Hint, Çin öğretilerinde kutsal metinler ağırlıklı olarak kozmogoni ile yorumlanır. Her şey soyuttur.
Daha sonrasında gelen kutsal metinler Tevrat/İncil/Kur’an ise Kozmoloji ile. Bu düşünce serüveni tarihsel süreçte eline ne geçirdiyse aslında muhteşem Ahlak öğretisini yıldızlara, karadeliklere, atmosfere yordu. Sosyolojiden kopardı, hayattan uzaklaştırdı ve Tanrı hayatın dışına itildi. Tanrının tüm güzel isimleri insanlar arasında pay edilerek sıfatları ayrı birer Tanrısal olgu olarak putlaştırıldı.
Bir bakıma Hind ve Çin mistisizminde Tanrı, insanlara içsel bir erişim kapısı aralamak ister gibidir. Bu öğretilerde Tanrı seçilmişlere fısıldar. Seninde biraz nasibin varsa bir çırak olarak ustaya yanaşır bu fısıltıdan bir pay kaparsın (Sırra-erme)
Mezopotamya/Arap/Arami geleneğin daha sonra yorumlanan biçiminde ise Tanrı insanlarla adeta göklerin kapılarını aralayarak iletişim kurmak ister gibidir.
Tarihsel Süreçte eklenen külliyata, tefsir, yorum ve çeviri bağlamına bakılırsa;
Tevrat’ta çizilen Tanrı formu genel olarak Baba-Çocuk monoloğundadır.
İncil’de çizilen Tanrı formu Baba-Genç iletişimi
Kur’an yorumlarında çizilen form Baba-Olgun Adam erdemindedir.
Aslına bakılırsa her iki içsel ya da dışa vurumsal arayış formu da aslında insan aklının kendisine oynadığı büyük birer ilizyondur.
Ne Allah bizimle bizzat kendi varlığı üzerinden iletişim kurmak istiyor ne de biz İnsanoğlu bu arayış çabasında bir sınır ya da hudut tanıyoruz !
Allah insanlar ile onlara rehberlik etmek için iletişim kurar ancak onların Ahlaki ve Vicdani vizyonu dışına çıkmaz. Ne herkese içsel bir fısıltı ile fısıldayıp gizler gizemler kapılarını aralayıp insanı transdantal bir yolculuğa çıkarır ne de göklerin kapılarını aralayıp kendisi görünür. Çünkü Ahlak ve Vicdan insan algıları ile pratize edilebilecek düzlemde olgulardır.
Allah bizim hayatımıza Sünnetullah ile girer. O daima vardır. Zerreden kürreye kainatın tüm alanında onun yasaları işler.
Allah bizim hayatımıza Ahlakı ile girer. O daima vardır. O bize irade ve seçme hürriyeti donanımları bahşettiği için asla onları askıya alacak müdahalelerde bulunmaz. Tüm önermeleri insana sunulan teklif niteliğindedir.
Allah bizim hayatımıza Ahlak ve Vicdan ile girer. Daima yanımızdadır. Mazlumun gözyaşını dindiren O’nun içimizde var ettiği Ahlak ve Vicdan iledir. Eğer bizler bir adım atar ise mazlumun göz yaşını siler isek Allah bizim hayatımıza girer ve çıkar. Çünkü mazlumu ağlatan O değildir. Mazlumu mazlum yapan insanın doymak bilmez hırslarıdır v.s. Bu nedenledir ki Kur’an tanımı ile İslam bir Barış ve Esenlik garantörlüğüdür. Allah bizden kaynaklanan sorunların çözümünü yine bizim içimizden çıkarmamızı ister. Allah olgun, vakur, diğergam, hakka rıza gösteren bir adam arar. Allah’ın aradığı adam dertli adamdır, paylaşan adamdır, kendisine olmasında kimde olursa olsun derdinde olandır, karıncayı inditmeyen ancak Allah’a hasımlara karşı amansız ve korkusuz olandır.
Ahlak ve Vicdan ötelemesi sonucu Kur’anın salt metinsel donuklanması beraberinde yorum merkezli bilimsel tevillerin, edebi derinlikte aforizmaların gölglesinde bir tartışma malzemesi yapılmıştır. Metin gramer tabanında irdelendikçe harf ve sayılara indirgenmiş metnin duygu dünyası uçup gitmiştir.
Kur’anın son bir kaç yüzyıl içinde sürekli bilimsel tevile zorlanmasının arkasında yatan neden hem tarihsel süreçte tüm toplumlarda kendisine bir izlek bulan bu içsel ya da dışa vurumsal Tanrı arayışı sendromu ya da Batı’nın son bir kaç yüzyıldır Müslümanlar nezdinde bilimsel gelişmeler, uygarlık seviyesinde ki gibi alanlarda ki atağıdır.
Her şeyi Batılı Bilim adamı bulur Biz ise Bak Kur’an da yazıyor bu deriz ! Yazmasa da yorumun gözünü çıkarıp olmayanı da oldururuz.
Kime ne kardeşim !
* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.