İslam tarihi boyunca Meleklerin mahiyeti hakkında hiçbir zaman hem fikir olunmamıştır. Melekler maddi varlık mıdır yoksa metafor mudur bir türlü açığa çıkmamıştır. Muhtemelen de kıyamete kadar da netleşmeyecektir. Bu durumda yapılacak en mantıklı düşünce herkesin inancına ve melek algısına saygı duymak olacaktır.
Meleklerin yapıları hakkında ciddi tartışmalar yerine melekler ile Rabbimizin bize ne anlattığı konusunda yoğunlaşmak daha mantıklı olacaktır diye düşünüyorum. Meselenin göreceli bölümünden ziyade konunun ana fikrini hedef almalıyız.
Bir görüşe göre melekler Allah’ın güçleri. Başka bir görüşe göre ise melekler Allah’ın emrinde olan görevlilerdir. Ama sonuç olarak melekler ister Allah’ın güçleri olsun ister hizmetkarları olsun Rabbimizin emrindedir. En önemlisi meleklerin yeryüzündeki tezahürleri her zaman insanlığın hayrı ve yararı için olmuştur. Kimi zaman helak şeklinde zuhur etse de doğru düzgün insanların hayrı için olmuştur. Allah meleklere iman edilmesini de imanın şartları arasına almıştır.
‘’Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü’minler de. Tümü, Allah’a, meleklerine, Kitaplarına ve elçilerine inandı. “O’nun elçileri arasında hiç birini ayırdetmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı (dileriz). Varış ancak Sana’dır” dediler. (BAKARA SURESİ / 285)
‘’Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler. İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır. ‘’ (BAKARA SURESİ / 177)
Ayrıca meleklerin yeryüzündeki tezahürleri her zaman müminlerin hayrına olmuştur.
‘’Sen mü’minlere: “Rabbinizin size meleklerden indirilmiş üç bin kişiyle yardım-iletmesi size yetmez mi?” diyordun.’’ (AL-İ İMRAN SURESİ / 124)
‘’Evet, eğer sabrederseniz, sakınırsanız ve onlar da aniden üstünüze çullanıverirlerse, Rabbiniz size meleklerden nişanlı beş bin kişiyle yardım ulaştıracaktır. ‘’ (AL-İ İMRAN SURESİ / 125)
‘’Siz Rabbinizden yardım taleb ediyordunuz, O da: “Şüphesiz ben size birbiri ardınca bin melek ile yardım ediciyim” diye cevap vermişti. ‘’ (ENFAL SURESİ / 9)
Kur’an’da melekler konulu ayetleri incelersek asla meleklerin olumsuz bir izlenim bırakmadığını aksine Rabbimizin kudretinin yeryüzündeki tezahürleri olarak karşımıza çıkmaktadır… Bu eksende düşünürken bir konu var ki kaideyi bozan bir istisna gibi karşımıza çıkmaktadır.
Her zaman olumlu bir anlam içeren melekler ne hikmetse bir ayet de kötülük yapan insanlara kötülük öğreten bir şekilde karşımıza çıkmaktadır(!?)
‘’ ve onlar tutup Süleyman’ın yöntemi sırasında (o dönemin) şeytanlarının uydurduğu yalan ve desiselerin peşine takıldılar. Oysa ki Süleyman küfre sapıp nankörlük yapmadı, aksine o(na düzen kuran) şeytanlar küfre sapıp nankörlük yaptılar: insanlara sihri öğrettiler. Yine (Medine Yahudileri) Babilli iki güç sahibine; Harut ve Marut’a verileni izlediklerini (iddia ettiler). Oysa o ikisi “Baksanıza biz (Babil esaretiyle) sınanmaktayız, sakın küfre sapma(yın)!” demedikçe hiç kimseye bir şey öğretmiyorlardı. Fakat (Babil’deki düzenbazlar) bu ikiliden kişi ile eşinin arasını açacak şeyler öğreniyorlardı. Ne var ki o (Babilli düzenbazlar), Allah’ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezlerdi; ama yine de zarar verip yarar sağlamayan şeyler öğreniyorlardı. Doğrusu onlar, bu türden bir alışverişe giren kimsenin ahirette eli boş kalacağını çok iyi biliyorlardı. Kişiliklerini sattıkları şey ne fenadır; keşke bunu olsun bilebilselerdi. (BAKARA SURESİ 102)
Üstteki şekilde meallendirilen ve günümüze kadar gelen bu anlayışa göre Allah’ın yada meleklerin insanlara sihir/büyü/fitne öğrettiği gibi bir mantık çıkmaktadır. Diğer bir ifade ile Allah yasakladığı bir şeyi insanlara öğretiyor(!?)
Kur’an’da çelişki olmayacağına göre buradaki Harut ve Marut’un kimliği hakkında bir problem ortaya çıkıyor. Konu ile yapılan araştırmalar sonucunda söz konusu kavramın yanlış meallendirilmesi sonucu bu şekilde tarihi bir hata yapılmış olması oldukça muhtemeldir.
Reşid Rıza konuya şöyle açıklama getirir: Bazıları âyetin orijinalinde geçen el-melekeyn kelimesini el-melikeyn şeklinde okurlar. Bu durumda Hârût ve Mârût ile, “iki melik” [kral] kasdedilmiş olur. Bazıları da el-melekeyn şeklinde okur. Bu ise, “iki melek”anlamına gelir. Müfessirlerin çoğu melekeyn olarak ifade(kıraat) etmiş yani iki melek, Kimileri de melikeyn yani iki melik/kral/padişah olarak(kıraat) ifade etmiştir. Ama hangi okumanın doğru olacağını Kur’an bütünlüğü içinde aramak gerekmektedir.
Kur’an’a göre meleklerin insanlarla birlikte yaşaması ve insanlarla diyolağa girmesi olacak şey değildir. Diğer melek anlayışına göre zaten melekler Allah’ın güçleri olduğundan buradaki anlamın melekler diye okunması zannımızca yanlıştır. Ama melikeyn/2 kral olarak okumak vahye daha uygun olacaktır diye düşünüyorum. Sonuç olarak Bakara 102. ayetten anlayacağımız şöyle olacaktır,
‘ve onlar tutup Süleyman’ın yöntemi sırasında (o dönemin) şeytanlarının uydurduğu yalan ve desiselerin peşine takıldılar. Oysa ki Süleyman küfre sapıp nankörlük yapmadı, aksine o(na düzen kuran) şeytanlar küfre sapıp nankörlük yaptılar: insanlara sihri öğrettiler. Yine (Medine Yahudileri) Babilli iki güç sahibine; Harut ve Marut’a verileni izlediklerini (iddia ettiler). Oysa o ikisi “Baksanıza biz (Babil esaretiyle) sınanmaktayız, sakın küfre sapma(yın)!” demedikçe hiç kimseye bir şey öğretmiyorlardı. Fakat (Babil’deki düzenbazlar) bu ikiliden kişi ile eşinin arasını açacak şeyler öğreniyorlardı. Ne var ki o (Babilli düzenbazlar), Allah’ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezlerdi; ama yine de zarar verip yarar sağlamayan şeyler öğreniyorlardı. Doğrusu onlar, bu türden bir alışverişe giren kimsenin ahirette eli boş kalacağını çok iyi biliyorlardı. Kişiliklerini sattıkları şey ne fenadır; keşke bunu olsun bilebilselerdi.’.’’ (bakara 102)
Süleyman peygamberin hükümdarlığı sırasında yaşayanlar , o dönemdeki azdırıcılar/saptırıcılar(şeytanlar) Süleyman nebi hakkındaki iftiralara inandılar. Çünkü o azdırıcılar sihiri biliyordu yani bir şeyi olduğundan farklı gösteriyordu. Süleyman nebinin küfre saptığını halka inandırıyorlardı. Küfre sapanlar aslında Süleynam nebiye iftira eden bu saptırıcı şeytanlardır. Ayrıca bu şeytanlar Babilde yaşayan iki kraldan/melikten karı kocanın arasını açan şeyleri öğreniyorlardı. Aslında bu saptırıcı şeytanlar sihir yaptıklarından dolayı, Harut ve Marut’un sahip olduğu bilgiyi de aslının dışında gösteriyorlardı. Harut ve Marut aslında mutlu bir aile nasıl kurulur ve karı ile koca nasıl mutlu olur bunları çok iyi biliyordular. Ama o azdırıcı şeytanlar sihir yolu ile Harut ve Marut’un mutluluk formülünün tam tersini anlatarak evlilikleri yıkıyorlardı.
Her şeyin doğrusunu bilen Allah’tır.
Erkan ERDOĞAN
* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.