YAZILAR

Bir Tevhid Hareketi Olarak İslam

İslam, bir ritüel dini, bir tapınak dini değildir. Aksine yaşamın her alanında söyleyecek sözü olan ilahi bir sistemdir.

İslam’da belirli zaman (namaz, oruç gibi) ve mekanlarda (hac gibi) yapılan ibadetler olsa dahi İslam dini; sosyal, siyasi, iktisadi hayatın her alanında kendisini gösteren ve bu alanlarla ilgili genel ilkeleri olan bir inanç sistemidir.

Bugün kapitalist ve seküler bir anlayışın egemen kılınmak istenildiği dünyada Müslümanların inandığı değerlerle reel yaşamları arasında bir paradoks(çelişki) yaşanmaktadır. Tam bir teslimiyetle kabul ettiğimizi söylediğimiz İslam’ın, gerçek yaşamdan soyutlanarak, sadece insanın iç alemine hapsolunduğunu görmekteyiz.

Belki de inancı, bir nevi ruhsal/duygusal tatmin aracı olarak görmemizden kaynaklanıyor.

Sebebi her ne olursa olsun, İnsanın inandıkları değerler ile yaşadığı hayatın birbirinden farklı olması ya da kopuk olması, bir şeylerin yanlış gittiğini gösterir.

Din adına hayatımıza sokulan onca hurafeler, ufkumuzu daraltmış,  düşünce sistemimizi çökertmiş, bizi felsefe, bilim, teknik üretemez hale getirmiş, elimize tutuşturulan boncuklar ve zikirmatikler bizi, toplumsal hayattan dolayısıyla toplumsal sorunlardan uzaklaştırmıştır.

Oysaki İslamiyet’in doğup büyüdüğü temeller ile sosyal, siyasi, iktisadi hayatta söyleyecek bir şeyi olmayan bugünkü din anlayışı arasında dağlar kadar fark vardır. Batı karşısında ezilen, hor görülen ve terörizmle eş değer tutulan Müslümanların bugünkü duruma gelmesinin temel sebepleri neler olabilir?

Ortada bir sonuç, bir realite varsa bunun bir değil birden çok sebebi vardır.

Hayatta var olan gerçeklerin bir değil, birden fazla etkileyeni var. Sanırım bir çırpıda sayabileceğimiz sebepler şunlardır:

Sorgulamadan kabul edilen din; yani atalar/gelenek dini, Kritik düşünce yollarının kapatılması, yetiştiğimiz çevre ve aldığımız eğitim, çevrenin üzerimizde oluşturduğu mahalle baskısı, toplumdan dışlanma ve çıkarlarımızı (mevki, makam, mal, mülk, ticaret, para, eş, dost) kaybetme korkusu.

Herhangi bir sorgulama ve araştırma sonucu olmadan mukallitçe kabul ettiğimiz dini inancımız gibi, yaşamın her alanında araştırma ve sorgulamaya girişmeden aynı tutumu sürdürüyoruz.

İslam’a aykırı olan torpil, rüşvet, adam kayırma, adaletsizlik fiillerini hem bu dünya hayatında yapıyoruz hem de Müslüman olduğumuz için ahiret hayatında da kendimizi torpilli görüyoruz.

İndirilen din, insanları her türlü siyasi, felsefi, ideolojik sömürüden kurtarmakta ve Allah’a kulluk bilinciyle özgürleştirmekte iken; uydurulan din, insanları neredeyse Allah dışında her şeye kul köle yapmıştır.

Uydurulan din, makamlar/mevkiler yaratıp insanları her türlü sömüren ve dini bir rant, bir kazanç kapısı gören bir şirket haline gelmiştir. Bu şirket dini, İnsanları din adına sömürerek ve kendi tezgahlarında ürettiği hurafeleri insanlara: “Allah’ın dini işte budur.” diye takdim ederek önce Allah’a karşı, sonra insanlığa karşı büyük bir suç işlemiştir.

Uydurulan din, mukaddesatçıdır, muhafazakardır, statükocudur, özünde yenilenmeye değişime/dönüşüme asla yer yoktur.

Uydurulan din, şekilcidir, dış tarafı çok önemser, insanların farklı farklı olmasını kabul etmez, herkesi tek tipleştiricidir. İnsanların önüne tabular, putlar koyar, insanı sınırlandırır.

Şeriati’nin deyişiyle, “Tevhid dininin en belirgin özelliği ; ‘devrimci’ olmasıdır Şirk dininin en belirgin özelliği de ‘muhafazakar ve saptırıcı’ olmasıdır.”

Oysaki İslamiyet’in doğuşuyla beraber insanı engelleyen, ona sınır koyan bütün setler, engeller,  hurafeler, tabular ve putlar yıkılmıştır.

İslam, insanlığın ufkunu genişleten ve ideal insanı oluşturan yeni bir düşünce sistemini, dünya ve ahiret görüşünü ve yaşam tarzını insanlığın hizmetine sunmuştur.

Bu yeni insan, toplumsal sorunlara duyarlı, vahyin inşa ettiği dinamik/aktif bir kişiliğe, bilince sahiptir.

Merhum Dr. Ali Şeriati, “Biz ve İkbal” adlı eserinde şu tespitlerde bulunmaktadır: “Belki de İslam’ın, insanlığın toplumsal ve manevi tarihinde gerçekleştirdiği en büyük devrim, dinin muazzam gücünün yönünü değiştirmesidir. Yani tapınaklarda, manastırlarda, puthanelerde heder edilen onca gücün, kanın, zamanın ve eşyanın insanlık toplumunun dinamizmi ve gelişimi için kullanılmış olmasıdır. İstibdadın, sömürünün ve halkın cehalet burçlarının yok edilmesi adaletçilik ruhunun güçlendirilmesi; kültürün, bilimin ve dünya hayatıyla ilgili bütün boyutların geliştirilmiş olmasıdır. İşte bireysel ıslahın, nefsi arındırmanın, ahlakı olgunlaştırmanın, takva elde etmenin ve kendini ıslah etmenin tek yolu budur.” (1)

Merhum Dr. Şeriati’nin belirttiği gibi İslamiyet insanlığın ortak değerlerine katkılarda bulunmuş, hurafelerle boşa harcanan onca emeği, enerjiyi, zamanı insanlığın yararına olacak şekilde yönlendirmiştir. “İslam, batıl inançlara karşı çıkmış ve onu bir çırpıda o zamanki dünyanın geniş alanından temizlemiştir. O, din ile batıl inanç arasında açık bir çizgi çizmiştir. Fakat batıl inanç birçok Müslümanın ruh ve evinde rahat sığınma bulmuştur, daha sonra ise çeşitli muskalar şeklinde vb. tam bir din ticaretine dönüşmüştür. Eğer din batıl inancı yok edemezse batıl inanç dini yok edecektir.” (2)

İslamiyet, bireyin toplumdan uzaklaşıp uzlet/halvet haline çekilerek bilincin, nefsin tezkiyesini kabul etmez. Zaten böyle bir uzaklaşmayla bilinç ve nefis tezkiyesi gerçekleşmez.

Toplumsal bir varlık olan insan, her an toplumun teneffüs ettiği havayı solumakta, toplumun etkilendiği siyasi, sosyal ve ekonomik göstergelerden etkilenmektedir.

Toplu yaşamın sorumluluk yüklediği insanın, kendisini toplumdan uzaklaştırarak münzevi bir hayat yaşaması kendi fıtratına/yaşam programına ters bir durumdur.

O, her anıyla toplum içinde yaşayan, gören, duyan, düşünen, etkileyen, etkilenen bir pozisyondadır.

Bugün toplumdan soyutlanmış olan dinî zümrelerin, ehl-i tasavvufun Hint mistisizminden ve Hıristiyanlıkta var olan ruhbanlıktan etkilendiği açıktır.

İnsan toplumsal bir varlık olduğu kadar, onu toplumdaki diğer insanlardan ayıran en temel özellikleri, başkalarında bulunmayan sadece kendisine özgü karakteri, kişiliği/mizacı bulunmaktadır. Bu durum insanı sadece toplumun şekillendirmediğini, kendi kişiliğinde yatan gizli güçlerin de onun kişilik oluşumunda etkili olduğunu gösterir.

Buradan hareketle sosyo-psişik bir varlık olan insana vahiy, belli bir bilinç ve sorumluluk yükler. O, yaşamın her alanında sadece etkilenen/edilgen bir nesne değil, etkileyen/etken bir öznedir. Vahiy, insanı pasiflikten kurtararak yaşamın içinde aktif hale getirir. O insan artık bir düşünce/fikir ve eylem adamıdır.

İslam’ın bu bilinç, sorumluluk yüklü dinamik mesajının bugün hurafelerle, batıl inançlarla, gelenek-görenek ve kültürle bulanması Müslüman bireyleri toplumsal sorumluluk ve duyarlılıktan, dinamik/hareketli bir toplumsal dayanışmadan koparmış, farklı farklı gruplara ayrılarak dağılmasına yol açmıştır ve bu farklı gruplar kendi elindekiyle sevinip övünüyor. (6/159, 30/32).(3)

İslam’ın her çağa hitap edecek, insanları erdemli, ahlaklı, barışçıl bir dava için bir araya getirebilecek muazzam bir enerjisi, canlılığı ve birikimi olmasına rağmen Müslüman bireylerin bunun farkında olmaması çok üzücü bir durumdur.

Nobel Edebiyat Ödülü sahibi George Bernard Shaw İslam için şunları söylüyor: “Muhammed’in dinine, onun şaşırtıcı canlılığı sebebiyle her zaman yüksek saygı duymuşumdur. Öyle görünmektedir ki İslam, ondan her çağ için davet oluşturabilen ve varlık etaplarını değiştirecek asimilasyonun sahibi olan tek dindir… Muhammed’in dininin, bugünkü Avrupa için kabul edilebilir olduğu gibi, gelecek için kabul edilebilir olduğuna dair düşüncemi defalarca ortaya koydum. Ortaçağ ekleziyastları (derleyenleri), cehaletleri veya dinî körlükleri sebebiyle İslam’ı en karanlık renklerde gösterebiliyorlardı. Onlar için Muhammed antihrist (İsa karşıtı) idi. Ben o muazzam insanı araştırdım ve benim düşünceme göre o antihrist olmadığı gibi, onun insanlığın kurtarıcısı olarak isimlendirmek gerek… Avrupa Muhammed’in dinine sempati duymaya başladı. Günümüz dünyasının sorunlarına çözüm bulmak maksadıyla bu dinin faydasını anlamakla bu gelecek asırda daha da ileriye gidebilir ve bu manada benim tahmini mi anlayışla karşılamak gerekir.” (The working Muslim Mission”dan neşredilmiş A collection of writings of same oh the Eminet Scholars, 1935 neşri, s.77). (4)

Onlardan kimi, dinlerini parçalayıp grup grup haline geldiler. Her grup kendi elindekiyle sevinip övünür. (30/32)

Pozitivzmin öncüsü sayılan Auguste Comte, Doğu’da ortaya çıkan İslamiyet için devrim kavramını kullanıyor: “Doğu’da bu başlangıç evresinin son asrında, duygusal geçiş döneminin bütününe tesir eden kesin bir devrim ortaya çıktı. Burada onun temel ilkesini karakterize edeceğiz.

Kalbin zihin ve karakterle el ele verişiyle eşsiz bir lider, uygun bir zamanda benzeri görülmemiş bir sarsıntı gerçekleştirdi. Bu, Ortaçağ’ın iki asli karakterini, dinî evrensellik özlemiyle yeni bir halkın tesisini derinlemesine kaynaştırıyordu. İslamî tektanrıcılığı tesis etmek suretiyle Muhammed, Doğu’yu olduğu kadar Batı’yı da meşgul eden büyük probleme liyakatle yeni bir çözüm önermiştir. Hayranlık verici ampirizmi (deneye dayalı), Greklerde ruhani erkin olmayışı Roma Kilisesinin yetersizliği uyarınca (cismanî ve ruhanî) iki iktidar ayrımıyla teolojik ilkenin kökten uzlaşmazlığını muğlak bir biçimde hissetmişti. İspat edilebilir (pozitivist) imana mahsus bu iki iktidarın hakiki ayrımının ahlaki ve siyasi faydalarını teslim etmekle birlikte, onların çoktanrıcı temerküzünü muhafaza etmiştir. (5)

İslam, kaynağını evrensel doğrulardan ve ilahi kaynaktan alan, vahyin ışığıyla inşa edilen, kökleri ilk insana kadar dayanan, canlı, dinamik, değişime ve dönüşüme açık güçlü bir medeniyettir.

Bu medeniyeti meydana getiren İslam toplumunun bireyleri, vahiyle yeni bir kişilik inşa etmişlerdir.

İslam, her toplumda var olan ve insanlığın önünde her daim bir engel teşkil eden batıl düşünce ve hurafeleri ortadan kaldırmış, tevhidi dünya görüşünü merkeze alarak her türlü kulluğu, köleliği, sömürüyü reddetmiş, özgür, yenilikçi, canlı, dinamik her an değişime/dönüşüme hazır bir toplum meydana getirmiştir.

Böylesi bir toplumun yetiştirilmesi için ev hayatından tutun günlük insani ilişkilere, birey-birey, toplum-birey ilişkisinden Allah-birey ilişkisine kadar bir yaşamın bütün kareleri tek tek doldurulmuştur.

İnsanın kişiliğinde ve toplumsal yaşamında da önemli değişiklikler yapabilecek kapasitede olan İslam’ın bu mesajı, çağları aşıp gelen evrensel yapısı, canlılığı, hareket ve dinamizmi, zulme karşı duruşu ve mazlumları kollayışı, getirdiği emir ve yasakların insan ilişkilerini düzenleyişi, hem bu dünyayı hem de ahiret dünyasını istemedeki düalizmi; bütün hayatı sırf maddi süreçlerle açıklayan ve insanı tek boyuta indirgeyen katı materyalizme ve “Tanrının krallığı göklerdedir” (Luka 8/10, Matta 13/11) diyerek salt ruhbanlığı öğütleyen (Hadid, 57/27) Hristiyanlığa göre insanı bütün boyutlarıyla kuşatmaya, onu hem bu dünyanın hem de ahiret dünyasının bir cevheri olarak olumlamaya çok daha yetkindir.

“Rabbinin adıyla oku”
“bütün sözleri dinle; ama en güzeline uy”
“dimdik dur”
“vizyon sahibi ol”
“kötülüklerden kaçın”
“tüzel kişiliğin gücünü, menfaat devşirme aracı yapma”
“Allah’ın ayetlerini makam mevki devşirme aracı olarak kullanma”
“peygamberleri yalanlayan, doğru yoldan yüz çeviren yalancı ve günahkar adamlara boyun eğme”
“bütün peygamberlere ve dostlarına vefalı ol”
“İyice araştırıp incelemeden bir konuda karar verme”
“sabret”
“sadece Allah’a secde et”
“namaz kıl, Rabbine kulluk et”
“Kuran’ın anlamını anlayarak/duyarak oku”
“insanları Kuran’la uyar”
“Allah’ın emrettiği gibi dosdoğru ol”
“kendini Allah’a ada”
“Allah’ın himayesine sığın”
“onlara biraz mühlet ver”
“Kur’an’la öğüt ver”
“kamu malına dokunma”
“yetimi sakın ezme”
“muhtaçları, kimsesizleri, yolda kalmışları gözet”
“verdiklerini başa kakma”
“ihtiyaç içinde de olsan kardeşinin nefsini kendi nefsine tercih et”
“Rabbinin nimetlerini minnet ve şükranla an”
“affedici ol”
“iyiliği emret, kötülüğü en güzel şekilde def et”
“cahillerin kusuruna bakma”
“Allah’a sığın”
“müjdeci ol”
“dünya hayatının çekiciliğine ve dünya malına göz dikme”
“müminlere kol kanat ger”
“dünyalık işlerde müminlerle istişare yap”
“müşriklerin kurdukları tuzaklardan dolayı tasalanma”
“sakın kafirlere arka çıkma, hainlerden taraf olma”
“erdemli olmak için adaletle hükmet”
“Allah için hakkı titizlikle ayakta tut, adalet ile şahitlik eden kimselerden ol”
“bir topluma olan kinin, sakın ha seni adaletsizliğe itmesin”
“herkese hakkını ver”
“sana vahyedilene uy”
“müminlere karşı alçak gönüllü ol”
“zalimlerle oturup kalkma”
“onlarla en güzel şekilde mücadele et”
“inanmayanlar, sakın seni gevşekliğe sevk etmesin”
“eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de yanaş”
“zalimlere, zorbalara karşı müminleri savaşa teşvik et”
“hıyanet edenleri savunma”
“küfürde bile bile diretenlerin haline üzülme”
“münafıkların mal ve çocuklarına imrenme”
“üretmeyen ekonomiden (faizden) uzak dur”
“doğal çevreyle uyum içinde yaşa”
“Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et”
“emanetleri mutlaka ehline ver”

Kuran’ın muhtelif yerlerine serpiştirilmiş ve İslam’ın ruhunu ortaya koyan bu emirler gibi daha birçok emir ve tavsiye müminleri yeni bir kişilikle inşa etmekte, onların barışçıl, erdemli, adalet temelli toplumsal bir duyarlılıkla hareket etmelerini sağlamaktadır.

Muhittin BOZKURT

(1) (ŞERİATİ,(2007), Biz ve İkbal (s.49),Doç.Dr.Derya ÖRS(ter),Ankara:Fecr)

(2) (Aliya İzetbegoviç, “İslami Yeniden Doğuşun sorunları”, Fide Yayınları, (s.32-33), İstanbul: Mart 2010)

(3) Dinlerini parça parça edip fırkalara, hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Allah onlara, yapıp ettiklerini haber verecektir. (6/159)

(4) (Aliya İzetbegoviç, “İslami Yeniden Doğuşun sorunları”, Fide Yayınları, (s.121-122), İstanbul: Mart 2010)

(5) (Auguste Comte, “İslamiyet ve Pozitivizm” (s.31), Dergah Yayınları, İstanbul: Eylül 2012)

Tepkinizi İfade Edin
Like
Love
Haha
Wow
Sad
Angry

* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.

Muhittin Bozkurt

Muhittin Bozkurt, Araştırma, İnceleme, Edebiyat ve İslam kategorilerinde eserler yazmış bir yazardır. Kitapları "Bir Tevhid Hareketi Olarak İslam" ve Tülay Yıldırım EDE ile birlikte çıkardıkları Fecir Işıkları adlı eserlerdir. Adım Kitap ve Düşün Yayıncılık aracılığıyla kitapseverlerle buluşmuştur.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu