DENEMELER

Kur’an Okuma ve Ahlaki İzleri

Kur’an’ın kelime anlamı bakımından manası “okunan” demektir… Kelimeyi biraz daha tahlil ederek  araştırdığımızda “Anlam vermek” veya “anlayarak okumak”, anlamlarını ifade ettiğini görüyoruz.

Oku/ikra emri bildiğiniz gibi Allah Resulüne inen ilk ayettir… Peki nedir bu ayetin mahiyeti ve nasıldır bu okuma? Hikmeti nedir? Allah’ın ilk olarak, daha ortada hiçbir  metin mevcut değilken “oku” diye emretmesindeki muradı nedir?

Kur’an iki kapak arasına matbaada basılmış sayfalardan ibaret değildir elbette… Biz Kur’anı salt olarak buna indirgersek büyük bir haksızlık yapmış olmaz mıyız?

Kuran kainat kitabıdır. Kuranı okumak kainat kitabını okumaktır, evreni okumaktır, insanı okumaktır… Bütün kainat Rahmanın ayetidir.  Yağmur, rüzgar, deniz ve biz; insanoğlu… Allah’ın birer ayetiyiz…

O halde Kur’an’ı okumak sadece mushaftan tecvidini düzgünce anlamadan okumaktan ibaret değil… Onu okumak, manasına vakıf olmak ve hayatında tatbik etmek, okuduklarını ete kemiğe büründürmek… Onu okumak; tüm kainatla kucaklaşmak, yaratılmışları anlamak, kendini bilmektir. Kur’an’ı yüzünden değil, yüreğinden okumaktır esas olan.

Kur’an, Peygamber’in kalbine yani akletmenin merkezine inmiştir. İnen ayetler, insana akletmeyi teşvik edecek şekilde hitap etmiştir. Peygamber de düşünmeyi, akletmeyi, tefekkürü teşvik etmiş ve insandaki bu melekeyi uyandırmak ve aklın önüne konulan engelleri ortadan kaldırmak için mücadele etmiştir.

Ancak çok geçmeden Müslümanların yaşadığı topraklarda “akletme”nin yerine kör taklit hakim olmuştur. Akletmek vahyin karşısında yer alan, vahyin alternatifi olan, serbest kaldığında veya işlevsel hale geldiğinde vahye muhalif olacağından korkulan bir kötülük kaynağı gibi algılanır olmuştur.(1)

Muhammed (a.s)’ın vefatından az bir süre sonra Kur’an okumalarında da yavaş yavaş ayrım başlamıştı. Bir tarafta lafızcı ve nakilciler, diğer tarafta ise akleden kalbini faal olarak kullanarak okuyan, vahyi okuyuş diyeceğimiz okuma türleri oluşmuştur. Biz onları tarihteki yerlerine bırakıp günümüze döndüğümüzde ise tamamen olmasa da kültürle yoğrulmuş  izdüşümüne rastlamaktayız. Bu tür okuma tiplerinin de yine bu okuma şekline göre bir ahlak ve bu anlayışın geliştirdiği davranış şekillerini görmekteyiz. Bunlar benim tabirimle;

1- Kur’an Akıllılar

2- Mushaf Kafalılar

Birinciler Kur’an akıllılardır ki; Kur’an’ın lafız, mana ve maksada yönelik Kur’an okurlar, akıllarını ve yüreklerini vahyle inşa edip hayata yönelirler. Hayatı bu akılla inşa ederler. Bunlar; lafız, mana ve maksat üçlüsünü esas alarak, Allah’ın en büyük nimeti olan akleden kalbi Kur’an’ın kılavuzluğunda kullanma becerisi kazananlardır. Kur’an’ın övdüğü bu akıl; Kur’an’ı kendisi için rehber edinmiş ve bir çıkış noktası görmüştür. Hiçbir kompleksleri yoktur, bütüne bakarak parçayı değerlendirirler.  “Vahyin ışığında aklını ve kalbini senkronize” çalıştırır, muhtevaya hakimdirler, geneli baz alırlar, özele odaklanırlar. Kur’an akıllılar vahyin arılarıdır (iyilik işçileri). Tüm Müslümanlar ve tüm insanlar için merhamet ve sevgi üretirler. Bilgi kirliliğini bırakıp gerçeklerle ilgilenirler, ebedi yaşam için hazırlanırlar ve saygılıdırlar. Planlı programlı ve nezaketlidirler. Eleştirel bir bakışları vardır, muhakemeleri yüksektir. Kur’an akıllılar; olaylar karşısında daha sakin, ama; akli faaliyetlerinde daha dinamiktirler. Ve, Kur’an akıllılar her sözü işitir en güzeline uyarlar. 

Asıl Kur’an okuması da, Kur’an’ın okunma amacı da bu olmalı diye düşünüyorum. Bu sayede asıl yükü taşıyacak olan akıl dizayn edilerek bir “bilinç” oluşacak. Bu bilinç Allah’ın amacı doğrultusunda hayatı inşa edecektir.

  “….. ve Aksine bu (kitap) sahibine seçip ayırma yeteneği kazandıran bir bilgi tasavvuru bahşedilenlerin gönüllerinde yer bulan hakikatin apaçık belgelerinden oluşur…(3)”              

Biz iradeli varlıkların amacı, melekler gibi Rabbimizin emirlerini tekrar etmek değildir. Rabbimiz bizden özgür irademizle kendisi tarafından indirilenlere iman etmemizi ve imanımıza yaraşır şekilde ameller üretmemizi bekliyor. Rabbimizden resulü aracılığı ile bize tevdi edilen vahyi okumak, anlamak, yaşamak ve ‘şimdi ve burada’mıza yine Rabbimizin amacı doğrultusunda üretmektir ve bu şekilde imanın hakkını verip işte bu şekilde, Kur’an okumanın amacını idrak ve gerçekleştirmiş oluruz.

İkinci Kur’an okuması ise; mana ve lafzın oluşturduğu anlayış ki biz bu tiplere MUSHAF KAFALI diyoruz. Bu tipler Kur’an’ın maksadını göz ardı ederek lafza ve manaya önem vererek “mealcilik”/lafızcılık  üzerinden hareket ederler. Akıl devre dışı bırakıldığı için Kur’an ellerinde olduğu halde, çağa ve sorunlara çözüm üretemezler. Bunun ilk örnekliğini Haricilerde görüyoruz, Hariciler lafız ve manayı istismar ederek rakiplerini alt etmeye çalışmışlardır. Bunların en belirgin özelliği ise; Kur’an ayetlerini, aklıyla hıfzeder, parça parça naklederler. Aklını sadece nakil aracı olarak kullanırlar. Doldur boşalt yaparlar. Konuşurken ve olaylar karşısında çok “cevval” ama akli faaliyetlerde ise tam tersi istikamette donuk ve hantaldırlar, kabadırlar, taşıyıcıdırlar, parçacıdırlar, akıl ile kalbin arası açıktır, baktığı yeri sabitleyerek yargılarlar. (yani bakışını sabitlerler).

Mushaf kafalıların elindeki Kur’an; Furkan suresi 30. ayette Rabbımızın: “Ve o gün Rasul diyecek ki : Yarabbi! Benim kavmim Bu Kuranı terk etti…” şeklinde tarif ettiği, aslında Kur’an okunup dururken ve ellerindeyken mehcur bir kitap hükmüne çevirilen Kur’an’dır.. Bu ne demek? Bu, Kuran ellerindeyken “AKIL DEVREDEN ÇIKARILARAK OKUNAN MUSHAFIN ADINA MEHCUR KİTAP” yani terk edilmiş kitap denilen kitaptır…

“…..Onlar ; Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman , sağırlar ve körler gibi (dinleyip anlamadan) üzerine üşüşmezler.(4)

Mesela; Nisa 34 ‘ayetin de bu iki okuma türünün en tipik örnekliğini görebiliyoruz. Mushaf kafalılar, bu ayeti okurken kadın dövülüre takılıp kalırken, Kur’an akıllılar ise ailenin korunması için bu ilkeler doğrultusunda tedbirler üretip ayeti canlı ve dinamik hale dönüştürürler.

Yine; Tevbe 60 ayetine konu olan Kalbi İslam/İnsanlığa’a ısındırılanlarla ilgili  bu ayeti  yine  bu okuma türlerine tabi tutarsak  amaca yönelik okumanın ilk örneğini daha sahabe döneminde Hz. Ömer de görüyoruz.

Yine ; Yusuf suresi 40 ayetin  hariciler ve uzantılarının  okuması  Mushaf kafalılığa çok güzel bir örnek teşkil etmektedir. HÜKÜM YALNIZ ALLAH’INDIR diyerek ne katliamlara imza atmışlardır.

Allah ‘ı kendi bilgi dünyalarına ve lafza hapsedip düşünceyi dondurarak hayat hakkındaki yeni düşünceleri tekfir ederler.

Mesela; bu görüşe göre; Devlet dediğinde eskilerin oluşturduğu Kutsal devlet reisi ve dokunulmaz devlet birimleri gelmeli akla. Kur’an akıllılar ise; Allah’ın sınırlarına riayet ederek, O’nun amacı doğrultusunda yeni hükümler verebilir bu da Allah’ın bir hükmü olduğunu bilirler. Devletin tabulaşmış bir yönetim şekli olmadığını aslolanın şura, adalet, liyakat ve iradede özgürlüğü olduğunu düşünürler. İslam’ın bir değerler sistemi olduğunu ve bu değerlerin aslına sadık kalmak kaydıyla üretilmesine ve bu istikamette yeniliğe her zaman açık olduğunu bilirler.     

Hasılı kelam, Aklımızı doğru Kur’an okumasıyla dizayn etmeliyiz. Kişinin söylemi aklının dizaynıyla doğru orantılıdır. Çünkü eylemlerimiz bu okumalar sonucunda oluşur.  

Rahman hakikat üzere sabit kılsın ayaklarımızı…

Sebahattin ÇİL

NOTLAR:
1: Yasemen Çevik
2: Hamdi Tayfur/ Akletme Üzerine
3: Ankebut Suresi, 29/49 
4: Furkan Suresi, 25/73  

* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu