin ulaştığı doğru veya gerçekleri de hakikat olarak nitelemesi sonucunda , yanılmaya mahkum bir varlıktır ki bunu bazen bilim, bazen din bazen de tabuları ile yapmaktadır…
Her insan kendi edinimleri, yetenekleri, akılı ve akıl yürütme şekili , melekeleri, ilgi ve uzmanlık alanı, inancı ve imanı, mizaç yapısı, algı şekili, aile ve çevre/okul/iş yapısı vb haller sonucunda kendinde biriktirdiği bilgiyi işleyerek , yine kendince bir bilinç oluşturur ve onu da ” doğru/gerçek” kabul ederek hayatına katar … Buraya kadar aslında çok da sıkıntı yoktur zira herkes kendince bir hayat yaşar , yaşamalıdır da…
Amma ve lakin insanın kendisi için kabul ettiği ve karar kıldığı doğrularını ” salt tek doğru ve dahi hakikat!!!” olarak algılamaya başlaması ve bunu böylece diğerlerine dayatması, sıkıntının başlangıcı olmaktadır ki süregiden zaman içerisinde bu durumun nasıl da ciddi sorunları beraberinde getirdiğini hepimiz gözlemlemekteyiz ve tecrübe etmekteyiz …
Bu hallerin 30 belki 35’li yaşlara kadar sürmesini yaş ,ruh ve akıl olgunluğu açısından normal kabul etsek ve tahammül göstersek dahi , bu yaşlardan hele de 40’lardan sonra onaylamak için artık insanın sabırı azalıyor, maalesef.
40’larına ulaşmış insandan çok daha fazla sorgulamasını, düşünmesini, akletmesini, değişmesini, gelişmesini ve dahi olgunlaşmasını beklemeliyiz,en başta da kendimizin …
Kendi hakim olduğumuz , bildiğimiz , gördüğümüz, duyduğumuz…tek bir açıdan hakikatin kendisine vakıf olmanın imkansızlığını anladığımız zaman belki çok daha hoş görülü ve tahammülkâr olabiliriz…
Hiç bir gerçek/kişi , sadece kendi yanından hakikati kavrayamaz …
Hiç bir uzmanlık dalı da kendi başına hakikati izah edemez…
Bu meyanda ne kadar çok farklı alanlarda okursak okuyalım, bilirsek bilelim, uzmanlaşıp ilerleyelim…çok şey bilebilir ve tecrübe edebiliriz ama hakikati bütüncül olarak kavrayamayız buna en başta Yaradan ve yaratılış da dahildir … Zira insan ,diğer tüm varlıklar gibi bölünmüş ve edindiği kadarını açığa çıkarabilen aciz bir varlıktır …
O halde…
Sürekli birbirimizi dışlayıcı, ötekileştirici, üstünlük taslayıcı veya aşağılayıcı, tekfir edici ,kınayıcı vb vs tavırlara girmek bana göre en ilkel ve bağnaz, hatta şahsiyetin (ahlaki,zihinsel ve duygusal boyutları ile) tam oturmamasından kaynaklı hallerdir…
Gelin el ele, kol kola, yürek yüreğe vererek insanlığımızı da hayatımızı da arttıralım …
Verelim, alalım, paylaşalım ve bütünleşerek ilerleyelim… Ancak böylece varlığımızı anlamlı ve değerli kılabiliriz … Hiç kimsenin kendini Yaratıcı veya Onun seçilmişi gibi görmesine gerek var mı!? Hepimiz biriz, eşitiz,aynıyız….Yoktur kimsenin kimseden farkı ve dahi üstünlüğü… Tek fark var ; o da güzel ahlakımız … İşte bu konuda yarışanlardan olalım ki rekabetin en güzel ve hayırlı hali de böylesi olsa gerektir…
Kalalım selametle ve sağlıcakla dostlar…
Peri’han Taşdemir Taylı
🌹🌹🙏☺️🙏🌹🌹
* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.