YAZILAR

29 Ekim ve Batıcı Toplumsal Mühendislik

29 EKİM ve BATICI TOPLUMSAL MÜHENDİSLİK
Yakın tarih okumaları yapanlar bilir 1. Meclis ve 2. Meclis isimlendirmelerini. Bu isimlendirme farkları sadece 1 ve 2’den ibaret değil. Bu iki meclisin içeriği ve gayesi öyle farklı ki. Osmanlı’yı kökten reddetmeyen ama saltanata karşı çıkan aydın mebusların olduğu, ümmetin kavimlerine ait mebusların olduğu hatta Osmanlı tebası olan rum ve ermeni mebusların olduğu çoğulcu bir meclis idi. Duvarında “Onların işleri şura iledir” ayeti asılı olan. İslam’ın kanun koyucu özelliğini reddetmeyen bununla birlikte saltanat usulüne karşı çıkarak meşrutiyeti (bir anlamda cumhuriyeti) savunan bir meclis. İşte bu meclis adeta bir tasfiye operasyonu ile 2. Meclise evrildi. İslam rafa kaldırıldı ve yok edilmesi gereken bir hedef haline geldi.

Müslümanların birliğini ifade eden halifelik, saltanatla eşitlenerek ucube gösterilip kaldırıldı. Bu gelişmelere itiraz eden 1. Meclis mebusları bir şekilde sindirilip tasfiye edildi. Bunun en önemli iki örneği Mehmet Akif ve Ali Şükrü Bey. Mehmet Akif adeta sürgüne gitmeye zorlandı, Ali Şükrü Bey ise karanlık bir suikastla öldürüldü. Bu şekilde tasfiye edilen 1. Meclis yerini 2. Meclis’ bıraktı. 2. Meclis de tek adama bağımlı, ona itiraz edemeyen, onun ağzından çıkan söze kayıtsız şartsız tabi olan kişilerin çoğunlukta olduğu ve gökten inen kitapların dogma ilan edildiği bir meclis oldu. Ve sonrasında yaşananlar;

Bu ülkenin İslamlığına darbe vurarak elinde olsa nerdeyse kökten kurutarak gelmiş bir sistemin günleri bayram olarak kutluyoruz. Dedelerimizden duyduklarımıza baksak bile düşman kovulduktan sonra kurulan sistemin nasıl bir ceberrutlukla halkın başına balyoz gibi indiğini çok rahat anlarız. Savaş yorgunu olan halk, az buçuk düşmanı kovmanın sevincini yaşamadan ülkede kurulan sistem, ülke insanını gavurlaştırma üzerine inşa etmeye koyulup o sevinci halkın kursağında bıraktı. Yani yaşanan sürece bakarak, batılılar işgal etmiş olsaydı ve bir vali atamış olsalardı yapılacak olan toplumsal mühendisliğin benzeri bir mühendislik dersek abartmış olmayız. Bu halkın eğer bir cehaleti varsa, bunun çözümü halka “türklüğü”, “materyalist batıcılığı” dayatmak mıdır, İslam’ı kökten hayattan koparmak mıdır, harfleri değiştirmek midir, zorla şapka taktırmak mıdır, şalvarı indirtip pantolon giydirmek midir? Uzar gider bu sorular…


İslam’ın kuşatıcılığını kırıp tamamen “batıcı” ve “türkçü” bir mantalite ile halkın üzerinden silindir gibi geçerek nesilleri materyalist ve islamsız bir zeminde yeniden yetiştirmek bu ülke insanı için zulüm değil midir? Bu ülkenin o dönemdeki Müslüman aydınları diskalifiye edilip, bir kısmı asılıp, hapsedilip toplumdan tecrit edilerek toplumu “batıcı toplumsal mühendisliğe” karşı savunmasız hale getirilmesini nasıl gözardı edebiliriz?!

Kazım Karabekir, Fevzi Çakmak gibi halkın inancına sahip ve saygılı komutanların hatıratları gerçekleri daha da netleştiriyor. Evet bu halk, tüm ferdi ile bir kurtuluş mücadelesi verdi. Ama bu mücadeleyi tepeden tırnağa “batıcı bir mühendisliğe” uğramak için yapmadı. Dinini özgürce yaşamak, onurunu çiğnetmemek, ilmi ve tekniği ile gelecek nesle yaşanabilir bir ülke bırakmak için mücadele verdi. Hiçbir gereği yokken harfleri değiştirip bir gecede cahil bırakılarak manevi anlamda korumasız bırakılıp torunlarına yabancılaştırıldı bu insanlar. Hatta geçmişine küfreden nesiller türetildi. Bu konuda batılıları bile geçtiler. İngiltere’nin adı hala Birleşik Krallık, kraliçeleri duruyor, Japon imparatoru duruyor. Bizimkiler Osmanlı’nın yanlışlarını tasfiye edecekleri yerde kadınına kadar Osmanlı hanedanını vatan haini ilan edip halkın gözünde düşürerek tasfiye ettiler. Taa sonradan Bülent Ecevit, Vahdettin’in hain olmadığını ifade etti. Demirel, yakın tarih dosyalarının açılması konusunda “Cumhuriyet sarsılır”, benzeri ifadeleri kullandı. Bu korku nerden geliyor acaba? Büyük bir mühendislik uygulandı çünkü. Bu nedenle başımıza gelenleri analiz etmeden ezbere bayram kutlamak mümkün mü?

Gelecek nesillerimiz, yalan söyleyen bir tarih ile avutulmamalı. Ecdadının başına nelerin geldiğini çok iyi bilmeli. “Bugün Japonya harflerini değiştirmeden nasıl teknoloji devi olduysa biz de gayet Kur’an harflerini değiştirmeden olabilirdik”, diyerek çelişkiyi görmeliler. Gardrop devrimleri (kılık kıyafet vs) ile muasır medeniyet seviyesine çıkılmadığını görmeliler. Aziz İslam’ın hayatı kuşatan bütüncül etkisinin kırılmasıyla aslında batının sömürüsüne müsait hale getirildiğini görmeliler. Kur’an ve sünnet ahkamının kamusal alandan kaldırılarak başımızın göğe ermediğini farketmeliler.

Cumhuriyetin, cumhura sorulmadan ilan edildiğini ve sonrasında yine halka sorulmadan devrimler yapıldığını unutmamalı gençler. Cumhur, “halk” demek ise halka sorulmadan nasıl oldu bu işler diyerek sorgulama yapmalı genç nesiller. Ulusçu ve batıcı dayatmalar ile gelişen süreçlerin bayram olarak telakki edilip kutlanması kanaatimce bir bütüncül ve şuurlu Müslüman için asla sözkonusu olmamalı. Türklerin İslamdan koparıldığı, kürtlerin de hem İslam’dan hem de kürtlüklerinden koparıldığı bir sistemin adı nedir, soyadı nedir çok önemli olmasa gerek. Vesselam.

Son olarak alıntı ile yazımı bitirmek istiyorum:
“Genç nesillere tarihi, tek bir kişinin kahramanlığı üzerine kurarak anlatamazsınız. Bu, kanlı mücadele canını siper etmiş olan komutanlara hele de Mehmetçiğe hakarettir. Onların hakkını nasıl yersiniz.” Kazım Karabekir – TTK yetkililerin yönelik konuşmasından- Derin Tarih Dergisi)

Tepkinizi İfade Edin
Like
Love
Haha
Wow
Sad
Angry

* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.

Mustafa Tosun

Mustafa Tosun 1987, Adıyaman doğumlu. Fırat Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi Bilgisayar Öğretmenliği Bölümü mezunu. Şanlıurfa'da öğretmen olarak görev yapıyor. Evli ve iki çocuk babası. İslami okumaları lise yıllarında başladı. Fizilal-i Kur'an Tefsirini ilk lise yıllarında okuyan yazar, Üniversite yıllarında ise okumalarına/yazmalarına aralıksız olarak devam etti ve Özgün İrade, Söz ve Adalet, Bilge Adamlar, Kur'ani Hayat, Haksöz Dergilerini takip etti. Hoca ayrımı yapmadan İslami okumalarına devam etmektedir. Kur'an Merkezli Sünnet paradigmasını, İslam Kardeşliğini ve Ümmet Bilincini önemseyen yazarımız, Mezhepçiliğe ve ırkçılığa da karşı duruşu ile mücadelesine devam etmektedir.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu