DENEMELER

Tanrı ile İletişim

Son söyleyeceğimi baştan söyleyerek konuya girmek istiyorum. “Biz epeydir Tanrı ile olan iletişimimizi kaybettik.” Biz zannediyoruz ki yalnız söz ve tapınma (ritüel) ile Tanrı’nın dikkatini çekeceğiz ve bunun üzerinden isteklerimizi kendisine ulaştıracağız. Aslında “ibadet/dua ederken Tanrı’dan aldığımız mesaj bellidir; “…ibadetler ve dua, ibadet edende Tanrı’nın istekleri doğrultusunda bir şahsiyet oluşturmaya vesiledir.”

Biz yıllardır zalim olarak gördüğümüz insanları, kurum ve devletleri meydanlara çıkarak sözlü olarak Tanrı’dan onların üzerine azap kırbacını sallamasını bekledik durduk ama olmadı. “Tanrı bizi duymuyor muydu?” (Allah, bundan münezzehtir.) Kanaatim biz O’nun konuşma dilini bilmediğimizden bizi ciddiye almıyordu.

“Bize yardım et!” diye sürekli seslendik, olmadı.

“Zalimleri kahret!” dedik, kahretmedi.

“İşimizi düzelt!” dedik, düzeltmedi…

“Mazlumları kurtar

 “Fakirlere yardım et!” dedik; ama Tanrı’nın bu istekler karşısında bizden ne beklediğini ya öğrenmedik ya da bilerek arkaya attık. Bu konuda Türkiye halkı sadakalarla da olsa Allah’a cevap verdi, ama salihat boyutuna (düzeltici eylem) tam anlamıyla henüz geçemedi.

Tanrı insana nasıl yardım eder, zalimleri nasıl kahreder, haksızlıkları nasıl ortadan kaldırır, tüm bunlar için bizim üzerimize ne düşer, Tanrı’ya ne düşer; bunun için Tanrı’ya kulak vermedik.

Bugün insanoğlu, Tanrı’nın fiili olan yaratma ediminden yapayzeka üretimiyle nasiplenerek “kendine kul” robotlar tasarlıyor. Bir an için ürettiklerini düşünelim. Ürettiği bu robot üreticinin tasarımına uyduğu, harici şartlar onu bozmadığı müddetçe, onun tüm yapıp ettiği başarılar robotu imal eden tasarımcıya/üreticiye döner. Tanrı da kendi yarattığı bilinçli, iradeli varlıkların fıtratına uygun, yaratılış amacına uygun tercihlerinden ve yapıp ettiklerinden hoşnut olur. Bu yapıp ettikleriyle kendisini üreten failin iradesini temsil etmiş olur. Onun için biz insanlar, inandığımız Tanrı’nın iradesini yapıp ettiklerimizle ortaya çıkarırız. Savaşçı bir Tanrı’nın savaşçı, merhametli bir Tanrı’nın merhametli, adil bir Tanrı’nın adil kulları olur.

İnsan yaratılış amacına uygun davrandığında Tanrı ile iletişimi doğal seyrinde gitmektedir. Tanrı’nın sözünü vahiyle veya vicdani olarak duyar. Tanrı’nın kendisinden ne istediğini bilir ve gereğini yapar. Bu doğru iletişimdir.

İletişim doğal seyrinden çıktığında veya insan yaratılış amacını unuttuğunda, arkaya attığında “artık insanın Tanrı ile iletişimi bozulmuştur.” Artık tek taraflı okunan, hayattan kopuk, kutsal söz veya kutsal metin vardır. Tekrar etme ve eylemsizlik üzerine kurulu Tanrı ile iletişim “efsunlu söze” indirgenmiş, sözün muhatabı olan insanın ise lafız tekrarını Tanrı ile iletişim şeklinde anlayınca sonuç iletişim kazasıdır. Artık ne konuşan anlaşılır, ne de duyan anlamak için çaba sarf eder. Kur’an bunu kâfirlerin vahiyle iletişimi (dua) üzerinden şöyle betimler: İşte inkârda direnen bu kimselerin durumu, şu (sürüye) benzer: Bir sürü (düşünün ki), çobanın canhıraş haykırışını yalnızca çığlık-bağlık olarak algılıyor. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; dolayısıyla onlar akıllarını kullanmazlar. (2/171)

Başka bir ayette de eylemsiz bir isteğin ve duanın işlevsizliği ve iletişim bozukluğundan dolayı Tanrı’nın bu isteklere cevap vermediği betimlenmiştir.

Mutlak hakikati gözeten gerçek bir dua, yalnızca O’na yönelik olmalıdır. O’ndan başka yalvarıp yakardıkları varlıklar, hiçbir şekilde taleplerine karşılık veremezler. (Onların durumu), tıpkı ellerini suya doğru açıp da ağzına (suyun) ulaşmasını bekleyen kimse (gibidir); bu durumda o asla suya kavuşamayacaktır. Kâfirlerin duası, başka değil, sadece tarifsiz bir sapıştan ibarettir.

Bir insanın Tanrı’ya en yakın olduğu an (secde), en doğru ve makbul iletişim anı; insanın bir zulmü ortadan kaldırma anı, adaleti tesis ettiği anı, bir mazluma kol kanat gerdiği an, bir kötülüğü giderip iyiliğe destek olduğu andır.

Bu bilinçle hareket ettiğimiz an; sokaklar, caddeler, şehirler Tanrı’ya secde eden insanlar ile dolup taşacak ve tüm yeryüzü bize mescid/güvenli belde olacaktır. İşte o zaman alnını, insanlığını Tanrı’nın önünde secdeye vardırarak şükrünü eda etmen anlamlı olur.

Konuyu birkaç örnekle tamamlayayım. Şöyle ki:

Bir tarladan ürün almak için Tanrı’ya dua etmek, onunla doğru iletişim kurmak tohumu toprak ile buluşturmaktır (sünnetullah). Sonra onun kudretine, rezzaklığına güvenip kendi acziyetini farkederek yağmuru (rahmetini) beklemektir. Bunu yaptığında O seni mutlaka duyar ve gereğini yapar.

Tanrı ile iletişim mi kurmak istiyorsunuz, Kâbe’de sembolik tavafın gerçekleşmesi için; fakirlerin sokaklarını tavaf edin, mazlumun yanında tavaf edin, yetimi güldürme tavafları gerçekleştirin. Tanrı’yı arıyorsanız O’nun adresi belli, işte o adres:

İsa (a.s.)’a atfedilen bir hikâye var. Bu hikâyede Tanrı’nın adresi veriliyor.

Allah kıyamet günü şöyle buyuracak:

–  Ey insanoğlu ben hastalandım. Fakat sen beni ziyaret etmedin.
–  İnsan der ki: Ya Rabbi! Ben seni nasıl ziyaret edebilirim? Sen âlemlerin Rabbisin.
–  Allah buyurur: Bilmez misin ki falan kulum hastalandı da sen onu ziyaret etmedin? Ve yine bilmez misin ki, eğer sen onu ziyarete gelseydin and olsun ki, beni onun yanında bulacaktın.
–  Yüce Allah yine soracak: Ey Âdemoğlu! Ben senden yiyecek istedim. Sen vermedin.
–  İnsan diyecek ki: Ya Rabbi! Sen âlemlerin Rabbisin. Ben sana nasıl yemek verebilirim?
–  Yüce Allah buyurur: Bilmez misin ki falan kulum senden yemek istedi de sen onu doyurmadın. Yine bilmez misin ki, eğer sen onu doyursaydın and olsun ki, beni onun yanında bulacaktın. 
–  Ey Âdemoğlu! Ben senden su istedim. Sen ise bana su vermedin!
–  İnsanoğlu der ki: Ya Rabbi! Sen âlemlerin Rabbisin. Ben nasıl olur da sana su verebilirim?
–  Allah buyurur: Falan kulum senden su istedi de sen ona su vermedin. Bilmez misin ki, eğer sen ona su vermiş olsaydın and olsun ki beni onun yanında bulacaktın.

Son söz. Alemlerin Rabbi buyuruyor ki:

Ve Biz de istiyorduk ki, ülkede zayıf ve güçsüz bırakılanlara destek çıkalım ve onları öncüler yapalım ve kendilerini (ülkeye) vâris kılalım;  dahası onları yeryüzünde güvenli biçimde yerleştirelim; Firavun’u, Hâmân’ı ve bunların ordusunu, berikilerin eliyle korktukları şeye uğratalım.(28/5,6)

“O’na sadece güzel sözler yükselir, o sözleri yücelten ise sâlih amellerdir.” (35/10)

Sebahattin ÇİL

Tepkinizi İfade Edin
Like
Love
Haha
Wow
Sad
Angry

* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu