YAZILAR

Kadın, ‘Derin Mevzu!’

Aah ah, yine çok severek bulunduğum bir WhatsApp grubunda kadın meseleleri konuşuluyor ve yine benim güzel erkek kardeşlerim, kadının, tarihin başından beri yaşadığı onca baskı, zulüm, işkence ve daha nice acılar çekmiş, varlığının bile bir meta’dan ibaret olmasını gözardı ederek konuları ele alıyorlar ve bir kere bu “Kadının fıtratı böyledir, ne dersen tersini yapar,” diye söylemlere girdiklerini gördüğümde, en azından bu ortamlarda hiç mi hiç girmeyelim diyerek ben de mevzuya şöyle bir giriş yapıyordum;

Tarih boyunca ve hala; 
Toplumumuzda var olan erkeklerin, üzerinde onca hakkı bulunan eşlerini,
nefislerine yenik düşüp, aldatarak kul hakkına girmeleri
veya kadınlarını öldürmeleri, dayak atmaları, aşağılamaları vs. vs…
Konular derin, altından kalkamayız gerçekten.

Şimdi aşırı feminizm örneklerinden birini sergilemiş gibi konuya girmek istemem ki hiç öyle biri olmadım; ne kötü vasıflara sahip kadınların, tertemiz erkekleri incitmesine ne de kötü erkeklerin tertemiz kadınları incitmesine göz yumarım.

Kötü vasıfların genelleme yapılarak bir cinse ithaf edilmesini de uygun bulmuyorum.

Asabiyetin günah olduğunu biliyorum.

Yalnız kadın olmadan kadını anlatırsak, konuşulan iki mevzu (tesettür ve 4 eş mevzusu), gerçekten sadece ağızda kalır… Bunları hepimiz biliyoruzdur, görüyoruzdur ama yazacaklarımı bir kadın bakış açısı oluşturmak ve empati kurabilmeyi kolaylaştırmak için yazacağım yanlış anlamazsanız.

Öncelikle bir kadın olmak,
kadın olarak doğmak,
dünyada yeterince zor,
bir kere bunu en başta anlayalım.

Maalesef doğduğunuzda daha 2. sınıf insan muamelesi ile doğuyorsunuz,
keşke erkek olsaydı beklentileri içine. Yeterli görülme psikolojisi içinde çabalamaya başlıyorsunuz, bir erkekten çok daha fazla, sonra üzerinizde bir çok insan söz sahibi oluyor, sadece aileniz değil, akrabalarınız, komşularınız, toplum, kültür, din demeyeceğim uydurulmuş din adına peygamber ve Allah. O kadar etkenin içinde sağlıklı kalmaya çalışıyorsunuz.

Neyse onca sıkıntıdan sonra (aradakileri anlatmıyorum) eş oluyorsunuz. Bu sefer eşinizin ve eşinizin ailesi de söz sahibi oluyor yine üzerinizde, kayınvalideniz, kayınlarınız, sonra evlatlarınız.

Ha bir de sizden beklenenler var toplumunuzda.
Aman güzel görün kocan dışarı bakmasın,
aman evini iyi çekip çevir kaynanan,
komşuların, akrabaların laf etmesin, aman etrafındaki
nefislerine uyan erkeklerden namusunu koru adın çıkmasın,
evlatlarını güzel yetiştir iyi olsunlar
(genelde saçın süpürge edilmesi beklenir).

Bir de eve katkıda bulunman gerekiyorsa bunlarla birlikte eşine de destek ol.

Ha uydurulmuş din içindeysen zaten yandın, varlığın
günah, adım atsan günah, (saçma sapan erkeğe secde etmekle ilgili hadisin varlığını biliyorsunuz), kadınsan güçsüzsün erkek sana din adı altında el kaldırabilir ama kadın el kaldırmaz.

Erkek keyfine göre ikinci eş alır,
kadın susar ya da aldatır kadın susar.
Ne için?
Gidecek yeri yok;
eve gitse ailesi istemez,
toplumun psikolojik baskısı var ebeveynlerine laf getirmek istemez
veya çocuklarını düşünür başka üvey anne gelsin istemez
veya o kadar çabası, sevgisi, emekle kurduğu yuvası gitsin istemez.

Tarihin başından beri hep her anlamda kullanılmış, zulüm görmüş ve bunlar bir şekilde genlerine kodlanarak gelmiş bir birey var. (Savaş zamanlarındaki durumlarına hiç değinmiyorum, tecavüz vs. biliyorsunuz siz..)

Şimdiki kadınların durumu fırtına, bu kadar sessizliğin sonrası.
Her anlamda gördükleri zulmün acısını çıkartmaları.
Kadına zulmeden “erkek üstün din”den, tesettürden, evlilikten, çocuk doğurmaktan, eve kapatılmaktan.. Her şeyden kaçıyorlar. Çoğu kızın annelerinin durumunu görmesinden ve “Aman kızım oku, ekmeğini eline al, kocana muhtaç olma”
sözünü duymasından.. Çünkü biliyor ki, güç erkekte olduğu zaman bunu kafası atınca
kullanır, seni döver, aşağılar, aldatır, getirdiği ekmeği, verdiği kaşığı sapıyla çıkartır.

Hep onun gönlünü hoş tutma psikolojisi ile yaşar,
aman alttan alayım ile, kendini koruma psikolojisi.

Bu psikoloji ile yaşadığınızı düşünmenizi rica ederim, afaki değil, gerçekte bunlar var.

Yıllarca kocalarından zulüm görmüş, onlardan nefret eden kadınlar var ve bunlar anne… Çocuklarına nasıl kodlamalar yaptıklarını düşünebiliyor musunuz? Kadın hiç ağzını açmasa bile çocuklar bunları hissediyorlar ve böyle büyüyorlar.

Sonuç? Sonuç bu işte. Şimdiki gençlik..
Haklılar mı? Zerre kadar değil.

Demek istediğim, burada, zamanımızda kadın bu haldeyse, bunun bir geçmişi var ve Allah peygamber adına konuşanların, nefislerine köle olan, gücü kötüye kullanan erkeklerin, İslam düşmanlarından ilmi evirip çevirenlerin ve Kur’an’ın anlaşılmasını engelleyenlerin suçu çoook fazla..

Şu kadın denen varlığın hakkını nasıl ödeyecek bu insanlık bilemem..

Ha tabii ki yine bunca etkiye maruz kalıp, hakikati araştırmak yerine, nefsine uyan kadınların da suçu var.

Halbuki Rabbimiz neler diyor..

Gelelim başörtü meselesine, yine onu taşıyan biri olarak bu da kadınların meselesi tabii ki; anlayan için bu bir nimettir, zırhtır, sizi kirli nefislerden, hayasızlıktan, teşhircilikten, meta olmaktan koruma altına alır. Rabbimizin kadınlara lütfudur.

Bir erkeğin dıştan ne olduğunu anlayamazsınız ve hiç bir yargılamaya maruz kalmayabilir ama bir müslüman kadın tanınır, saldırılır, bakılır, taciz edilir, İslam düşmanları tarafından.. Bu başlı başına bir cesaret işidir, psikolojik bir dayanıklılık getirilir. İslam simgesini taşımak bir onurdur. Sorumluluktur. Diğer güzelliklerini saysam satırlar alır. Yeryüzünde Allah’ın askeri gibi dolanıyorsunuz, güven veriyorsunuz.. Bu asıl kadınlara verilen bir lütuf ve ayrıcalıktır, erkek kardeşlerim yanlış anlamasın, örtünmeyi baskı ve özgürlük kısıtlanması olarak gören ve erkeklere Allah’ın haşa bu konuda torpil geçtiğini düşünen kadınlar için söylüyorum, yoksa yalnız takva ile üstünlük sağlarız tabii ki birbirimize;) Önce bu bilinci inşa etmek lazım kızlarımıza, taşıdığı şeyin önemini, değerini anlatmak gerek..

Ağzına sigara takıp, çeşitli hayasızlıklar yapıp, başına başörtü takanlar zaten bu onuru taşıyacak değeri olmayanlardır, önce içten oluşur bu bilinç.Mümkünse açsınlar içlerinde hissetmiyorlarsa ve lekelemesinler.

Ha biz çok mu doğru yapıyoruz tabii ki hayır, yerine getirmeye çalışıyoruz bu sorumluluğu bu kadar zor şartlarda.. Zor şartlar için yaşadığım küçük bir örneği vereyim;

ilk defa içlerinde olduğum, tevafuk, bir grupla, dinci (!) diyorum, bir geziye gitmiştim. Gezi gidiş dönüş olarak belirtilenden uzun sürdü, bir molada düşüncesiz bir beyefendi, “Ya yol uzadı ya, hep bu kadınlar yüzünden” demez mi? “Acaba neden bir sormak lazım, kadınların mola yerlerinde abdest alması, çocuklarının ihtiyaçlarını gidermesi, size göre çok daha fazla farkında mıyız“ dedim.

Buradaki erkek kardeşlerim için söylemiyorum hiç, lütfen üzerinize almayın, ama genel olarak küçücük bir durumdaki erkek empatisizliği bu olunca, hayat, çalışmak, evlilik vs. vs. kadına zulüm oluyor.

4 eş meselesine ise yine aile kurumu, erkek ve çocuklar açısından bakılmış. Benim kadın açısından bu duruma bakmam şu; geçmişte savaş, kültür, toplum ve insanın bireysel psikolojisinin geri planda olması, en başta Rabbimizin çoğunluktaki kadın haklarını korumuş olması, bu ayeti muazzam bir şekilde açıklıyor ve gelecekte olacak olanı Rabbimiz bilir.

Duygu bazlıdan öte, genel olarak nesli ve insanı korumak için verilmiş bir kanun ki yine, en hayırlısının tek olduğu ve yine kuralda kadınlar arasında adaletli olmak şartı vs. Koyularak…

ayrıca ki isteseniz de tümüyle adaletli olamayacağınız da belirtilmiş ayetin devamında.

Şimdiki imkanlar ve zaman mahiyetinde bunu sadece bir cins tarafından bakarak anlayamayız, ha isteyen istediği gibi yaşar, böyle düzen de oturtunlar ve mutlu mesut yaşayanlarda olabilir tabii ki kabul.. Yalnız erkek olarak, böyle bir durumda kendinizi kadınların yerine koymanızı rica ederim.

Kadın tüm emeği ve kalbiyle, muhabbetiyle 1 kişiyi sevip ona bağlanıyor,
erkek ise 4 kişiye aynı saydıklarımı veriyor. Kadına verilen zaman yarım, emek yarım, muhabbet yarım, ilgi yarım, kalp yarım.. Neden birebir eş olmak varken, bir elmanın yarısı olmak varken, neden böyle bir yol seçer erkek de nefsini dizginleme gereği bile görmez?

Kadının erkeğinden başka gidecek, onu avutacak, saracak, muhabbetine karşılık verecek kimsesi yok ama erkek için bir çok var. Erkeği kadın için vazgeçilmez ama kadını erkek için öyle değil.. Bunlar kadın için hep kalp kırıklığı.. (Farklı mevzular ve durumlar dediğim gibi hep ayrı tabii ki)

Anlattığım çerçeve genel olarak kadının yaşadıkları, tabii ki erkeklerin alın teriyle çalışıp helalinden getirdiği parayı küçümseyip, onu aşağılayan, her gün dışarıda ailesi için çalışırken ne kadar zor zamanlar geçiren ve strese / tehlikeye maruz kalan erkeğin eve geldiği andan itibaren, başında sürekli şikayet eden, yokluğunda onu aldatan kadınlar da var.

Yine başa dönersem, kötülük de iyilik de vasıftır, hiç bir cinse atfedilmemeli. Okuyan olarak tertemiz, Allah rızasına uygun aileler kuran sizler belki bunlara yabancısınız, belki de çevrenizden duyup görmüşsünüzdür bilemem. Ne yaparsak yapalım, önce empatiyi eksik etmeyelim ve her şey sevgi ile olur, her şey..

Başörtü sevdirmekle olur, kadın/erkek sevgi ile kazanılır, evlilik sevgi ile kurulur vs. vs. (Evli olanlar tabii ki daha iyi bilirler, haddimi aşmak istemem..)

Rabbinin yolunu tutan nefsini zaten bırakır ve kötülük azalır.
Önemli olan bunların sayısını nasıl arttırırızda..

Vesselam,

Tuğçe SÜSLÜ

* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu