DÜNYA ÜNİVERSİTESİ’NDE BİZ NEREDEYİZ?
“Eğitimlerimden anektodlar”
Hepimiz bu dünya üniversitesine bir şekilde geldik ve hepimizin bir şekli, bir deseni, bir imzası var. Parmak uçlarımız, DNA’larımız, küçücük; bize özel.
Hepimiz ruh ve bedenden oluşmuş, bu dünya üniversitesine kaydolmuşuz.
Hepimizin hayat dersleri ve sınıf arkadaşlarımız farklı.
Hayat fakültemiz, hayat filmimizin ana temasını belirleyen, zaman ve zemin belirleyen bir oluşumdur.
Hepimizin hayat fakültesi farklı olduğu için, hayat ana temalarımız da farklı.
Ruhum uzun deneyimlemek istediği şey farklı.
Hayatımızda ki tüm insanlar bizim sınıf arkadaşlarımız dedik.Eşimiz,çocuğumuz,anne-babamız,iş arkadaşlarımız, kardeşlerimiz,eşlerimiz,çocuklarımız,komşumuz,marketçi,yolda karşılaştıklarımız,hayatımızla alâkalı kim varsa bunların hepsi bizim sınıf arkadaşlarımız.Hayat üniversitesi sınıf arkadaşlarımız.
Sınıf arkadaşlarımız eğer rollerini iyi yapmazlarsa ve biz de aynı şekilde…hayat amacımıza ulaşamayız.
Bu hayat üniversitesinin farklı fakülteleri var.
Bugün “hizmet üniversitesinden” konuşalım.
Bu hayat üniversitesinde hizmet fakültesine giren insanlarda yüksek bir görev ve bağlılık duygusu vardır. Bu insanlar her şeyi üstlenirler, her şeyi kendi başlarına yapmaya çalışırlar. Çok fazla hizmet duygusu yüklenmiş bunlara. Her şeyi kendilerinin yapabileceğini zannederler.
Ya da bırakırlar, kimse için bir şey yapmak istemezler. Niye? tükenmişler, salmışlar.
Sarı saçlı küçük kız masalını biliyorsunuzdur. “Goldilov”
Sarışın kız evinden ormana gezintiye çıkar. Ormanda bir kulübe görür. O kulübede yaşayan 3 tane ayı var. Anne-baba ve çocuk. Bunlar her sabah çorbalarını yapıp, masaya koyar ve ormanda yürüyüşe çıkarlar.
Bu esnada küçük sarışın kız kulübeyi görüp içeriye dalar. Yorgun düşmüştür. 3 tane sandalye, masanın üstünde çorbalar kimse yok. Önce dinlenmek ister.
Sandalyenin birine oturur, bu çok uzun oturamıyorum, dinlenmiyorum der.
İkinciye geçer, bu da çok kısa ;nefes alamıyorum, rahat edemiyorum der.
Üçüncü sandalyeye oturur “tam bana göre “der.
Dinlendikten sonra çorbaları görür; Çorbadan bir kaşık alır bu çok sıcak der ikinciye bakar, bu çok soğuk der. Üçüncü de hıh tamam ılıkmış bana göre der ve içer.
Karnı doyunca uykusu gelir, şöyle bakar ki orda iki yatak var. Birine atlar çok sert der, ikincisi çok yumuşak, üçüncüde hıh tam bana göre der ve uyur.
Bir ara ayıların patırtı, gürültüleriyle uyanır ve oradan kaçar.
Bu hikâyeyi niye anlattık?
Bir insan kendi hayat amacına doğru giderken; çok az ve çok fazla (iki uç) noktalarımızı deneyimlemiş oluyoruz. Özellikle 40 yaşına kadar. Denge gerekiyor. İki uç arasında kalan kısım.
Bu “hizmet fakültesinde”ki bir çok fazla hizmet güdüsüyle hareket edip, herkese yardım etmek ister. Çok fazla hizmet köleliğe götürür bizleri.
Siz başkaları için bir şey yaparsınız, onlar bir süre sonra yaptığınızı eksik görmeğe ya da görevinmiş gibi görmeye başlar. Teşekkür yerine ne yaparlar? Şurası eksiķti, burası fazlaydı, şunu şöyle yapsaydın, bunu böyle yapsaydın… gibi duruma sokarlar.
Çok fazla verici olmak sıcağa götürür. Çok fazla sıcak içtiğimizde, yandığımızda hemen soğuk bir şeyler içmek isteriz, serinlemek isteriz.
Eğer çok fazla hizmet edip, tükenmişliğe doğru gidersek tam zıt noktalara atar bizleri. O zaman da deriz ki; zaten kıymet bilmiyorsunuz, zaten teşekkür de etmiyorsunuz, o zaman ben kendim için yaşayacağım” kimse için hiçbir şey yapmayacağım “ya sıcaktan kaynatıyoruz ya da soğuktan dondurucuya atıyoruz. Yok ikisinin arası.
Bakın çok fazla gittik köle olduk, sonra çok aza gittik bencil olduk. Ne yaptık? Kendimize bir sınır çizdik. Kölelikle-bencillik arasında bir sınır. Yakladık 40 yaşına kadar sarkaç gibi bir o tarafa bir bu tarafa çarparız. Ya bencillikten köleliğe, ya kölelikten bencilliğe gideriz. Pinpon topu gibi sallanır dururuz.
NE ZAMANA KADAR?
Ortayı bulana kadar, doğru hizmeti bulana kadar. Başkalarına yardım etmekle, köle olmak arasında ki fark işte bu. Bencil kalamayız. uç noktalar bizi hasta ediyor. Köle de kalamayız, tükeniriz. Mutlaka ve mutlaka ortaya gelmemiz gerekiyor.
BU NE DEMEK? YANİ ORTAYA GELMEK?
Gerçek hizmet başkalarını kontrol etmek değil, onlara yardım etme arzusudur. Bu çok normal insani, olması gereken bir arzu.
Birisi için bir şey yaptığınızda sonuç ne olursa olsun mutlu olabiliyor mudunuz?
Çocuğunu doyururken, öff yine acıktı, yorgunum dediĝiniz an, mecburiyet hissettiğiniz andır, köleliğe düşmüşsünüzdür.
Kafanızı yastığa koydunuz; bana bugün bir teşekkür bile etmedi,kullanıldığımı hissettim diyorsanız köleliktesiniz.
Doğru sınırlar çizememişsiniz. Kölelik ya da bencillik.Bu insanlar zaten kendilerine düşkün insanları çekecekler.
Bunlar saçlarını süpürge eder sürekli verici kişiliklerdir. Bunlar bir şey yapmadan duramazlar. Ama o hizmeti dengeye getirmeleri lâzım. Ya hep ya hiç deĝil. Doğru sınırlar…
Vesselam
Yeni fakültelerde buluşmak üzere efendim.
Kalın sağlıcakla.
İclalgül Gölgeli
* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.