Toplumun MUCİZE diye bildiği ama Kur’an’ın ‘AYET’ dediği konu-kavram, gerçekten de zor bir kavram… Üzerinde çokça çalışmaların yapıldığı ve çokça sözün söylendiği bir kavram…
Allah’ın çok yönlü kullandığı, aktardığı kavramlardan bir tanesidir. Bu anlamda anlaşılması zor ama imkânsız değildir.
Kavramsal anlamda ‘Ayet’ konusunda; ne yazık ki ilim ehli kesiminde çokça zorlama yorumlar yapılmış ve bu durum ne yazık ki yeni karışıklıklardan başka bir şey ortaya çıkarmamıştır…
Bizler Kur’an talebesiyiz, dinimizi elbette Kur’an’dan öğrenmeliyiz ve de kavramları Kur’an bütünlüğü üzerinde okumaya gayret edip, kavramların anlamlarını da yine Kur’an’dan öğreniyoruz… Yaptığımız bu çalışma da bunun şahididir.
Bu gün, ‘AYET’ kavramı konusunda bunca zorlanmanın, zorlama yorumlar yapılmasının asıl nedeni ‘Ayet nedir?’ sorusuna tam olarak cevap bulunamamış olmasıdır. Yani bizim dilimizde ‘Ayet’ kavramının anlam olarak neye karşılık geldiğini bulamayışımızdandır.
Kavramların kullanım şekilleri ve yerleri çok önemlidir. Bize düşen de bunları Kur’an’dan bakıp, öğrenip aynı şekilde kullanmamızdır. Aksi halde Nisa 46’da geçen yuharrifunel kelime an mevadııhi ayetinin muhatabı oluruz ki bu durum çok acı vericidir…
Ayet kavramının yanlış anlaşılmasının bir diğer sebebi de bir diğer Kur’anî kavram olan S,N,N/SÜNNET kavramıdır. Çünkü ayet için yapılan tanımlar genelde sünnet-sünnetullah üzerinden yapılmış…
En önemlisi de sünnet kavramına yanlış bir anlam verilmesi ya da kavramın yerinde kullanılmamasıdır.
Bize düşen; Allah bir kavramı nerede nasıl kullanmışsa, onu Kur’an’dan bulup, Allah’ın razı olacağı şekilde yani; Allah o kavramı nerede ve nasıl kullanmış ise o şekilde kullanmaktır, anlamaktır, aktarmaktır.
Onun için sünnet kavramına doğru anlam verebilirsek, ayet kavramı daha anlaşılır olacaktır.
Kur’an’da sünnet kavramına baktığımız zaman; Yasalı bir ilişki görüyoruz…
Toplumda ise sünnetullah; Allah’ın tabiata koyduğu değişmez fiziki yasalar gibi algılanıyor. Yani yağmurun yağması, güneşin doğudan doğması gibi…
Oysa Kur’an’da ‘Sünnetullah’ fizik yasaları olarak hiç geçmez…
Kur’an’da sünnetullah; Allah’ın ezelden beri insan ile ilişkisindeki değişmez prensibi olarak geçer.
Yani Allah, insanın iradesini kullanması sonucu girdiği istikameti, onun bunun hatırına ya da durduk yere geri çevirip doğru istikamete koymaz. İşte sünnetullah dediğimiz şey budur ve Allah’ın bu sünnetinde (GİDİŞATINDA) bir değişme olmaz…
Yani Allah dün öyle yaptı, bu gün de böyle yapmaz… İstikamet üzeredir.
Mümin suresi 83-84-85. Ayetlere baktığımız zaman sünnetullahın doğa yasaları değil, iradeli eylemleri ile yaptıkları sonucunda hak ettikleri olduğunu görüyoruz…
Dolayısıyla sünnet-sünnetullah üzerinden ‘Ayet’ kavramı için yapılan yorum ve tanımlamalar TUTARLI değildir.
Kur’an’da AYET kavramı, birden çok şekilde karşımıza çıkmakta.
Bazen tüm insanlığa hitaben,
Bazen belli biz zümreye hitabet,
Bazen de kişiye has, müjde olarak gelmektedir.
Bir nişane, bir peygamberlik delili olarak kullanıyor, sunuyor…
Yine bir bütün olarak baktığımız zaman AYET Allah’ın meydan okuması gibi de duruyor.
Yani ‘Ayet nedir?’ diye baktığımız zaman; tekrarlanma ihtimali olmayan şey olarak karşımıza çıkıyor.
Öyle bir şey ki; insanın sözünün bitiriyor,
Öyle bir şey ki; ölmüş insanın üzerine bir parça et koyarak diriltiyor,
Öyle bir şey ki; yılana dönüşen bir asa oluyor,
Öyle bir şey ki; gökten inen bir sofra oluyor,
Öyle bir şey ki; bir anne ve bir oğul oluyor,
Bazen de bir cümlecik,
Bazen de yağmurun toprak ile buluşması sonucunda yeşeren bir bitki oluyor.
Birkaç örnek verecek olursak
Ali imran 41
قَالَ رَبِّ اجْعَلْ لِي آيَةً ۖ قَالَ آيَتُكَ أَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلَاثَةَ أَيَّامٍ إِلَّا رَمْزًا ۗ وَاذْكُرْ رَبَّكَ كَثِيرًا وَسَبِّحْ بِالْعَشِيِّ وَالْإِبْكَارِ
Zekeriyya dedi: “Rabbim, bana bir AYET ver.” Allah buyurdu: “Sana AYETİN şudur: “İnsanlarla üç gün, işaretleşme dışında konuşmayacaksın. Rabbini çok an. Akşam-sabah tespih et.”
Zekeriya as. Rabbimizden bir ayet (olan-olağan) istiyor ve Rabbimizde ona ayet olarak üç günlüğüne konuşma yetisini kendisinden alıyor. Yani Zekeriya as. göründüğü gibi istese de konuşamıyor… Yani bir müdahale söz konusu…
Siz buna ilahi bir dokunuş ya da Allah’ın hayata müdahilliği de diyebilirsiniz.
Yine bir başka ayet olan Nahl 65 de
وَاللَّهُ أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ
Allah, gökten bir su indirdi de onunla, ölümünden sonra yeryüzüne hayat verdi. Kuşkusuz, bunda kulak verip dinleyen bir topluluk için mutlaka bir AYET vardır.
Bu ayetlerde gözle görünür bir şeyden bahsediyor. Bunları birer cümlecik gibi görmek ayeti doğru okumamak olsa gerek. Görülüyor ki Allah burada OLAN bir şeyden, bir yeniden doğmadan bahsediyor.
Yide İsra 59 da
وَمَا مَنَعَنَا أَنْ نُرْسِلَ بِالْآيَاتِ إِلَّا أَنْ كَذَّبَ بِهَا الْأَوَّلُونَ ۚ وَآتَيْنَا ثَمُودَ النَّاقَةَ مُبْصِرَةً فَظَلَمُوا بِهَا ۚ وَمَا نُرْسِلُ بِالْآيَاتِ إِلَّا تَخْوِيفًا
Bizi, AYETLER göstermekten alıkoyan, daha öncekilerin onları yalanlamış olmasından başka bir şey değildir. Semûd kavmine o dişi deveyi açık bir AYET olarak verdik de onunla kendilerine zulmettiler. Biz, AYETLERİ (olguları) yalnız korkutup sindirmek için göndeririz.
Ali İmran 73
وَإِلَىٰ ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا ۗ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ قَدْ جَاءَتْكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ ۖ هَٰذِهِ نَاقَةُ اللَّهِ لَكُمْ آيَةً ۖ فَذَرُوهَا تَأْكُلْ فِي أَرْضِ اللَّهِ ۖ وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Semud´a da kardeşleri Salih´i gönderdik. Dedi ki: “Ey toplumum! Allah´a kulluk edin. Sizin O´ndan başka ilahınız yok. Size Rabbinizden apaçık bir AYET gelmiştir. İşte şu, Allah´ın DEVESİ. Sizin için bir AYET. Rahat bırakın onu, Allah´ın toprağında otlasın. Kötü bir niyetle dokunmayın ona. Yoksa korkunç bir azap yakalar sizi.”
Buradaki ayetleri Kur’an cümleciği şeklinde alırsak baştan yanılmış oluruz. Burada Allah’ın Ayet dediği şey gözle görünen, elle tutulan canlı, kanlı bir DEVE…
Ve birilerinin de dediği gibi bir hikâye asla değil…
أَوْ كَالَّذِي مَرَّ عَلَىٰ قَرْيَةٍ وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَىٰ عُرُوشِهَا قَالَ أَنَّىٰ يُحْيِي هَٰذِهِ اللَّهُ بَعْدَ مَوْتِهَا ۖ فَأَمَاتَهُ اللَّهُ مِائَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهُ ۖ قَالَ كَمْ لَبِثْتَ ۖ قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ ۖ قَالَ بَلْ لَبِثْتَ مِائَةَ عَامٍ فَانْظُرْ إِلَىٰ طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمْ يَتَسَنَّهْ ۖ وَانْظُرْ إِلَىٰ حِمَارِكَ وَلِنَجْعَلَكَ آيَةً لِلنَّاسِ ۖ وَانْظُرْ إِلَى الْعِظَامِ كَيْفَ نُنْشِزُهَا ثُمَّ نَكْسُوهَا لَحْمًا ۚ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ قَالَ أَعْلَمُ أَنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Ya şu kişi gibisini görmedin mi? Çatıları çökmüş, duvarları-damları yere inmiş bir kente uğramıştı da şöyle demişti: “Allah şurayı ölümünden sonra nasıl hayata kavuşturacak?” Bunun üzerine Allah, o kişiyi yüz yıllık bir süre için öldürmüş, sonra diriltmişti. “Ne kadar bekledin?” demişti, “Bir gün veya günün bir kısmı kadar bekledim.” dedi. “Hayır, dedi, aksine sen, yüz yıl kaldın. Yiyeceğine, içeceğine bak! Henüz bozulmamış. Eşeğine bak! Seni insanlara bir ibret yapalım diyedir bu. Kemiklere bak, nasıl yerli yerince düzenliyoruz onları ve sonra et giydiriyoruz onlara.” İş kendisi için açıklık kazanınca şöyle dedi o. “Allah´ın her şeye kadir olduğunu biliyorum.”
Bunun gibi daha nice ayet var. Tüm AYETLERİ (olanları) GÖRSELER de onlara inanmazlar, diye başlayan birçok ayet… Bu gibi ayetleri, düz metin olarak görmek; ne yazık ki ayetlere doğru BAKMAMAKTIR…
Kur’an, görünür olan ve kendisinden sonuç çıkarılan şeylere AYET (olan) diyor… Ayet kavramını doğru anlamak ve kullanmak duasıyla…
Vesselam,
Nedim KURT
* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.