
Sizleri çok sıkmadan birkaç kelam edeceğim.
Olayın Kur’ânî boyutunu hocalarımız konuşur; ben canımı sıkan birkaç şeyden bahsedeceğim. Öyle sanıyorum ki toplumun büyük çoğunluğunun da yarası.
“Peygamber’e komşu olmak!”
Kulaklara, kulağımıza ne hoş geliyor değil mi?
Bir garanti levhası,
Bir kurtuluş dilekçesi gibi.
Ne güzel değil mi?
Sağ, sol, ön, arka, belki de alt-üst… Cennet’te komşuluk kavramı nasıl olacak bilmiyoruz ama; buradaki gibi komşuluk olacaksa ne âlâ. Kaptık mı komşuluğun bir dairesini: EBEDÎ CENNET…
Artık ne yaparsak yapalım, bir peygamber komşusuyuz.
“Peygamber ve biz”
Peki böyle bir isteğe, böyle bir heyecana, hatta böyle bir duaya kapılmak için Peygamber’e benzer örnekliğimiz ne kadar?
Toplum ahlâkı, hakkaniyet, adalet, salât, şahsiyet ve muamelatın hangi ölçüde?
“Allah’ım, beni Peygamber’ine komşu eyle.” derken sen bu işin neresindesin?
Bu duayı yapmaya yüzün var mı?
Say ki yan yana kapılardasın. Olmaz ya, oldu diyelim.
Bakara: 48 – Öyle bir günden korkun ki, o gün kimse başkası için bir şey ödeyemez, hiç kimseden şefaat kabul olunmaz, hiçbir kimsenin yerine başkası kabul edilmez, onlara asla yardım da yapılmaz.
Sen kendine torpil mi arıyorsun? Yapmadığına yaptı diyecek, çaldığına çalmadı diyecek, yediğine yemedi diyecek, zulümlerini görmezden gelecek bir şahit mi istiyorsun?
Hiçbir şeyden haberdar olmayan bir Rabbin, adaletsizliği, haksızlığı, hukuksuzluğu hoşgören bir Peygamber’in olduğunu mu söylüyorsun?
Eee, bu kadar şeyden sonra “Utanmıyor musun?” demeyi gereksiz görüyorum. Bazı sözler anlayana kullanılır.
Muhatabım isim olarak hiç kimse değil. Muhatabım yazdıklarımla eşleşen mahlûklara.
Ne zaman ki;
Elinden, dilinden, belinden, hareketinden, muamelatından, adaletinden, merhametinden, kulluğundan, takvandan (sorumluluk bilinci) emin olabiliyorsa komşuların, arkadaşların, ailen, ev halkın, mensubu olduğun toplumun; elinin altında sorumlu olduğun herkes… İşte o zaman umulur ki cennetin bir köşesi de senin olur.
Cennet’te uzaklık-yakınlık kime göre? Rabbim isterse her yer ve herkes sana yakın.
Giydiğin cübbe, bıraktığın sakal, çar, çarşaf vb. gibi kıyafetleri sen cennet bileti olarak görüyorsan eğer…
Unutma ki Ebu Leheb’ler, Ebu Cehil’ler ve onların aileleri de Peygamber’e yakın oturuyorlardı ve O’nun gibi yiyorlar, giyiniyorlardı.
İnsan öyle şeylere tanık oluyor ki; senin emeklerinin üzerine oturan, çalan, çırpan, hukuksuzluğu, haksızlığı takva çerçevesinden sana ve topluma ilizyonik gösterilerle tiyatro oynayan; emeksiz, gayretsiz, her şeyin üzerine oturan; oturmuşken de işrak-kuşluk-evvâbin namazını düzleyen; ellerinde 500’lük tespih, parmaklarında zikirmatik, Kur’an-Allah-ahlâk ve adalet yoksunu kişilerin Peygamber salavâtında yarışa giren nice zavallıların
“Allah’ım beni Peygamber’ine komşu eyle” demelerine ben bir Müslüman olarak, aynı mahallenin çocuğu olarak utanıyorum.
“Kıl beşi kurtar başı” mantığıyla kendi çocuklarına bile adaletle hükmedememiş zavallıların Cennet’te beraber olma isteği, bu inancı bilmeyenleri de inanç ve iman olgularından uzaklaştıracaktır.
Haa, komşularsa size komşunuz bile olmaktan kaçacaktır. Aynı mahallenin insanı olmaktan utanacaktır.
Ee ne diyelim?
“Er yarın hak divanında bell’olur.”
Vesselâm
İclâlgül Gölgeli
* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.