YAZILAR

BİNLERCE MEHDİ’YE SELAMLA…

İslam içerisine doğduğum şu kısa hayatımda vahiy ile ilk tanıştığım yıllar bir bocalama yaşamıştım. Kuran-ı Kerim’de okuduğum ayetlerle güncel hayatta tanıdığım ve bir çok grup tarafından muteber görülüp hatta ders kitabı olarak okuduğum, öğrendiğim bilgiler birbiriyle çatışıyordu ve bu bilgiler öyle kesindi ki ayetleri bu bilgiler ışığında yorumlamalıydım. Zaten gördüğüm, tanıdığım yine halk içinde muteber görülen herkes bunu yapıyordu. Bir gerçek vardı; benim ve halkın muteber dediği koca koca sakallı, koca koca sarıklı adamlar bir şeyleri yanlış yapıyordu. Önce bu yanlışın halk ağzıyla dini anlatma telaşesi olduğunu düşündüm. Sonra farkettim ki, ”hayır, tam tersi bu koca koca kürsülerde oturup, ağız dolusu din anlatan adamlar avamdı”. (Burada “avam” kelimesini aşağılama amacıyla kullanmadığımı, ”durum” belirtmeye yönelik olduğunu belirtmeliyim)

Bunlar Kuran’ı bilmiyor; İncil’i, Tevrat’ı bilmiyor, mitoloji nedir ve nasıl oluşur bilmiyor, tarih, dinler tarihi, dünya tarihi vs…vs…vs… bilmiyor. Bilmiyorlardı, eğer bilselerdi “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu” ayetinin kolaylığını yaşardık.

Bugün din diye ilgi duyduğumuz inanç dünyamızı şekillendirdiğimiz hatta hocalarımızın kürsüde ağlayarak anlattığı ve bizim “ah” diyerek inandığımız bir çok konunun farklı dinlerde ve kültürlerde de olduğunu hatta neredeyse aynı olduğunu görünce büyük bir hüsran yaşıyorsunuz. Mesela Şamanizm, Yunan ve Roma paganizmi ve mitolojisi ya da İslam öncesi İran kültürü… Çeşitlendirmek mümkün… Vahiy yolculuğu işte bu yüzden çok önemli. Eğer zihninizi bunların hepsinden arındıramıyorsanız vahiy yolculuğuna çıkamıyorsunuz. Hz. İbrahim gibi yapmadan önce yıkmak gerekiyor putları, yani mitleri…

Çoğu zaman din diye gelen köklü bir miras var. Ufak delikler buluyor kendine ve oralardan hızla sızıyor. Arsız ayrık otu gibi… Asıl olması gerekeni boğarak öldürüyor ve yerine kendisi büyüyor. Tek çareniz var ayrık otunun gireceği bir tane açık kapı bırakmamak.

Mehdi ve mesih konusu da aslında bununla aynı. Elinin emeğinden başkasının verilmeyeceği söylenen insana emeğinin çok çok üstünde, ötelerden güçlü mü güçlü, yarı tanrısal ve meseleleri bir vuruşta çözen birisi… Tek Allah inancıyla sorun yaşamış insanoğlu için bundan daha güzel ne olabilir?

İnsanlık tarihi her zaman güçlü,iyi.adil,doğru ve insanüstü vasıfları olan birisini bekleme hikayeleriyle doludur.Peygamberler ,alimler,şeyhler için anlatılan efsanevi menkıbeler;mehdi ve mesihe dair rivayetler hatta ufacık kasabalarda çıkan halk kahramanlarının destansı öyküsü anlatılır.

Peygamberlere halklarının ısrarla “Allah bize senin gibi bir insanı mı gönderdi” sorusunun sebebi bu olsa gerek. Yahudilerin yıllarca kendilerini kurtaracak bir lider beklemelerinin,ağlayarak adaklarla, dualarla niyazda bulunmalarının sonra da geleni beğenmeyip tekfir etmeleri,Roma ile birleşip Hz İsa’yı katletmeleri gibi…

Diyorum ki bazen,meğer doğru olsa bunlar, mehdi ya da mesih gelse ne yapacaksınız, ne yapacağız? Vahyi okusa tek tek;haykırsa hatalarımızı yüzümüze,”bırakın yaptığınızı zannettiğiniz ibadetleri,daha iman etmemişsiniz Allah’a” dese,kendisi de dahil Allah’ın vasıflarını kimseye yükleyemeyeceğimizi söylese herhalde ona şunu derdik:“senin işin kafirleri bir kılıç darbesiyle yok etmekti,bizi düzeltmek değil.Biz mağduruz,ezilmiş bir halkız”. Yahudilerin yaptığını yapmak ve Roma ile anlaşıp Mehdi’yi katletmek hiç de zor olmasa gerek…

Mağdur pişkinliği diye bir şey var,belli.Tarihler boyunca tüm kutsal kitaplar pişkin mağdurların hikayesini anlattı.Ve bu yanlış için uyardı durdu.Ama insan bu;mağdur,zorda kalmış,zalimin zulmünde inleyen ve kendisini kurtarması için hep yüce tek kişiyi bekledi durdu.Mağdur olmak böyle bir şeydi.Zaten mağdur,zaten hayatı acılarla,yokluklarla geçmişti.O bunun için hem cenneti hem de bir kahramanı hakediyordu.O yüzdendi ya,mehdiyi anlatan tüm kitaplar dünyada acı çekmeyi,yokluğu kutsallaştırıyordu.Belli ki bir çekim vardı aralarında. Ortada bir nimet olduğunda paylaşanı da çok oluyordu. Kendini mehdi ilan edenler “onu gördüm,korumamız altında”diyenler bu meselenin neden bu kadar gündemde kaldığı sorusunun cevabını bize veriyor.

Mehdi kelimesinin anlamına bakalım isterseniz. ”Doğru yolda olan,hidayete ermiş olan”. Kişi olarak fert fert, birey birey, sen olan ,ben olan olarak anlamadığımız ayeti illaki bir kişi bize gelecek o üstün kişi olarak anlamak istemişiz ve beklemişiz.

Problem Kuran’ın” biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık” derken insanlık tarihi emeğinin dışında gelecek olan mehdinin özelliklerini konuşup,durmuştur. Ahlaki olan özellikler zaten her Allah’a iman eden kişide olması gerekenler, fiziki özelliklerse saçı,kılı, tüyü,bakışı,nefesi. Bunları okurken kendimi bakara suresinde geziniyorum sanıyorum. Rabbim İsrailogullarını anlatırken ne de güzel anlatmış bizi.

Fert fert, birey birey mehdi olmaktan bahsetmiştim ya Kuran okumalarımdan tam da anladığım bu.Kişinin hidayeti ve bu hidayetin dalga dalga başka kişilerin hidayetine vesile olması. Bu anlamda bu sorumluluğu bir kişiye yüklemek başta kendimize, devamında hayatımıza şahitlik etmiş nice hayırlı insana haksızlık sayılmaz mı.

Mehdi’nin hikayesinin ne kadar eski olduğunu Yahudilerin ve Hıristiyanların da bir kurtarıcı beklemesine bakarak rahatlıkla anlayabiliyoruz.Bu kadim bekleyiş insanlık tarihinin binbir zahmetle örülen medeniyet duvarını inşa eden azme ve kararlılığa haksızlık sayılmaz mı.
Bunca zaman dilimi içinde şu dar-ı dünyadan kimi iz bırakarak, kimi iz bırakmadan geçmiş, suretini ve fiziğini bilmediğim ve görmediğim ama imanı ve ahlakıyla kaç mehdi geçti dersiniz? Ya sizin hayatınızdan hidayetinize vesile olmuş, hatta bir adım daha takva sahibi olmanıza vesile olmuş, imanda olgunluk seviyenizi artırmış ve Allah’ın en sevdiği ahlaklı insan olma yolunda yolunuza ışık olmuş kaç mehdi?

Bunları yazarken sanki panayır yerinde görüyorum kendimi, bir kortej oluşmuş ve sırf benim hayatımdan geçen iyileri görüyorum. Belki de bu mehdiliği poh pohlayıp duran sonra da kendisinin mehdi olduğunu açıklayanlara iyi olmak yetmiyor mu. İyilerden olmak… Halbu ki Kuran-ı Kerim’de Allah,anlattığı her bir peygamberin hikayesini “o iyilerdendi” diyerek bitirmiyor mu.

Ben diyorum ki gelip gelmeyeceği belirsiz olan şahsı beklemek için harcayacağımız enerji yerine, gelirse “eyvallah,yanındayım kardeşim”,gelmezse “Rabbimin her an zamanlarda ve mekanlarda yarattığı iyi insanların otobüsüne binsek ve nasibimiz ne ise alsak ve versek”.
Mesela geçen sene idi,Almanya’da bir Türk genci Yahudilerin Filistinlilere yapmış olduğu zulmü ufak bir mitingte suratlarına haykırmıştı.Bu konuşmada en çok hoşuma giden cümle “bugün Rabbimin benden istediği sizi burada rezil etmek”demişti.Tam da bir müminde olması gerektiği kadar cesur,bilgili,adil ve mazlumun yanında zalime dik durarak…İşte dedim “şu son günlerimin mehdisi sensin”.

Son olarak diyorum ki; ey ümmet-i islam’ın sorumluluk bilinciyle kuşanmış hayırlı insanları, Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun, binlerce mehdiye şükranla…

Neslihan Hümeyra

Tepkinizi İfade Edin
Like
Love
Haha
Wow
Sad
Angry

* Kaynak belirtmek suretiyle alıntı yapılabilir.
* Yazarın düşüncesi, sitenin genel düşüncesinden farklı olabilir (Düşünce farklılığı zenginliğimizdir).
* Yazının tüm sorumluluğu yazarın şahsına aittir.

Neslihan Hümeyra

İki çocuk annesi. Eski radyo programcısı. Kitap ve doğasever... Ve yıllar önce ara vermiş şimdi ise tekrar Yazar...
0 0 Oy
Gönderiyi Puanla
Abone ol
Bildir
guest
0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları gör

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
0
Düşüncelerinizi bildirmek ister misiniz, lütfen yorum yapınx