Her zaman üçüncü kelimede bir yanlışlık olduğunu düşünmüştüm. Fazla domestik ya da fazla feminen bi yorum olduğu düşünülebilir ama Allah biz’e bir bebek bağışladığında başka türlü düşünmek zor oluyor. Bir kere “silah” kafiyeyi bile bozuyor. Barınma, güvenlik ve ulaşım imkanları; beraber yaşanacak bir hayat arkadaşı ve sonrasında da bir çocuk. Sıra böyle ilerlemeli. Güvenliği sağlayan şey silah değil ki. O, tam tersi güvensizliğin sembolü. Tamam, çocuk sahibi olamayanların durumu ne olacak peki? Bu da ayrı bir imtihan. Çocuklu veya çocuksuz her şey sınanmamız için. Neticede hiç evlen(e)meyen insanlar da var. Kimse birinin diğerinden daha kolay olduğunu iddia edemez.
İmtihanların en çetrefellisi evlat ile olanı olsa gerek. Evlenerek aldığınız eş sorumluluğu ile kıyaslanamayacak ölçüde bir yük geliyor insanın omuzlarına, beyniniz adeta ikiye bölünüyor. Anne-babanıza olan saygınız tavan yapıyor. Yolda-belde, televizyonda, internette ya da kitapta, dergide-gazetede her nerede bir bebek ya da çocuk görseniz tuhaf hislere kapılıyorsunuz. Oysa bu duyguları anlamak için ille de bebek sahibi olmak gerekmemeli. Dünyadaki tüm bebekler ve tüm çocuklar insana bunları hissettirmeli. Bu açıdan, eski hâlimden utanır oldum. Burada insanın basit dünyevî heveslerine, özençlerine kendini kaptırmaması için dik durmanın önemi bi kat daha artıyor. Hele hele inancından bîhaber toplumlardaki anlamsız ve çelişkili sosyal baskıyla beraber bu oldukça zor bir hâl alıyor. “Eşleriniz ve çocuklarınız bu dünyanın süsüdür.” diyor Yaradan. Yani aslolan şeyler başka. Hayatımızın temeline eşimizi yahut evladımızı koyduğumuzda durum tuhaflaşacak demektir bu. Nuh (a.s.) suyun içindeki evladını son kez doğru yola çağırdıktan ve o da reddederek sulara gömüldükten sonra Allah’a “O benim ailemdendir.” şeklinde yalvardığında cevaben aldığı “Hayır, o senin ailenden değildir.” uyarısı (Bkz. Hûd Sûresi) asıl ailenin kan bağıyla oluşmadığının bir ispatıdır. İnsan, evladı için her zaman çaba gösterecek ama ortada bir iman iddiası varsa “Evlat işte, atamazsın, satamazsın”, “Her şey onlar için…”, “Mutlu olsunlar da…” şeklindeki ifadelerin anlamsızlığı çıkıyor ortaya.
O vakit başlıktaki sıralama yine yanlış oldu. Her türlü sıralama bu anlamda yanlış olacaktır. İster ailenizi, ister işinizi, ister liderinizi, şeyhinizi ya da başka herhangi bi şeyi hayatınızda inancınızın önüne koyuyarsanız o zaman on(lar)a inanıyorsunuz demektir. Önceleyeceğimiz şeyleri doğru belirlemediğimiz sürece, diğer iman çeşitlerini bilemem ama Allah’a iman konusunda bi sıkıntımız var demektir. Yukarıdan aşağı birinci sıraya koyarken, aşağıdan yukarı sonucu sıraya yerleştirilen bir tanrı inancı, Kur’an’ın her yerinde çok sert bir dille eleştirilirken bizler ısrarla her çağda bunu yapmaya devam ediyoruz. İşte asıl şirk bu! İnandığını söylemek ispatı gerektirir. Allah hepimize bunu nasip etsin. Nereden nereye geldik… İşte bunlar iman sancıları çeken bir kişiliğin oluşum süreci… Lokman (a.s.) ın oğluna öğütlerini bu açıdan okuduğumuzda durum daha da netleşiyor:Lokman sûresinden:
Lokman, oğluna öğüt verirken şöyle konuştu: “Ey Benim sevgili oğlum! Allah’tan başkasına ilahî sıfatlar yakıştırma! Bil ki, böyle [düzmece] ortaklık yakıştırmalar, gerçekten büyük bir zulümdür!
…[Lokman,] “Ey yavrucuğum!” [diye devam etti] “Ortada yalnızca hardal tanesi kadar bir şey de olsa, [yaptıklarınız] bir kayanın içinde [saklı] da bulunsa, yahut gökler[in tepesin]de ve yer[in derinliklerin]de de olsa Allah onu aydınlığa çıkarır: çünkü Allah, kuşkusuz, akıl-sır ermez bir [hikmet Sahibi]dir ve her şeyden haberdardır. Ey yavrucuğum! Namazında kararlılık göster, doğru ve yararlı olanı emret, kötü ve eğriden vazgeçir, başına gelebilecek her [belaya] sabırla katlan: bu, azim ve kararlılık gösterilmeye değer bir şeydir! “[Yersiz] bir gurura kapılarak insanlara üstünlük taslama ve yeryüzünde küstahça gezip durma: unutma ki Allah, böbürlenerek küstahlık yapanları sevmez. “Davranışlarında ölçülü ve dengeli ol, sesini yükseltme: çünkü, unutma ki, seslerin en çirkini eşeğin anırmasıdır…”
* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.